Uğurcan Çakır: Her zaman 1 numara olmak isterim
Abone olTeknik Direktör Şenol Güneş’in ilk defa A Milli Takım’a davet ettiği Trabzonspor’un genç kalecisi Uğurcan Çakır, “Her seferinde 1 numaralı kaleci olmak için çaba harcarım. Her zaman da 1 numara olmak isterim” dedi.
Ligde gösterdiği başarılı performansıyla, A Milli Takım’a
çağrılan Trabzonspor’un 22 yaşındaki kalecisi Uğurcan Çakır,
TamSaha dergisine açıklamalarda bulundu. Milli takıma seçildiği
için mutlu olduğunu belirten Uğurcan, “Kendime güveniyorum. Burası
Milli Takım, oynamayacağımı bilsem ve 100 kere çağrılsam da her
seferinde gözüm kapalı koşa koşa gelirim” açıklamasını yaptı.
Trabzon büyük bir altyapı fabrikasından çıkığı için kendini çok
şanslı hisseden Çakır, bordo-mavili takımını kaleci yönünden bir
sıkıntı yaşamayacağını da belirtti.
İşte soru-cevap şeklinde gerçekleşen röportajda, genç file bekçinin
açıklamaları şu şekilde:
Antalya doğumlusun ama futbola başladığın kulüp
Çekmeköyspor Yani bir kulüple ilk tanışman 12 yaşındayken
İstanbul'da gerçekleşmiş. Şimdi ise Trabzonspor'un kalesini
koruyorsun ve A Milli Takımımızın kadrosundasın. Hikayeni en baştan
dinlemek istiyoruz. Bize aileni, kaç kardeş olduğunuzu, annenin,
babanın ne işle uğraştığını anlatır mısın?
5 Nisan 1996'da Antalya'da doğdum. Annem Antalya Aksekili, babam
Trabzon Yomralı. Babam Akdeniz Üniversitesi'nde okumak için
Antalya'ya geldiğinde tanışıp evlenmişler. 1992 doğumlu bir abim ve
1999 doğumlu bir kardeşim var. Abim Haliç Üniversitesi Spor
Akademisi mezunu. Kardeşim Akdeniz Üniversitesi'nde İnşaat
Mühendisliği okuyor. Abimin Antalya'da amatör kümede futbol
oynamışlığı var. Babam Antalya'da müteahhitlik yapıyor.
Ailen Antalya'da, sen futbola İstanbul'da bir amatör
takımda nasıl başladın?
Ailem o dönemde İstanbul'a taşınmıştı. Ailece çok sıkı Trabzonspor
taraftarıyız. Babam ve amcam Dudullu'da Trabzonspor Futbol Okulu'nu
işletiyordu. Ben de 7 yaşında orada başladım futbol oynamaya.
Kaleci hariç her mevkide oynuyordum. Sağ bek, stoper, bazen
santrfor
Burada araya gireyim o zaman. Futbola hevesli çocukların
ilk tercihi genellikle kalecilik olmaz. Senin kalecilik serüvenin
nasıl başladı?
Babam Mustafa Çakır Trabzon'da alt lig takımlarında profesyonel
olarak futbol oynamıştı. Keza amcam Şahin Çakır da kaleciydi.
Onların yönlendirmesiyle kaleci dışındaki mevkilerde oynuyordum. 12
yaşındayken filiz lisansımın çıktığı Çekmeköyspor'a da santrfor
olarak gittim. Bir yıl santrfor oynadım. 13 yaşında da okul
takımında oynamaya başladım. Ancak takımda kaleci yoktu. Ben de
kaleciliği seviyordum ve kaleye geçtim. Orada maçlarımızı izleyen
Yamanspor'un altyapı antrenörlerinden Nizam Hoca beni transfer etti
ve kalecilik serüvenim 13 yaşından itibaren böyle başladı. Alt yaş
kategorilerinde çok fazla kaleci olmadığı için sadece U13'te değil,
U14 ve U15'te de kalecilik yapıyordum.
