Ulusalcılar bu soruya ne diyecek?
Abone olAK Parti Hükümeti'nin dış politikada yaptığı hamleler çok yakın geçmişte ulusalcıların istediği çizgi değil miydi?
Cumhuriyet Gazetesi eski yazarı Aydın Engin'den çarpıcı bir
analiz geldi. Engin, t24.com'da yayınlanan analizinde AK Parti
Hükümeti'nin çizdiği dış politika profilinin bundan kısa bir süre
önce ulusalcı çevreler tarafından arzu edildiğine dikkat çekti:
Hatırlıyorum, Harp Akademileri'ndeki bir konferansta Profesör Erol
Manisalı’nın “sunum”unun ardından söz alan MGK Genel Sekreteri
Orgeneral Tuncer Kılınç’tı. Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkilerini
bitirip Rusya ve İran’la bir birlik oluşturmasını önermişti.
General önerisini “emperyalizme karşı” bir önlem ve adım olarak
nitelemişti.
O günlerde bir Tırmık yazmıştım, Tuncer Kılınç’a “Paşam, o
dediğinize antiemperyalist bir adım değil, bir başka emperyalist
mihrak oluşturmanın parçası olmak denir” demiştim. Gitgide
ulusalcılığa yönelen Cumhuriyet okurlarının bir kesiminden fırça da
yemiştim. “Koskoca orgeneral bilmiyor da sen biliyorsun değil mi”
filan diye yazmışlardı.
Koskoca orgeneral bilmiyordu.
Zaten bilgisinin sınırlarını Belçika’daki Türkiyeli dernekleri ile
yaptığı bir toplantıda döviz ihtiyacımızla ilgili olarak “Matbaamız
var, basarız istediğimiz kadar doları” diyerek kanıtlamıştı
da...
Gel gör ki general Kılınç’ın o günkü sözleri ve önerisi ulusalcı
kesimde epey taraftar toplamış “NATO ordusundan antiemperyalist
orduya” gibi yazı başlıklarına konu olmuştu.
Oysa general Kılınç da, önerisine hararetle sahip çıkanlar da bir
noktayı gözden kaçırıyorlardı:
Antiemperyalizm, sosyalizm kuruculuğuna giden yolda bir basamaktır.
Sosyalizm kuruculuğu aşamasına geçmeden önce o ülkede bütün ulusal
güçlerle (yani ulusal ticaret ve sanayi burjuvazisi, küçük
burjuvazi, köylülük ve işçi sınıfı ile) antiemperyalist bir cephe
oluşturmayı hedeflemektir.
Sol içeriği boşaltılmış, sosyalizm hedefini önüne koymamış bir
antiemperyalist hareket ise kaçınılmaz olarak milliyetçiliğin
(=ulusalcılığın) sınırları içine hapsolur...
Nokta.
Engin yazısının bu bölümünde olan-bitenlere salt AK Parti
karşıtlığı için 'hayır' denilebileceğine dikkat çekti:
Türkiye, Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı'nın dümenini doğrudan
eline almasından itibaren Ortadoğu, Kafkaslar, Ortaasya ve Rusya
ağırlıklı açılımlara yöneldi. Bu yönelim bugünlerde iyiden
iyiye günışığına çıktı.
ABD ile ilişkiler epey gerginleşti; AB hedefi “Olsa da olur, olmasa
da olur” çizgisine geçti; özellikle Ortadoğu ülkeleri ile
alışılmışın ötesinde yoğun diplomatik ilişkilere geçildi, önemli
anlaşmalar imzalandı; imzalanıyor.
Geçtiğimiz hafta bu yeni dış politika yönelimi, moda deyimle tavan
yaptı. Türkiye Ortadoğu, Kafkaslar ve Rusya’nın devlet
başkanlarından çoğunun katıldığı toplantılara ev sahipliği
yaptı.
AKP Hükümetinin bu yeni rotası batı başkentlerinde kaygıya,
ürküntüye ve şimdilik düşük dozlu protestolara yol açtı. Son üç
günün gazetelerini elden geçiren her okur bunu gözlüyor...
AKP’nin bu dış politika atağını sadece Washington ve AB başkentleri
değil, Türkiye’nin ulusalcıları da kıyasıya eleştiriyorlar...
Ben de bunu anlamakta zorlanıyorum. İşte bir zamanlar göklere
çıkarılan Kılınç Paşa’nın önerileri AKP eliyle ete kemiğe
bürünüyor. Kendinizle tutarlıysanız karşı çıkmak değil alkış
tutmanız gerekmiyor mu?
Yoksa “Atılan adımlar doğru ama bunu yapan AKP” diyerek mi karşı
çıkmaktasınız ?..
Engin yazısının finalinde o zor soruyu şöyle sordu:
Sosyalistlere gelince... (Yok düzeltiyorum: Sosyalistler adına
konuşmak ne hakkım, ne haddim) Bana gelince...
Bir kere AKP’nin attığı bu adımların, dış politikadaki bu yeni
yönelimin kalıcı sonuçlar doğuracağını, ABD ve hele hele AB ile
ipleri gerekirse koparacak bir aşamaya ulaşacağını sanmıyorum.
Bence bu sadece bir çaba olarak kalacak ve olsa olsa AKP’ye ABD ve
AB ile daha sıkı pazarlık etme olanağı sağlayacak.
Ama daha önemlisi bu adımları antiemperyalist olarak filan
nitelediğim yok. Türkiye ABD’nin uysal ortağı olmak
yerine bölgesel bir güç olarak daha ciddiye alınır, sözü daha
çok dinlenir bir ortak olmaya çabalıyor. Bölgesel güç terimi bal
gibi, Ortadoğu (petrol demek), Kafkas (doğalgaz demek), Ortaasya
(doğalgaz ve petrol demek) ülkeleri üstünde Rusya desteği ile
emperyal bir rol ve ağırlık üstlenme çabası anlamına gelir.
Peki ulusalcıların istediği tam da bu değil miydi?
Öyleyse itiraz niye?