Yaşlanmak kaçınılmaz, ya bunama…
Abone olOrtalama yaşam süresi uzuyor. Bununla birlikte dünyada yaşlı nüfusun oranı da giderek artıyor.
1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü nedeniyle, Türkiye Psikiyatri
Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Burhanettin Kaya açıklama
yaptı…
Ortalama yaşam süresi uzuyor. Bununla birlikte dünyada yaşlı
nüfusun oranı da giderek artıyor. Ortalama yaşam süresi 20.
yüzyılın başında 40 civarında iken, 1950-2000 yılları arasında 66
yıl olmuştur. 2050 yılında ise ortalama yaşam süresinin 76 yıl
olması beklenmektedir. 1998 yılında yaşlı nüfus oranı tüm dünyada %
10 iken 2025 yılında % 15 olacağı öngörülmekte, 2000 yılında
dünyada 600 milyon olan 60 yaş üzeri nüfusun, 2050 yılında 2
milyara ulaşacağı beklenmektedir. Ülkemizde Devlet İstatistik
Enstitüsünün nüfus sayımı sonuçlarına göre, 65 yaş üstü nüfus
1985’de % 4.2 iken, 2000 yılında bu oran % 5.6’dır. Türkiye
İstatistik Kurumu (TUİK) 2008 yılı verilerine göre ise 65 yaş ve
nüfusun oranı %7.1’dir. 2020 yılında yaşlı nüfusun Türkiye
nüfusunun yaklaşık % 7.7’sini oluşturacağı öngörülmektedir. Nüfusun
yaşlanması yeni sorunlar ortaya çıkarmakta, yeni tutum ve hizmet
gereksinimlerini gündeme getirmektedir.
Sosyal destekten yoksun kalıyorlar…
Kentleşme, aile yapısında değişmeler, istihdamın biçimindeki
değişmeler, ekonomik güçlükler, göç vb. süreçler önceden ailenin
temel parçası olan ve aile içinde belirleyici bir rolü olan
yaşlının giderek ikincil kalmasına ve bir yük olarak algılanmasına
yol açmaktadır. Bu süreçte her alanda baskın hale gelen rekabetin
toplumsal dayanışma duygusunu ortadan kaldırmasının ve bu durumun
insan ilişkilerine yansımasının da önemli bir katkısı vardır.
Yaşlıların yalnızlaştığı bu süreçte en önemli sorun yaşlılara
yönelik sosyal destek sistemlerinin yetersizliği, akılcı ve insani
politikaların yokluğudur. Ayrıca yaşlılara yönelik sosyal devlet
anlayışının çok önemli bir öğesi olan kamusal nitelikli barınma
olanaklarının yeterli olmayışı gibi nedenlerle giderek daha fazla
oranda yalnız ve sosyal destekten yoksun biçimde yaşamlarını
sürdürmek zorunda kalmaktadırlar…
Sağlık hizmetlerine ulaşamıyorlar
Yaşlıların önemli bir bölümü yoksulluk riski altındadır. Toplumun
%10’nu oluşturan 65 yaş üstü bireyler yoksulların %20 sini
oluşturmaktadır.Yaşlı bireylerde yoksulluk, genç nüfusa göre daha
sık, daha ağır biçimde yaşanan ekonomik ve toplumsal bir sorun
haline gelmiştir. Önemli bir kısmının sosyal güvenceden yoksun
olması, gelir düzeylerinin düşük olması yaşlılık döneminde yaşanan
sorunları katbekat artırmaktadır. Önemli sorunlardan biri sağlık
hizmetine ulaşmadaki güçlüklerdir. Örneğin psikiyatrik tanı konan
erişkin bireylerde hekime ulaşma %40 iken, yaşlılarda bu oran
%3’tür. Yaşlılar ve yakınları, yaşlılık döneminde ortaya çıkan
ruhsal hastalıkların belirtilerini sıklıkla doğal yaşlanma sürecine
bağlayarak da bu belirtiler için tıbbi yardım aramamaktadırlar.
Oysa yaşlılar kendilerine göre düzenlenmiş hizmetlere, ayrıca eşlik
eden hastalıklar nedeniyle sürekli bir destek ve bakıma sürekli
gereksinim duymaktadırlar. Bir çok ülkede çoğunlukla kamusal
hizmetin bir parçası olarak sunulan yaşlı evleri, destekli yaşam
üniteleri, geriatri klinikleri, yarı yol hastaneleri, gündüz bakım
merkezleri ve huzurevleri gibi kurumların benzerleri ne yazık ki
ülkemizde mevcut değildir. Ülkemizde yaşlılara yönelik düzenlenmiş
bu kapsamda bir sistem bulunmamaktadır. Bunu muştulayan bir çalışma
da izlenmemektedir.
