Ulusal solun çağdaş ülkü ocakları!
Abone olTaraf Gazetesi yazarı Melih Altınok, 'çağdaş yaşamın milisleri' dediği kesimi böyle eleştirdi.
Taraf Gazetesi'ndeki 'Solaçık' adlı
köşesinden Türkiye'deki sol dinamiklerle ilgili kafa yoran
Melih Altınok, bugünkü yazısında 'çağdaş yaşamın
milisleri' dediği bazı çevreleri eleştirdi.
Altınok, yazısının başlığında 'Ulusal solun çağdaş ülkü
ocakları' olarak nitelediği o çevreye yaptığı
eleştirileri bakın nasıl temellendiriyor:
- BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras geçen salı bu sütunda
duyurduğum vaadini dün yerine getirdi. Meclis'te, Nur Sertel
döneminde İstanbul Üniversitesi'nde kurulan ikna odalarında
sorgulandıkları iddia edilen öğrencilerle birlikte bir basın
toplantısı düzenledi.
Önce, basın açıklamasının ardından görüştüğüm dönemin mağdur
öğrencilerinden Kadriye Birinci'ye kulak verelim: "Kayıt günü okula
gittiğimizde diğer öğrenciler gibi ben de sıraya girdim. 20-21
yaşlarında, üzerlerinde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD)
yazan yelekler giymiş gençler koridorlarda geziyorlardı. Bunlardan
biri yanıma gelerek 'Bu şekilde sıraya giremezsiniz' dedi.
Şaşkınlıkla 'Niçin' dedim. Basımdaki örtüyü işaret etti. Buna hakkı
olmadığını söylediğimde de, bu kişinin talimatıyla üniversitenin
güvenlik görevlileri devreye girdiler." Çağdaş yaşamın milisleri
Kadriye gibi türbanlı öğrencileri üç dört kişilik ikna odalarına
yöneltmişler. Bu odalarda öğrenciler, başlarını açacaklarını
taahhüt eden belgeleri imzalamaya zorlanmışlar. Odalardaki
görevliler, türbanlı öğrencilerin yaşam felsefelerini ve
inançlarını aşağılayan bir propaganda yapmayı da ihmal etmemişler.
Öğrenciler sözünü ettikleri taahhütnamelerin orijinalini de basına
dağıttılar.
Sonrası malumunuz. Yüzlerce öğrenci, çiğnenen onurlarını da
yanlarına alıp evlerine dönmüşler.
Aslında buraya denk anlattıklarım, henüz on iki on üç yıl öncesine
ait taze anılar olduğu için hepimizin anımsaması gereken olaylar
değil mi?
Yoksa Nazi Almanyası'ndan falan söz etmiyoruz.
Ama belli ki basın toplantısı sırasında söz alan Ankaralı 'çağdaş
solcu' meslektaşlarımın 28 Şubat'ın utanç tablolarından biri olan
bu olaylardan haberleri yokmuş(l) Toplantı sırasında basın
mensuplarının mağdurlara ve kalıpları kırıp gerçek bir demokrat
gibi bu organizasyonu gerçekleştiren Ufuk Uras'a yönelttikleri
tepkiyi görmenizi isterdim.
Başka bir olay olsa, bir siyasi aleyhinde ortaya atılan en mantık
dışı delilsiz iddiaları bile manşete taşıyacak kadar hassas olan bu
arkadaşlar, nedense o anda sorguç rolüne soyunuverdiler.
Sorular birbiri ardına geldi: "Madem birbirinizi tanımıyorsunuz
Sayın Uras'la nasıl biraraya geldiniz o zaman?" "ÇYDD'ye çok ağır
ithamlarda bulunuyorsunuz.
Maksadınız nedir?" Daha önce yazdığım gazetede, ÇYDD'nin adını
anarak eleştirilerde bulunma cüreti gösterdiğim için linç edilen
bir yazar olarak, söz konusu örgütlenmenin nasıl faşizan bir
zihniyetin tezahürü olduğuna dair kanaat sahibiydim. Ama yaşadığım
bu son olayın ardından, solun geniş bir kesiminin adı geçen
derneğin ulusalcı ekseninde 'çağdaşlaşmaya' meylettiğini üzülerek
kabul etmek zorunda kaldım.
Düşünebiliyor musunuz, siyasal iktidardaki İslamcı refleksleri ağır
basan partiyi, demokrasiye kastetmekle suçlayan Türkiye'deki bu
amorf sol, bir muz cumhuriyetinde bile abes karşılanacak bir
uygulamanın mağdurlarının ve bu zulme karşı duran demokratların
karşısında, statükonun, faşizmin safında yer alıyor.
Evet, bu ülkedeki demokrasi ve özgürlük mücadelesi, net bir biçimde
vicdan sahipleriyle vicdansızlar arasındaki kamplaşmaya
dönüşmüştür.
Vatandaşların mağduriyetlerini bir değer skalasına tabi tutmadan
tavır alan demokratların karşısına, "Hırsızın hiç mi suçu yok"
kabilinden görece daha yumuşak girizgâhlarla çıkan dostları da,
yukarıda bahsettiğim faşist cephenin muhteremlerine yeğleyemiyorum
artık.
Çünkü "Tamam iyi niyetlisiniz ama bunca sorun varken türbanlı
öğrencilerin haklarını aramak siz sosyalistlere mi kaldı" ya da "El
verdiğiniz o adamlar solcuların hangi sorunuyla ilgileniyor"
türünden iğrenç bir mantığın ürünü olan sözüm ona aklıselim politik
yaklaşımları dillendirmek de, gelin çekinmeden söyleyelim düpedüz
ahlaksızlıktır.
Son söz Brecht'in olsun o halde: "Hiçbir şey bilmeyen cahildir, ama
bilip de susan ahlaksızdır."