Trabzon'a ilk olarak 2011 yılında 1461 Trabzon için
gidiyorsun. Bize bu transferin nasıl gerçekleştiğinden, seni kimin,
nerede keşfettiğinden bahseder misin?
İstanbul'daki Trabzon Park'ta bir halı saha var. O halı sahayı
amcam işletiyor. Trabzon Futbol Okulları'nın başındaki eski efsane
oyunculardan Hüseyin Tok da amcamla tanışıyor. Ben de o sırada
Kartalspor'un seçmesine gitmiştim. Seçmeyi kazandım, Kartalspor'a
gideceğim. Ama tam o sırada Hüseyin Tok babamı arıyor ve "Bir de
Trabzonspor'a gönderelim, orada baksınlar" diyor. Sevinçten
havalara uçtum tabii Trabzonspor hepimizin hayallerinin takımı...
Altyapının başında Özkan Sümer Hocamız vardı. Kaleci departmanından
da Bilal Çetinkaya Hocamız sorumluydu. Beni kabul ettiler ve U16'da
Trabzonspor serüvenim başladı. Dediğiniz gibi ilk sezonumda 1461'in
U16 takımında oynadım, iyi performans gösterince de beni
Trabzonspor'a aldılar. U17'de bir sezon Trabzonspor altyapısında
oynadıktan sonra da A takım kadrosuna alındım. Yani bir amatör
takımdan Trabzonspor'a yükselişim çok hızlı bir şekilde, iki yıl
içinde gelişti. Şu anda Trabzonspor'daki 10 maçlık performansımla
da A Milli Takım kadrosundayım. İnşallah bu çıkışım aynı hızla
devam eder.
2012 yılında Trabzonspor'un oyuncusu oluyorsun ve
altyapı eğitimini de bu kulüpte tamamlıyorsun. Bugün o altyapıdan
çıkan pek çok oyuncuyla birlikte de A takım formasını giyiyorsun.
Trabzonspor altyapısında neler öğrendin?
Kaleci antrenörlüğü diye bir kavramın varlığından habersizdim,
kaleci antrenörüyle ilk defa orada karşılaştım. Başlangıçta kaleci
antrenmanları bana yabancı ve tuhaf geldi. Oldukça geç kalmıştım.
Keşke Trabzon'a gitmeden İstanbul'da da kaleci antrenmanı görseydim
demiştim kendi kendime. Orada çok kaliteli teknik adamlarla
çalıştım. Altyapı koordinatörü Hamit Cihan Hocamın da kaleci
koordinatörü Bilal Hocamın da benim gelişimimde çok büyük katkıları
var. Bizi hem profesyonellik açısından hem de sosyal açıdan bilgili
ve iyi bireyler yapmak için çok gayret sarf ettiler.
Peki, baba memleketin de olsa ailenden ayrılıp
Trabzon'da yalnız yaşamak zor olmadı mı senin
için?
Trabzon'da tesislerde kalmadım. Dedem ve babaannemin Trabzon
merkezdeki evlerinde onlarla birlikte yaşadım. Ama yine de anne
babamdan, kardeşlerimden ilk defa uzak kalmak bana çok zor
gelmişti. Hatta ilk sezonumun sonunda İstanbul'a geri dönmeye
çalıştım. Orada ailemin yanında bir takımda oynamayı düşünüyordum.
Metin Diyadin Kasımpaşa'nın başındaydı ve ben de İstanbul'a gidip
Kasımpaşa'yla idmanlara çıktım. Babam o sırada Özkan Sümer Hocamla
konuşup, "Bizden ayrı kalmaya dayanamıyor" diyerek izin istemişti.
Özkan Hoca da ona, "Merak etme, bir-iki ay tatil yapsın, burayı
özler ve geri döner" cevabını vermişti. Gerçekten de öyle oldu.
Bir-iki ay sonra Trabzon'a döndüm. İyi ki de dönmüşüm
(gülüyor).