Erken teşhis önemli…
Yaşlı nüfus arttıkça, kişinin zaman içerisinde başta bellek olmak
üzere bilişsel işlevlerinin bozulması ile birlikte karar verme,
yargılama, konuşma, kendi bakımını sağlama ve günlük işlerini
yürütme gibi temel işlevlerini etkileyerek bireyi bağımlı ve
sürekli bakım gereksinir hale getiren ilerleyici nitelikte önemli
bir hastalık olan demansın (bunama) yaygınlığı da giderek
artmaktadır. Demans, erken tanı konduğunda ve tedaviye
başlandığında ilerlemesi önlenebilen, yavaşlatılabilmen yaşlı
bireyin daha uzun süre bağımsız yaşaması olanaklı kılınabilen bir
hastalıktır. Tüm dünyada bunamanın oluş nedenleri, önlenmesi ve
tedavisi ile ilgili yoğun araştırmalar sürmektedir. Ülkemizde henüz
ileri teknoloji gerektiren bu çalışmalar yaygın değildir. Daha çok
hekimlerin ve toplumun bilgilendirilmesine yönelik çalışmalar
yapılmaktadır.
65 yaşından sonra artıyor…
65 yaşından sonra demans görülme sıklığı her yıl 2 kat artmakta, 85
yaş ve üzeri bireylerde demans görülme sıklığı % 30 ile 50 arasında
değişmektedir. Dünyanın bir çok bölgesinden gelen sağlam kanıtlara
dayalı araştırmaların sonuçlarına göre günümüzde tüm dünyadaki
demansı olan birey sayısı 30 milyonun üzerindedir. Her yıl 4.6
milyon yeni olgu bu sayıya eklenmektedir. Bu da her yedi saniyede
bir yeni olgu anlamına gelmektedir. Demanslıların sayısının 2050
yılında 100 milyonun üzerine çıkacağı öngörülmektedir. Demansı olan
olguların büyük çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır.
Bu oran 2001 yılında %60 iken 2040 yılında %71’e çıkacağı
öngörülmektedir. Bu artış oranlarının ülkelere göre de farklılık
göstereceği belirtilmektedir. Örneğin bu artışın Hindistan, Çin,
diğer Güneydoğu Asya ve Batı Pasifik ülkelerinde %300’ün üzerinde
olacağı düşünülmektedir.
Bakım merkezleri yetersiz…
Demansın hem bireyde hem de ailesinde yarattığı değişiklikler göz
önüne alındığında evde bakım hizmetleri de dahil olmak üzere kamu
kaynaklı kurumsallaşmış bakım hizmeti politikalarının
geliştirilmesi, uygun modellerin oluşturulması gerekliliği açıktır.
Türkiye’de yaşlılara yönelik hizmetler ilk olarak 1963 yılında
Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı Sosyal Hizmetler Genel
Müdürlüğünün kurulması ile sağlanmış ve kamu hizmetleri kapsamına
alınmıştır. Ne yazık ki her geçen gün kamunun sorumluluğu
azalmakta, yönetimler tarafında sağlık ve sosyal hizmetler kamu
hizmeti dışında bırakılmakta, sağlıkta dönüşüm projesi bağlamında
yaşlılara yönelik hizmetler piyasanın insafına terk edilmektedir.
Günümüzde yaşlılara yönelik hizmetlerin Sosyal Hizmetler Çocuk
Esirgeme Kurumu bünyesinde yürütülmesi yaşlıların ne denli ihmal
edildiğini göstermektedir. 2006 yılı verilerine göre ülkemizde
toplam 201 kurumda 17394 yaşlıya kurum bakımı sunulmaktadır. Bu
sayılar kamuya ait kurumlarda azalırken, özel sağlık kurumlarında
artış dikkati çekmektedir. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında
bu sayılar son derece düşüktür. Yaşlılarla ilgili politikaların
oluşturulabilmesi, hizmetlerin planlanması, yönetimi, ve insan gücü
yetiştirilmesi için bu alanda kapsamlı çalışmalara, projelere
gereksinim vardır. Özellikle Geriatrinin bir bilgi ve hizmet alanı
olarak Avrupa ülkelerinde ve ABD’de olduğu gibi bir uzmanlık alanı
olarak kurulması, farklı tıp disiplinlerinde üst uzmanlık alanı
olarak geliştirilmesi, koruyucu hekimlik uygulamaları içinde yer
bulması gereklidir. Bu alanda her düzeyde insan gücü
yetiştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Kamusal nitelikli
kurumsal politikaların geliştirilmesi, yaşama geçirilmesi devletin
ilgili kurumlarının önceliği olmalıdır.
www.bizimsaglik.com