Van'daki deprem için sevinen alçaklar
Abone olDeprem sonrası sosyal medyadaki çirkin mesajlara Hürriyet yazarı Ahmet Hakan isyan etti..
Deprem sonrası sosyal medyada tur atan Ahmet Hakan
gördüklerine inanamadı. Mesajlar ve yorumlar yazarı dehşete
düşürdü.
Ahmet Hakan, vicdan körelmesi, merhamet yoksunluğu ve akıl tutulması olarak gördüğü yazılardan bazılarına bugünkü yer verdi.
"AĞLAMA SIRASI ONLARDA"
"(...)Bazıları yürek soğutuyordu.
Bazıları bilgiç bir edayla "Teröre destek verirlerse böyle
olur" diyordu.
Bazıları acı olaydan hükümete çakacak malzemeler devşirmeye
çalışıyorlardı.
Bazıları Deniz Feneri olayını gündeme getiriyorlardı.
Bazıları "Ağlama sırası onlarda" diyorlardı.
Bazıları sözde biraz daha insaflı bir tavır takınıp
"Türk'ün nasıl bir millet olduğunu gösterelim, Van'a yardım
edelim" diyorlardı.
Bazıları "Hükümetin yapamadığını Allah yapıyor"
diye yazıyorlardı."
DAHA ÖNEMLİ BİR SORUN BİZİ BEKLİYOR
Yazar ardından önümüzdeki günlerde bizleri bekleyen asıl tehlikeye işte bu sözlerle dikkat çekiyor.
"(...)Size bir şey söyleyeyim mi?
Ne sınır ötesi ya da sınır içi operasyonlar, ne PKK'nın yeni
saldırıları, ne ölümler / kalımlar, ne terörün önlenmesi, ne
dağdakilerin indirilmesi, ne kan, ne gözyaşı, ne ağlayan
analar...
Önümüzdeki süreçte...
Bunları bile geride bırakacak çok daha önemli bir sorun bizi
bekliyor.
Eğer önlem alınmaz ve tedavi edilmezse...
Bu akıl tutulması, bu vicdan körelmesi, bu merhamet yoksunluğu, bu
cehalet histerisi bayrağını burcun en tepesine dikmeyi
başaracak.
Hiçbir şeyden korkmayalım, bundan korktuğumuz kadar."
CÜPPELİ AHMET ELEŞTİRİSİ
Cüppeli Ahmet'i 99 depremi sonrası yaptığı yorum sonrası küçümseyenlerin Van depremi sonrası benzer duruma düştüğünün altını çizen Hakan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"(...)Cüppeli Ahmet" denilen adam, 1999
depreminden sonra "Depremin vurduğu yerler fuhuş, zina ve
faiz merkezi haline gelmişti. İlahi adalet tecelli etti"
türü yorumlar yaptığında "bu çağda bu kafa" falan
diye yorumlar yapanlar...
Yani "Cüppeli Ahmet"i küçümseyenler...
Van depreminin ardından...
İçlerindeki "Cüppeli Ahmet"i ortay
çıkarıverdiler.
"Şehitlerimizin kanı yerde kalmadı" türü laflar
ediyorlar."
"Neden deprem karşısında birleşen kalplerin açtığı yoldan "yeni bir hayat"a başlamasın bu toplum?" diye soran yazar kim? Sonraki sayfada...
[PAGE]
Haşmet Babaoğlu (Sabah): Deprem...
İlginçtir! Doğal afetler bizden çok uzaktaysa...
Mesela Japonya'yı yıkıp geçmişse...
O zaman kesinkes inanır ve fikir yürütürüz. Deriz ki, bu afet uygar
akıla, gelişmiş toplum efsanelerine ve dünyanın en büyük ikinci
ekonomisi olma kibirine karşı bir uyarıydı!
Peki yakındaysa...
Afet bizi vurmuşsa?..
Neden içimizden geçenleri bastırır, zihnimizi
sustururuz?
Elbette önce enkazı kaldırmamız, yaraları
sarmamız gerekiyor.
Acımız var şimdi. Akut bir ağrı gibi.
Ama bu ağrı yavaş yavaş yerini derin bir sızıya bırakmaya
başladığında ne yapmamız gerekir?
Milletçe durup bunları hiç düşünmeden "kaldığı
yer"den hayata devam mı edelim?
Neden deprem karşısında birleşen kalplerin açtığı yoldan
"yeni bir hayat"a başlamasın bu toplum?