Trabzonspor'da son dönemde yeniden seri üretime geçen altyapı
sistemini bize nasıl anlatırsın? Altyapıdan gelen genç oyuncuların
kadroda yer bulmasını tek başına ekonomik zorluklarla açıklayamayız
herhalde. Sonuçta sen Esteban'ın önüne geçip kaleyi aldın. Ya da
Hüseyin Türkmen, stoperde Toure-Hosseini ikilisi varken birisini
kulübeye gönderip oynayabiliyor.
Trabzonspor altyapısına ilk gittiğimde "Ben nereye geldim böyle?
İstanbul'da futbol oynanmıyormuş" demiştim. Herkes mi çok yetenekli
olur? Hele Trabzon doğumlu oyuncuların tamamı çok özel yeteneklere
sahipti. Şehir efsanesi gibi görünüyor ama Trabzon büyük bir
altyapı fabrikası. Ben de o fabrikada yetiştiğim için kendimi çok
şanslı addediyorum.
Birlikte forma giydiğin Yusuf Yazıcı, Abdülkadir Ömür,
Abdülkadir Parmak, Hüseyin Türkmen senin gibi A takımın banko
parçaları haline geldi. Onları kısa kısa nasıl
tanımlarsın?
Yusuf Yazıcı gerçekten çok profesyonel, çok sosyal ve kendini
geliştirmek için çok önemli mücadeleler veren bir kardeşim. A
takıma ondan önce çıktım ama kendisini altyapıdan gayet iyi
tanıyorum. Ben U17'de, o U16'da oynarken iki takım beraber
deplasmanlara giderdik. Ya da A takım idmanlarına birlikte
çağırılırdık. Kendisini o dönemlerden bu yana yakından tanıyorum.
Çok efendi, kendisini çok geliştirmek isteyen bir kardeşimiz. Zaten
saha içindeki başarısı da ortada.
Abdülkadir Ömür'ün çok saf bir yeteneği var. Mükemmel karakterli
bir oyuncu. Onun idmanlarda yaptıklarını bile hayretler içinde
izliyorum. Yusuf'la birlikte Milli Takım'a geldiğim için çok
mutluyum; inşallah Abdülkadir ve Trabzonspor'dan başka arkadaşların
da kısa sürede burada olacağına kalpten inanıyorum.
Abdülkadir Parmak'ı 1461 Trabzon'a kiralandığım dönemde iyi
tanıdım. O dönemde kaptanlığımı yapıyordu. Müthiş mücadele eden,
çok hırslı bir oyuncudur. Tam bir Trabzonludur. Forması için sonuna
kadar savaşır. Altınordu ve Adana Demirspor'da oynadığı dönemlerde
de kendisini geliştirdi.
Hüseyin Türkmen geçtiğimiz sezon A takıma çıkmıştı. İlk geldiğinde
fiziksel olarak biraz zayıftı. Ama müthiş çalıştı, müthiş efor sarf
etti. Kendini çok geliştirdiğini düşünüyorum. En önemli özellikleri
sürati, çabukluğu ve topu oyuna çok iyi sokması. Ayakları çok
temiz. O konuda beni çok rahatlatıyor. Önümdeki oyuncunun topu
kaybetmeyeceğini bilmenin rahatlığını hissediyorum. 1998 doğumlu,
çok genç bir oyuncu. Çok daha iyi yerlere geleceğine
inanıyorum.
Bir de Arda Akbulut var. Henüz 18 yaşında. Sen sakatken
kaleyi o korudu ve hiç de sırıtmadı...
Arda çok genç, çok yetenekli ve sosyal yönü çok güçlü bir
arkadaşımız. Çok çalışırsa o da Trabzonsporumuza uzun yıllar hizmet
verecektir. 16 yaşından beri A takımda ve uzun zamandır
birlikteyiz. Kalecilikte usta-çırak ilişkisi vardır. Ben de
abilerimden görüp öğrendiklerimi Arda'ya, Muzaffer'e ve Kaan'a
aktarmaya çalışıyorum. Trabzonspor'da kaleciden yana bir sıkıntı
olacağını düşünmüyorum.
