ABD Dışişleri
Bakanının gerek Türkiye’ye gerekse
Ortadoğu ülkelerine yaptığı ziyaretler
Türkiye’nin Afrin’e yönelik
olarak gerçekleştirdiği harekâtın önemini bir kere daha gün
yüzüne çıkarmıştır. Görünen o ki Afrin
merkezli harekât bilinenin çok daha ötesinde
şeyler barındırmakta.
Peki Afrin’i ve Zeytin Dalı
Harekatı’nı böylesine önemli kılan şey ne?
Bu sorunun cevabını verme bağlamında tarih yine tekerrür
etmektedir. İbn-i Haldun’un da dediği gibi
“Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok
benzer.”
Eğer Afrin ve buna benzer diğer operasyonları
anlamak istiyorsak coğrafyanın tarihini iyi okumak
ve bununla beraber saatlerce yorumlamak gerekmektedir.
Yavuz Sultan Selim Han’ın Ridaniye
Seferi’ni ve stratejik ehemmiyetini bilmeden ve anlamadan
konu hakkında fikir beyan etmek fakir kalacaktır
kanaatindeyim.
Anormal bir zekâya sahip ve müthiş bir askerî deha olan
Sultan Selim Han, babası II.
Bayezid gibi ülke içinde iktisadi politika yapmamış,
dedesi Fatih Sultan Mehmet gibi fetih rotasını
Batı’ya da çevirmemiştir. Daha şehzade iken
Doğu’nun önemini ve tehlikenin çoğaldığını
görmüş bunun için çalışmalara başlamıştır. Maalesef ömrü
bu hayallerine yetmemiştir.
Selim Han, Ridaniye Seferi’ne
gitmeden önce Mercidabık Savaşı’nı yapmıştır.
Bunun sebebi ise Ridaniye’yi almasının yolunun
buradan geçiyor oluşudur. Selim Han, Mercidabık
ile Şam’ı, Ridaniye ile
Kahire’yi ele geçirmiştir. Dabık
bölgesinde yapılan bu savaş Ridaniye gibi büyük
bir seferin kilidini kırmış olması sebebiyle oldukça mühimdir.
Stratejik açıdan bakıldığında ise coğrafyanın önemi ve
bu öneme atfen söz sahibi olabilmenin haklı adımları
atılmıştır.
Erdoğan’ın Ortadoğu’ya yönelik
geliştirdiği stratejilerde de zannımca Afrin asıl
hedef değildir. Afrin büyük hedefe giderken bir
ara duraktır. Büyük fethi gerçekleştirmenin hemen öncesinde
yapılmış stratejik bir harekâttır.
Asıl hedefi ise Erdoğan bilmekle birlikte
Münbiç olduğunu fiziki olarak tahmin edebiliriz.
Münbiç’in terörist unsurlardan temizlenmesi için
Afrin kilit bir noktadır.
İLK KEZ KULLANILAN SİLAHLAR
Benzerlikler bununla sınırlı değil. Yavuz,
orduya yeni ateşli silahlar getirmiş ve bunların
karşılığını almak istemiştir ki şu anda da
Afrin’de aynı şey yaşanmakta. Yerli ve
milli silahların kullanıldığı Afrin’de Türk ordusunun gücü tüm
dünyaya ilan edilmiş, geçmişte yaşanan ambargoların artık bir
işlevinin kalmadığı gösterilmiştir.
Askeri dehasını kullanarak iki seferden de başarılı olarak dönen
Selim Han, Osmanlı Devleti’ni bölgenin tek
hâkimi yapmayı başarmıştır. Göç ve ticaret yollarını ele
geçirmesinden ziyade Orta Doğu diye sözde küçümsenen, özde
herkesin dileği olan bu topraklara sahip olmuştur.
Bununla birlikte coğrafyaya göz attığımızda
Suriye’nin Irak’tan ve
İran’dan daha önemli olduğunu görebiliyoruz.
Bütün bunların ışığında konuyu tarihi açıdan değerlendirmek
gerekirse Erdoğan, Türk ordusu ve yönetenler,
tarihte Selim Han ne yaptıysa onu yapmaya
çalışıyor ve İslam’ın son kadim kalesinin
düşmemesi için uğraşıyor demek doğru olur.
Küresel dünya düzeninin iflas etmiş olması ile birlikte duyulan
“yeni dünya düzeni” sancısı bu coğrafya üzerinden
hareketle masadaki söz sahiplerini belirleyecektir.
Dabık bölgesi ve Kuzey Irak’a
kadar olan bölgede tahakküm gücü olan ise masada "yeni dünya
düzeni" için söz sahibi olarak oturacaktır.
Bu da bize Erdoğan’ın Yavuz’un yolundan giderek
stratejik hayalleri ve hedefleri belirlenmiş Yeni Türkiye’nin
temellerini atmaya çalıştığını resmediyor.
Kişinin içinde var olduğu dönemin gereklerini ve geleceği
yorumlamasının ancak ve ancak iki yolu vardır ki bunlar genelde
topluma önemsiz ve değersiz olarak dayatılmıştır.
Bunlardan biri "tarih bilmek ve okumak" iken bir
diğeri ise "edebiyat okumaları" yapabilmektir.
Hülasa, idrakin kabulüne varmak gerek, mevzu hâlâ Fatih
ile Bizans’ın mevzusudur. Mevzu hâlâ Haç ile Hilal’in
mevzusudur.
Yüce Allah bizi galip edecektir; çünkü bu İslam’ın son
ordusudur!