Neden çatışmacı zihniyetin düzeni yerine herkesin
birbirine yardıma koştuğu dayanışmacı zihniyetin
düzeni geçmesin?
Mümkün bu!
Öyle olmalı!
Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın kritik sorusu sonraki sayfada
[PAGE]
Aslı Aydıntaşbaş (Milliyet): “Türkiye ağladı”
mı?
Acaba Van depremi de, yaşadığımız gezegenden, bir türlü
barışamayan, kucaklaşamayan, silahları susturamayan bizlere gelen
bir uyarı mesajı mı?
Bugünlerde söz söyleme cesaretini kendinde bulan herkese saygım
büyük. Ama hafta içinde Milliyet yazarı Can Dündar’ın “Zor Sorular”
başlıklı makalesinde sorduğu 6 soru vardı ki, sözün bittiği yerde
tüm doğruları ve duyguları hepimiz için özetledi.
Can, Hakkari saldırısı sonrasında “Türkiye ağladı” ve “Teröre
lanet” manşetleri arkasında hepimizin bilip kimsenin söylemediği
gerçeği en çıplak haliyle yazmış. Haberlerde seyrettiğimiz bütün bu
bayrak yürüyüşleri, yurt çapındaki gösterilerde Güneydoğu’dan
hiçbir il yok. Gerçek şu ki Doğu’da, sadece öldürülen PKK’lıların
cenazesi geldiğinde kepenkler kapanıyor, suratlar düşüyor, yas ilan
ediliyor. Can sormuş “(Bu,) en kederli günde bile duygusal
ortaklığı sağlayamadığımızı, ölüme karşı yaşamın yanında
saflaşamadığımızı kanıtlamıyor mu?”
Hem de nasıl! Başka örnekler de var. Dün Facebook’da,
Twitter’da Van’la ilgili “Oh olsun!” yorumları yapanlar vardı.
Ürkütücü, feci, tatsız, ama gerçek.
Cesaretin kırıldığı, dillerin ısırıldığı, etraftaki şiddet
şehvetini kaldıramayanların gözlerini utançla başka yere çevirdiği
noktada, Van geldi başımıza.
Deprem de ölüm de Allah’ın takdiridir deyip geçmeyin. Artık bu
ülkede yaraları sarma, cenazeleri durdurma, silahları susturmak
için neler yapacağımızı düşünme vakti geldi.
Gelin Van’daki trajedi, bir şeylere vesile olsun.
Van hem çok güzel, hem de özel bir köşesidir Türkiye’nin. Nüfusu
Kürt ağırlıklı olmakla birlikte, Türkmen, Arap ve geçmişte
Ermenileri de barındırdı.
Vatan yazarı Ruhat Mengi deprem sonrası eleştirileri sıraladı.
Sonraki sayfada
[PAGE]
Ruhat Mengi (Vatan): Depremlere çok hazırlıklıymışız bravo bize!
Gün boyu ekranlardan kurtarma çalışmalarını izleyenler, bu
çalışmaların can havliyle yardıma koşan vatandaşlar tarafından
yapıldığını, ortada askeri veya sivil kurtarma ekipleri olmadığını,
sağlık ekiplerinin de çok geç geldiğini gördüler. Nitekim depremin
en yoğun hissedildiği Erciş’in Belediye Başkanı durumun çok korkunç
olduğunu bildirdikten sonra “çok acil yardım istediğini, sağlık ve
kurtarma ekibi gönderilmesi gerektiğini” haykırıyordu.
Oysa bundan 6 ay, bir yıl önce “deprem konusunda ne gibi çalışmalar
yapıldığı, kaç binanın güçlendirildiği, acil yardım
organizasyonlarının en çabuk devreye girecek şekilde hazırlanıp
hazırlanmadığını” sorsanız gelecek cevap “her şeyin kontrol altında
olduğunu, ülke çapında binaların çoğunun depreme dayanıklı hale
getirildiğini” anlatır. Doğru cevabı ise maalesef ancak büyük bir
deprem ve büyük can kaybı veriyor. Tuzla buz olan, yere yapışan
binaların arasında 2 otel, 1 hastane, 1 öğrenci yurdu da
yıkılıyor.
Bu gün Van’da karşılaştığımız hazırlıksız görüntünün benzeriyle
“beklenen büyük İstanbul depremi”nde karşılaşılmayacağını artık kim
garanti edebilir? Edilse bile kim inanabilir?
Hükümetlerin bir numaralı görevi “vatandaşın güvenliğini sağlamak”
olduğuna göre bunu başarsınlar artık!