Bir de herkesin hayranlıkla izlediği Nwakaeme'yi
sorayım
Nwakaeme her şeyden önce çok iyi bir insan. Oyuncu olarak da ne
kadar yetenekli olduğunu herkes görüyor. Bu yeteneğini ilk çıktığı
idmanda da fark etmiştim. Onunla beşe ikiye girmiştim ve tek bir
top bile kaybetmemişti. Çok garip bir oyuncu. Müthiş kuvvetli ve
sorumluluk almaktan hiç kaçınmıyor.
Futbola başladığın dönemde idollerin
kimlerdi?
Kendimi bildim bileli çok sıkı bir Trabzonsporluyum. Kendime de
Tolga Zengin ve Onur Kıvrak abileri örnek aldım. Onların
başarılarını ve neler yaptıklarını takip ettim. Trabzonspor kamp
için Antalya'ya geldiğinde ben de gidip Tolga ve Onur abileri
izlerdim. Tolga abinin beni en çok etkileyen yanı kaleci
tekniğiydi. Beraber çalıştığım Onur abiden ise birebir
pozisyonlarda neler yapmam gerektiğini öğrendim. Hakan Arıkan abi
de çok yetenekli bir kaleci. Yeteneğini tecrübesiyle
birleştiriyordu. Çok da profesyonel bir insandı. Ondan da hem
sosyal anlamda hem de profesyonellik adına çok şey öğrendim. Hakan
abi beni geliştirmek için çaba harcayan birisiydi. Bazen bana
kızar, bağırırdı ama bunu benim iyiliğim için yapardı. Ama asla
hakaret etmez, sadece uyarırdı. Şimdi benim de arkamda genç
kaleciler var ve Hakan abiyi daha iyi anlıyorum. Genç kaleci
arkadaşlarıma, "Bana kızmayın. Bu yoldan geçtim ve abilerimden
öğrendiklerimi ben de size öğretmeye çalışıyorum"
diyorum.
Kalecilik çizgide topu tutmaktan ceza sahası
hakimiyetine, oradan elle çabuk oyun kurmaya ve nihayet ayaklarını
kullanarak bir libero gibi atak başlatmaya kadar geldi. Bir yandan
da bu yeni görevleri göz ardı etmeyen ama "Kalecinin asli görevi
topu tutmaktır" diyen bir görüş var. Sen bu anlamda kendini nerede
görüyorsun?
Ayakları kullanabilme meselesinden başlarsak, sağ ayaklıyım ama sol
ayağımı geliştirmem gerektiğini biliyorum. Bunun için de çok
çalışıyorum. Ama kolay bir iş değil. Öncelikle güven kazanmam
gerekiyor. Gelişen futbolda ayakları kullanmak gerçekten de çok
önemli ve kaleci için ciddi bir fark oluşturuyor. Fakat "Kalecinin
asli görevi topu tutmaktır" görüşüne de sonuna kadar katılıyorum.
Öncelik bu olmalı, diğer özelliklerle de kaleci kendisini
geliştirmeli. Çalışma konusunda vicdanım çok rahat. Genç bir
futbolcuyum ve gelişime açığım. İdmanın maçla aynı olduğunu
düşünüyorum ve bunun için de takımla idmanların öncesinde veya
sonrasında mutlaka özel antrenmanlar yapıyorum. Trabzonspor'un
birinci kalecisi olmak ve Milli Takım'a gelmek bana yetmiyor. Hep
daha da iyisini yapabilirim diyerek kendimi geliştirmeye
çalışıyorum.
Şimdi Milli Takım'da teknik direktörlüğünü yapan Şenol
Güneş Hoca, Trabzonspor'un kalesini korurken ülkemizin 1 numaralı
file bekçisiydi. Gol yememe rekorunun da sahibidir hala Ama Şenol
Hoca öyle bir direkten diğerine uçan kalecilerden değildi. O
kaledeyken top sanki üzerine gelirdi. Çünkü duracağı yeri iyi
belirlerdi. Son Erzurum BB maçında seni izlerken de öyle bir
izlenime kapıldım.
