Uzman diyetisyenden öneriler
Abone olDünya Sağlık Örgütü 2000 yılı sağlık raporunda şişmanlığın tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak tanımladı. Uzman diyetisyen Turgay Köse'nin bazı önerileri var.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2000 yılı sağlık raporunda şişmanlık,
“vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve
mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu” olarak
tanımlanmaktadır. Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite,
kalıtım, nöroendokrin etmenler, psikolojik sorunlar, cinsiyet,
eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, sigarayı bırakma, alkol
kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına
olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve
yaşam kalitesini düşüren ciddi bir hastalıktır. Komplikasyonları
arasında ilk akla gelenler: Kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon,
şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları,
karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem
hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık... şeklinde
sıralanabilir. Çağımızın bu önemli sağlık sorununu çözmek için ne
yapmalıyız? Her gün gazete, dergi, televizyon, internet gibi kitle
iletişim araçlarında onlarca “şok diyetler” ile karşılaşmaktayız.
Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte diyet mutlaka “kişiye özel”
olarak hazırlanmalıdır. Çünkü herkesin metabolizması farklılıklar
göstermektedir, tıpkı parmak izi gibi. Öte yandan kilo fazlası
olanlar genelde aç kalarak, öğün atlayarak, hiçbir şey yemeyerek
sonuç almaya çalışıyorlar. Böylesi bir davranış, vücudu açlıktan
ölme paniğine sürükler ve “kıtlık” moduna geçen metabolizma
yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde
depolama yoluna gider. Buna karşılık sık sık, azar azar beslenmek
metabolizmayı hızlandırdığı gibi, yavaş yemeyi de sağlar. Aç kalmak
ve öğün atlamak, bir sonraki öğünde hem hızlı hem de fazla yemek
yenilmesine neden olmaktadır. O nedenle başta kahvaltı olmak üzere
asla öğün atlanmamalı, 2.5 – 3 saatlik aralıklarla beslenilmelidir.
Katı margarin, tereyağı, kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar,
kuruyemişler gibi enerji değeri yüksek, öte yandan hiçbir besleyici
değeri olmayan yağlı yiyeceklerden, kızartma ve kavurma
işlemlerinden olabildiğince kaçınmakta yarar vardır. Şeker ve şeker
içeren besinler (bal, reçel, pekmez, hazır meyve suları, gazlı
içecekler, tatlılar vs) kana tamamen ve hızla karışırlar.
Pankreastan salınan insülin hormonu ile kan şekeri düşer ve tekrar
tatlı yeme isteği doğar. Dolayısıyla şeker ve şeker içeren besinler
kan şekerinde ani dalgalanmalara yol açarlar. Halbuki şeker
tadından vazgeçemeyenler için üretilen, şeker yerine
kullanılabilen, aynı tadı verebilen, sağlık açısından sakıncası
bulunmayan, düşük kalorili veya kalori içermeyen yapay
tatlandırıcılar ile kan şekerindeki dalgalanmaları ve tatlı
isteğini ortadan kaldırmak mümkün olabilmektedir. Suyun; alınan
besinlerin sindiriminden, metabolik atıkların dışarı atılmasına
kadar her aşamada çok önemli görevleri vardır. Bu nedenle günlük
sıvı tüketimi arttırılmalıdır. Katkısız, en iyi çözücü su olduğu
için günde 8-10 bardak su içilmelidir. Diyet yaparken çay, kahve,
bitki ve meyve çaylarına şeker yerine yapay tatlandırıcılardan
katılabileceği gibi gazlı içeceklerde de light olanların tercih
edilmesi daha uygun görülmektedir. Aynı zamanda bu
tatlandırıcıların bazılarının toz formları da mevcuttur.
Dolayısıyla tatlı yapımında bu ürünlerin kullanımı ile düşük kalori
içeren farklı lezzetler yakalamak mümkündür. Ayrıca posalı yani
lifli besinlerin tüketimi arttırılmalıdır. Posalı besinler kan
şekerini, kan basıncını (tansiyonu) ve kan kolesterolünü istenilen
seviyede tutmaya yardımcı olurlar. Midede, su ile birlikte
hacimlerinin 20 katı kadar şişerler; tokluk, doygunluk hissi
sağlarlar. Ayrıca dışkılama sayısını ve sıklığını arttırırlar.
Kabızlık şikayeti varsa ortadan kalkar, böylelikle kilo vermeye de
yardımcı olurlar. Kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkileri de
mevcuttur. Bu yüzden haftada 2-3 kere kurubaklagil yemeği
yenilmelidir. Ayrıca buğday ekmeği yerine kepek, çavdar, yulaf
ekmeğini; pirinç yerine bulguru tercih etmekte yarar vardır. Hatta
pirinç, makarna, erişte ve unun da kepekli olanlarını kullanmak
daha sağlıklı olacaktır. Sebze ve meyveler de posa içermektedir.
Ancak posaları kabuk ve kabuğa yakın yerlerde bulunduğu için,
soyulmadan yenilebilenleri iyi bir şekilde yıkadıktan sonra
kabukları ile tüketmek her zaman için daha yararlı olacaktır.
Diyete ilave olarak mutlaka spor da yapılmalıdır. Dünya Sağlık
Örgütü en çok tempolu yürümeyi önermektedir. Bunun dışında; çok
hafif tempoda koşma, bisiklete binme, yüzme, tenis, aerobik ve
jimnastik tarzı kalbi çalıştıran sporlar yapılması da uygun
görülmektedir. Sporu asla ödev olarak görmeyiniz. Bu da tedavinin
bir parçasıdır. Amaç; metabolizma hızını düşürmemek, kilo verirken
bir noktada ağırlığın sabit kalmasını önlemek, verilen kiloların
kalıcı olmasını sağlamak ve en önemlisi sağlıklı yaşama adım
atmaktır. Sonuçta “1 saat” dediğimiz günün sadece %4’üdür. Kişi
kendine egzersiz için zaman ayırmalı ve mutlaka bu hakkını
kullanmalıdır.