Vergin:Ülsever boşuna çabalıyor!
Abone olVatan yazarı Nur Vergin, Cüneyt Ülsever'i eleştirdi. Vergin, Ömer Dinçer'i eleştiren Ülsever'in amacına ulaşamayacağını belirtti.
Nur Vergin, "Eskimiş bir yazı ve tarihin
cilvesi" başlıklı yazısında Prof.Dr.Ömer Dinçer'i yazdığı
kitaptan ötürü eleştiren Cüneyt Ülsever'e karşı şu yazıyı
yazdı:
Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever, gerçekten de ilginç bir insan.
Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'i kaç gündür takmış
kafasına, dolamış diline / kalemine.
Neymiş? Adı geçenin bir asistanıyla birlikte yazdığı kitabın bazı
kısımlarının aslında başkasına ait bir çalışmadan aşırılmış olduğu
yapılan inceleme sonucunda kesinlik kazanmışmış. Sayın müsteşarın
bu intihal fiilinin sırf zaman aşımına uğraması nedeniyle cezadan
kurtulmuş olması onun etik açıdan sorumluluğunu ortadan
kaldırmazmış.
Bu nedenle, sayın Ülsever ile bir CHP milletvekili resmen
tutturmuşlar, müsteşarın ille istifa etmesini ya da görevden
alınmasını istiyorlar. Ama gelin görün ki, boşuna caba sarfetmiş
oluyorlar çünkü sayın müsteşar yerinde duruyor ve duracak da. Zira
onu o makama getiren Başbakan, yakınlarına karşı her zamanki
şayan-ı takdir sahiplenmesiyle son noktayı koydu bile, "müsteşarıma
güveniyorum ve inanıyorum" dedi. Mesele kapanmıştır.
Din eksenli bir dış politika modeli
Ama benim, sayın müsteşarla ilgili olarak merakımı çeken başka bir
konu var. İşletme profesörü olarak mesleğini icra ettiği yıllarda
yayınlanan çok ilginç bir yazısı. "21. Yüzyıla Girerken Dünya ve
Türkiye Gündeminde İslâm" başlıklı makalesinde sayın Dinçer,
ülkemizin dış politika ve uluslararası ilişkiler alanında ne
yapması ve de ne yapmaması gerektiğine dair müthiş bir eylem planı
çiziyor.
Şu anda Türk bürokrasisinin zirvesinde bulunan bir şahsın, bundan
10 yıl önce Türk dış politikasına nasıl bir yön vermek istediğini
okurken insan şaşırıp kalıyor. Onu bu makama tayin eden Başbakan'ın
bir numaralı dış politika projesinin AB'den müzakere tarihi almak
olduğu göz önünde bulundurulduğunda hele, sayın Dinçer'in AB
olgusunun Türkiye'nin perspektifinde var olduğunu zikretmek
ihtiyacını dahi duymaması oldukça tuhaf geliyor.
Zira, Türkiye'nin uluslararası politikası konusunda sayın Dinçer'e
göre, var mı yok mu İslâm ülkeleri. Ve dinimizin tek parametre
olarak ele alındığı bir dış politika anlayışı.
Sosyolojik analiz yapabilmek amacıyla geliştirilen kültürel İslâm /
siyasal İslâm gibi bazı tasniflerin "Onun kapsamını daralttığı ve
bütünlüğünden koparttığı" gerekçesiyle bir güzel reddettikten ve
Türkiye'de var olan "modern devlet" biçiminin sakıncalarına da
şöyle bir değindikten sonra sayın Dinçer için sıra, dış politika
vizyonunu sergilemeye geliyor.
Afganistan'dan Cezayir'e, oradan da Pakistan ve Mısır'a hızlı bir
ufuk turu yapan yazar, bu ülkelerdeki İslâmi hareket(ler)in
başarısızlığından hayıflanıyorsa da "İran'ın, Malezya'nın ve
Sudan'ın ise umutla beklediğimiz ama belirsizlik ifade eden bir
yapısı vardır" tespitinde bulunmaktan da kendini alamıyor.
Yazısının sonunda ise bizde "İslâm adına biriken enerji" sayesinde
asıl "büyük umutlar vaat eden" ülkenin Türkiye olduğunu anlıyoruz.
Ama yine de dikkatli olmak lazım. Zira sayın Dinçer, "dünyaya
hakimiyet kurmuş ve Yeni Dünya Düze-ni'yle" kendilerini
özdeşleştirenlerin "İslâmi gelişmelere engel olduklarını" da kayda
geçiyor. Ve bir tahminde bulunuyor: "Bu engel oluşlar devam ettiği
müddetçe İslâmi hareketlerin bir patlama yaşayabileceğini
söyleyebiliriz" diyor.
Herkes gibi sayın Dinçer'in de tabii, dış politikamız konusunda
görüş bildirme özgürlüğünü kullanması onun en doğal hakkı. Hakim
olmadığı siyaset bilimi kavramlarını kullanmasına da diyeceğim
yok.
Yazı eski. Yorumlar da eskimiş. Sayın müsteşarın bunu münasip bir
şekilde belirtmesinde yarar var derim. Çünkü ne olur ne olmaz, o
sözünü ettiği "dünyaya hakimiyet kurmuş" "yeni dünya düzeni"
patronunu da kızdırmamak lazım, değil mi? Tam da hükümetimiz
anti-amerikanizm suçlamalarını bertaraf etmek için seferber
olurken.
YAZI:Nur Vergin
VATAN