Kalecilikte zeki olmanız gerekiyor. Şenol Hocanın eski maçlarını
izliyorum veya büyüklerimin onunla ilgili anlattıklarını
dinliyorum; çok zeki bir kaleci olduğunu anlıyorum. Ben de kalede
zeki davranmak gerektiğini düşünüyorum. Daha doğrusu sezgilerimi
geliştirmeye çalışıyorum. Araya atılan topların veya herhangi bir
topun nereye gelebileceğini sezmek, atak sırasında rakip oyuncunun
ne yapacağını önceden kestirebilmek bir kaleci için çok önemli. Ben
de oynaya oynaya tecrübe ve özgüven kazanarak, farklı oyuncularla
oynayarak bu yönümü geliştirmeye çalışıyorum. Şimdi Milli Takım
kampına geldim ve çok kaliteli oyuncularla birlikteyim. Onlardan da
yeni şeyler öğrenip kendime katacağım ve daha iyi bir kaleci
olabilmek için elimden geleni yapacağım.
Dediğin gibi, oyunculuk veya kalecilik iyi örnekleri
izleyerek de geliştirilebilir. Senin bu gözle takip ettiğin
kaleciler kimler?
Futboldaki en önemli şeylerden biri, her hocadan her futbolcudan
hatta bir sürü birikmişi olan masörden, malzemeciden bir şeyler
öğrenmek. Yurt dışındaki kalecileri de büyük bir dikkatle izliyorum
ve De Gea'yı çok beğeniyorum. Stili çok iyi. Bir de Jan Oblak var.
Çok komple bir kaleci. Gösterişsiz oynuyor. Ben de o gösterişsiz
oyun sebebiyle kendimi Oblak'a benzetiyorum. Kaleci topu tutacak
ama gösteriş yapmasına da gerek yok. Oblak gibi sade ve temiz
oynamayı seviyorum. De Gea'nın ise farklı özellikleri var.
Refleksleri çok iyi, çizgide çok başarılı bir kaleci. Bense çizgide
duran değil, yan topa çıkan ve oyunu yöneten kaleci olmayı
seviyorum.
Eğitimini nereye kadar götürdün bu
arada?
Liseyi bitirdim, Trabzon'daki Avrasya Üniversitesi'nde Spor
Akademisi'nde okuyorum. İkinci sınıftayım. Okula fazla devam
edemiyorum ama sınavları kaçırmamaya çalışıyorum.
Bu sezonun başında Trabzonspor'da üçüncü kaleci
konumundaydın. Şimdi birinci kalecisin ve Milli Takım kampındasın.
Sezon başında bugünleri hayal ediyor muydun?
Sezon başında üçüncü kaleci gibi olsam da kaleci antrenörümüz Metin
Aktaş, yaptığı konuşmalarda bana her zaman güven veriyordu. Zaten
bir süre sonra da maç kadrolarında ikinci kaleci olarak ben yer
almaya başlamıştım. Sezon başında iyi bir kamp geçirmiş, hazırlık
maçlarındaki performansımla da hocalarımı memnun etmiştim. Elbette
bugünü hayal ediyordum ama bu kadar kısa sürede gerçekleşeceğini
tahmin etmemiştim. Tabii bu sözlerimden ikinci kaleciliğe razı
olduğum anlamı da çıkmasın. Onur abi olduğunda da ikinci kaleci
olarak kalmayı hiç düşünmedim. Ben her zaman çok çalışacak ve
birinci kaleci olmayı zorlayacaktım. Kupada mı şans geliyor, kupada
en iyisi yapacak ve birinci kaleciliği zorlayacaktım. Şimdi A Milli
Takım'a ilk defa seçildim; burada ikinci, üçüncü, dördüncü kaleci
olmaya niyetim yok. Kendime güveniyorum. Burası Milli Takım,
oynamayacağımı bilsem ve 100 kere çağrılsam da her seferinde gözüm
kapalı koşa koşa gelirim ama her seferinde 1 numaralı kaleci olmak
için çaba harcarım. Her zaman 1 numara olmak isterim.
