Üzerinde çalıştığımız üç proje
dolayısıyla çeşitli gruplarla toplantılar yapıyorum. Birisini ilan
ettik; “Yükseköğretimde; akademisyenlerin güncel sorunları
ve çözümleri çalıştayı”/08.12.2018/13.30/ Akademi Beyoğlu)
Konserlerde akademisyen-sanatçılarla sohbetler ediyorum.
Ortaya ilginç konular geliyor. Şimdi bazı konuları dile getirmek
istiyorum.
1/
“Üniversitelerde Dr./Sy. artık yetmiyor… Dr./Sy.
programlarını geliştirmek gerek.”
Programlar; yukarıdan
aşağıya değil, aşağıdan yukarıya düşünülmeli, okul öncesinden ve
lisans’tan Sy./Dr. ya kadar bir bütün
düşünülmelidir. Uyuşumsuz programlarla, derslerle gelişin
sağlamak mümkün değildir. Bu konuyu da örneklerle yazmıştım.
Kurumlarımızda; ayrı ayrı oluşturulan kurullar; lisansı,
Y.L./Dr./Sy. yapılandırıyor ve uçurumlar meydana geliyor.
Bu çok mu zor? diye sormadan edemiyoruz…
2/ “Lisans
sonrası mutlaka çıktılar alınmalıdır. Bu da yaklaşık 5 sene
demektir. Akademik çıktılar, çok işe
yarayacaktır.”
Ülkemizde, her gelen
yönetimin ilk yapacağı iş müfredatı ve ders saatlerini
değiştirmektir. MEB’de öyle, üniversitelerde öyle!..
Birinci sınıfa giren öğrencinin mezun olmasını beklemek, mümkün
olamamıştır. Bazı kurumlarda 3-4 ayrı programın yürütüldüğünü
–aslında yürütülmediğini- biliyorum. Bir de buna sık sık
gelen afları ekleyin, durum içimizi karartmaktadır…Acı
olan; “kurallar eğitim sırasında/yolda değiştirilemez” sözü, sadece
kağıtta kalmaktadır. MEB’te 16 yıl, yapılan
-maalesef- bu olmuştur.
3/
“Üniversite’den amaç, topluma hizmet
olmalıdır.”
Üniversiteleri yöreye hizmet
etmesi için; butik olması, yöreye yararlı fakültelerin açılması
gerekir. Her bölümü (İşletme, iktisat v.b.) her
üniversiteye açmakla gelişme olmaz. 80 Hukuk Fak.,55 İlahiyat
Fak.,45 Konservatuar olmamalıdır. Fakülte ve Bölümleri
öğrenci sayısını artırmak için kullanmak, “kalite eğitime darbe
vurmak” demektir.
4/
“Kurumların stratejik planlardaki hedefleri doğru
konulmalıdır. Araştırma-Geliştirme-Ölçme-Değerlendirme
ayrılmamalıdır.”
Her kurumun stratejik planları
yazılıdır. Misyon-vizyonları –yanlışta olsa- yazılmıştır. Ama;
süslü kelimelerle, büyük rakamlarla hedefleri koyup, uygulamamak
olmamalıdır. Gerçekçi ve uygulanabilir hedefler gerekir;
kes-yapıştır-kopyala ile hedefler belirlenmemelidir.
Üniversiteye kayıt olan öğrenciden, (4-5 sene sonra)
geriye ne kalıyor? Eksikliklerin “analiz edilip” ortaya çıkarılması
ve “giderilmesi için” çalışılması gerek…Oluyor mu, elbette
hayır!..
5/ “Artık;
bilgi(akıllı) toplumundan bahsediliyor. Gençler yarına nasıl
hazırlanacak? Hangi bilgilerle gençler
donatılacak?”
Bilgi toplumu, iletişim çağı
gençlerin elinde bir tuzak gibi.Gençleri ailelerinden soğutmaya,
küçük bir dünya içinde kalmaya sevkediyor. Çeşitli marka
telefonlarla, hayatını bütünleştiren, adını bile googleden soran
gençler, bilgiden yoksunlar... Çok
özel/kaliteli/etik/liyakatlı hocalar ve yeni yöntemler bulmak
gerekecek. Bunun için arayış var mı, maalesef
yok!..
6/
“Yükseköğretimin, sürekli yenilenmesi gerek. Yükseköğretimde
çalışanlara büyük sorumluluk düşüyor.”
Yenilenmek iyidir, ama doğru
kişilerle, doğru zamanda yapılırsa!..Önce ülkeyi yönetenlere,
sonra çalışanlara çok iş düşüyor. Eğer; etik, liyakatlı, üreten
kadrolar alınırsa yenilenmek çok kolay!.. Aksi ise
akademinin/akademisyenliğin ölmesi demek…Atamaları yapan
mevkideki üst makamlara, çok büyük görev ve sorumluluk
düşüyor. Öyle mi?; zaman zaman şans eseri
görülebiliyor!...
7/ “Neyi
yapacağımız, nasıl yapacağımız, hangi yöntemlerle yapacağımız iyi
bilinmelidir.”
Bir akademisyen/öğretmen,
önce kendisi; nitelikli, kurallı ve yöntemli olacak ki, öğrencilere
aktarabilsin. Kendisi okuyacak ki, öğrencilerine
aktarabilsin? Kendini yenileyecek ki, öğrencileri gelişebilsin..
Bunun içinde; “ne, niçin, nasıl” sorularının cevapları hazır
olmalıdır. Kitap yok!.. Yayın yok!.. Ama, unvan çok!
Çalınan/servis edilen sorularla yabancı dili geçenlerle,
akademisyenlik değerini yitirmiş.. Atı alan Üsküdar’ı
geçmiş!...Genel söylem şudur; “Biz; yaptığımız,
-az da olsa- iyi işleri anlatmakta
zorlanıyoruz.”
Devam
edeceğiz….