Süper Lig'de oynadığın ilk maçı hatırlıyor
musun?
Alanyaspor maçıydı. 3-1 öndeydik. Esteban sakatlanıp çıktıktan
sonra oyuna girmiştim. O maçı 4-3 kaybetmiştik. İki golü
penaltıdan, birini de kafa vuruşundan yemiştim. Aslında hazırdım
ama benim açımdan çok şanssız bir maçtı. Elime hiç top değmeden
penaltıdan iki gol yedim. Kendime inandığım için o maç benim için
ölçü değildi. Ama yine de taraftarın ve belki hocaların gözünde
size duyulan güven biraz azalıyor. Çünkü 3-1 önde olduğunuz maç,
siz oyuna girdikten sonra 4-3 kaybediliyor.
Ama öyle olmadı ve sana olan güven pek de
sarsılmadı.
Evet, çünkü 18 yaşındayken Şota Arveladze döneminde UEFA Avrupa
Ligi ön elemesinde bir Rabotnicki maçı oynamış ve iyi bir
performans sergilemiştim. Ondan sonra da bazı kupa maçlarında görev
almıştım. Aslında Trabzonspor'da bugünkü yerimi o Rabotnicki maçına
borçlu olduğumu düşünüyorum. Ondan sonra her sezon başındaki kamp
listesine ismimin yazılmasında Rabotnicki maçının büyük payı
var.
Peki, öyle bir maçta oynayacağını biliyor muydun? Buna
hazırlıklı mıydın?
O sezonun başında dördüncü kaleciydim. Ama kulüpte bazı olaylar
yaşandı ve Onur abi kadro dışı kaldı. Hakan Arıkan abi de sözleşme
imzalayamadı ve kulüpten ayrıldı. 1995'li İbrahim Demir üçüncü
kaleciydi. Ama Şota Hoca ve sportif direktörümüz Süleyman Hurma,
hazırlık maçlarındaki performansımı göz önünde tutarak beni tercih
etti. Maça çıkmadan önce büyük bir heyecan yaşamış, takımdaki bütün
abilerimle tek tek konuşup atmosfer hakkında bilgi edinmeye
çalışmıştım. 1-0 kaybettik ama iyi oynadım ve iyi bir izlenim
bıraktım. Benim için kariyerimin dönüm noktası o maç oldu. İsmimin
Trabzonspor'la her zaman anılması o maçla başladı. Sonrasında gelen
hocalarımız da "Bu çocuk olabilir" düşüncesiyle beni kamp
kadrolarına ekledi.
Ünal Karaman Hoca genç oyunculara cesaretle görev verdi
ve vermeye de devam ediyor. Hocanın sizinle nasıl bir ilişkisi var?
Sizlerden beklentileri neler ve bu konuda size neler
anlatıyor?
Ünal Hoca çok iyi bir antrenör ve duygularını sahaya da oyuncusuna
da büyük bir samimiyetle yansıtabiliyor. Hatta Ekuban'ın, "Hocanın
tutkusunu anlayabiliyorum" diye bir açıklaması var. Türkçe bilmeyen
yabancı bir oyuncu hocayı anlayabiliyorsa, biz kalpten
hissedebiliyoruz. Bir de biz Trabzonsporluyuz. Hocamız da tıpkı
bizim gibi gönülden Trabzonsporlu. Onunla aynı duyguları
paylaşıyoruz. Konuştuğum bütün arkadaşlarım da aynı şeyleri
söylüyor. Sezon başında üçüncü kaleci konumundayken bana ne kadar
güvendiğini söylemiş ve "Seni bir gün A Milli Takım'a göndereceğiz"
demişti. Bu sezon ilk defa Fenerbahçe maçında ilk on birde
başladım. O güveni alınca zaten kötü oynama şansınız olmuyor. O
sayede A Milli Takım'a kadar yükseldim. Ünal Hocamın samimiyetine
çok inanıyorum. Bize değer veren birilerinin olduğunu görmek ayrıca
mutlu ediyor.
Trabzon'da altyapıdan yetişen genç oyuncu olmak bir
yandan avantaj bir yandan da beraberinde farklı problemler
getirebiliyor. Senin bu anlamda taraftarla ilişkilerin nasıl?
Sokağa çıktığında ne gibi geri dönüşler
alıyorsun?
Sokakta gezmeyi seven bir insanım. Öyle öğrendim, öyle büyüdüm. İyi
bir Trabzonsporlu olarak aynı zamanda taraftarlardan da birisiyim
ve onlarla bir arada yaşıyorum. Güzel de tepkiler alıyorum.
Taraftar olduğum için onların neler hissettiğini de gayet iyi
anlıyorum. Mesela geçen maçlardan birinde Yusuf kardeşimiz bir
ıslıklanma olayı yaşadı. Ama biz bunlara alışkın ve hazırlıklıyız.
Bizden beklentilerin ne olduğunu biliyoruz. Taraftarların bu
ıslıklarını bir ikaz gibi alıyor ve bizi daha iyiye yönlendiremeye
dönük olduğunu düşünüyoruz. Alınmak, gücenmek yok çünkü biz de
onlardan birisiyiz.
Kariyer planlamanda neler var?
Kariyer planlamamı güne göre yapıyorum. Çünkü buralara çok hızlı
geldim. Çok şükür şu anda Trabzonspor'da ve Milli Takım'dayım.
Trabzonspor'da kendimi daha çok geliştirmek, formayı kaptırmamak en
önemli önceliğim. Milli Takım'a da devamlı gelmek ve burada birinci
kaleci olmak istiyorum. Yıllar neler gösterir bilmiyorum ama her
futbolcunun hayali bir gün Avrupa'da futbol oynamaktır. Ben de
inşallah Trabzonspor'da büyük başarılar yakalayıp Avrupa'ya gitmek
isterim Olmazsa da her daim Trabzonspor'un ve Milli Takım'ın
birinci kalecisi olmak için kendimi geliştirmeye devam
ederim.
Senin giydiğin Trabzonspor kaleci kazağını tarihin en
parlak dönemlerinde sırtında taşıyan Şenol Güneş, şimdi Milli
Takım'da teknik direktörlüğünü yapıyor. Şenol Hocayla çalışmak sana
neler düşündürüyor?
Milli Takım'a seçildiğim için yaşadığım mutluluğu, Şenol Güneş gibi
bir Trabzonspor efsanesiyle çalışacak olmak ikiye katlıyor. Üstelik
hocamız da benim gibi kaleciydi. Onunla çalışıyor olmak bana büyük
bir mutluluk ve daha da önemlisi gurur veriyor. Onu yakından
tanımayı küçüklüğümden beri çok isterdim. Çok şükür nasip oldu.
İnşallah onun gibi Trabzonspor ve Milli Takımımıza uzun yıllar
hizmet edebilirim.
Milli Takımımızın EURO 2020 eleme grubundaki şansını
nasıl değerlendiriyorsun?
Dünya şampiyonu Fransa ile aynı grupta yer alsak da gruptan iki
takımın çıkacak olması iddiamızı artırıyor. Ben İzlanda ve
Arnavutluk'u arkamızda bırakarak Fransa ile birlikte finallere
gideceğimize inanıyorum. Fransa ile oynayacağımız maçların
sonuçları da kimin grubu birinci sırada tamamlayacağını
belirleyecek.
Özel hayatında neler var? Trabzon'da nasıl bir hayat
sürüyorsun?
Nişanlıyım. Nişanlım aslen Gümüşhaneli ama İsviçre'de yaşıyor.
Trabzon'da taraftarların içinde olmayı seviyorum. Altyapıdan gelen
arkadaşlarımın dışında Kamil Ahmet abiyle de güzel bir dostluğum
var. İzin günlerimde arkadaşlarımla dağlarda, yaylalarda gezmeyi
seviyorum. Arada gezmek için İstanbul'a da gidiyoruz.