Yaşadığımız son yıllar tabiri caizse acıların çemberinde geçen
zamanlar oldu.
HDP’nin Doğuyu neredeyse onulmaz bir karanlığa doğru sürüklemeye
çalıştığı seçim sürecinde Diyarbakır mitinginde DAEŞ saldırısı
sonucunda 5 vatandaşımız hayatını kaybetti!
20 Temmuz’da Şanlıurfa’da halay çeken gençlere DAEŞ saldırdı ve
34 kişi hayatını kaybetti.
10 Ağustos’ta Sultanbeyli ilçesinde bombalı araçla polis
merkezine saldırı düzenlendi ve 1 polis şehit oldu 10 kişi
yaralandı!
10 Ekim’de Ankara’da yapılan mitingde DAEŞ’in yaptığı saldırıda
101 kişi hayatını kaybetti!
12 Ocak 2016’da Sultanahmet’te yapılan DAEŞ saldırısında 10 kişi
hayatını kaybetti!
13 Ocak Diyarbakır’da emniyet binası önünde bomba yüklü araç
patlatıldı ve 1 polis şehit oldu 5 vatandaşta hayatını
kaybetti!
Saldırıyı ise referandumda
“hayır”
diyeceğini çığıran HDP’nin kardeşi HPG üstlendi.
19 Mart’ta İstiklal Caddesi’nde bomba bir kez daha turistleri
hedef aldı ve saldırıyı DAEŞ üstlendi!
7 Haziran Vezneciler saldırısı sonucunda 7’si polis 12 kişi
hayatını kaybetti!
28 Haziran İstanbul Havalimanı saldırısında 44 kişi hayatını
kaybetti!
15 Temmuz FETÖ darbe girişimi yüzlerce insanımız hayatını
kaybetti!
20 Ağustos Gaziantep’te kına gecesinde patlatılan bombada 51
kişi hayatını kaybetti ve saldırıyı DAEŞ üstlendi!
Beşiktaş stadı yakınında Çevik Kuvvet ekiplerine düzenlenen
saldırıda 37’si polis 45 kişi hayatını kaybetti ve saldırıyı
HDP’nin bir başka kardeşi TAK üstlendi!
Derdim sizlere haber kronolojisi perspektifinde sunuş yapmak
değil elbette. Bir gerçeği anlatmanın formülünü arıyorum.
Yaşadığımız hayatın
zaman sürecinde
acının tarifi,
rengi,
dili,
ırkı, dini
yok.
Alçaklar defaatle terör saldırısı düzenleyerek güzel ülkemizi
rahat bırakmadı.
Lakin devletimizin terörle mücadelesinde ki kararlı duruşu
sayesinde ülkenin birlik ve bütünlüğü de sarsılmadı.
Peki, bu
saldırılar yapıldığında
Avrupa ne
yaptı?
Sadece üç maymunu oynadı.
Görmedi,
duymadı,
konuşmadı!
Bunca terör vakasıyla uğraşırken ne istihbarat olarak ne de
medya olarak ülkemizin yanında olmadılar!
Günümüz tarihine baktığımızda Orta Doğu’daki terör saldırılarına
“kültürel
bağlılığımız,
ortak
geçmişimiz
yok” diye
duyarsız kalan gavur Avrupa bugün terörle iç içe yaşar oldu.
Bana dokunmayan
yılan bin
yaşasın diyenler
bugün yılanın
asıl hedefleri
oldular.
İslam kültür ve örfünde kendisine kötülük edene kötülükle
karşılık verilmez.
Nedeni ne olursa olsun Dortmund’da yaşanan terör saldırısın da
duyarlı bir düşünce ve davranış ile terör olaylarının karşısında
durmamız gerekiyor.
Yaşadığımız süreçte
hiç bir terör
hareketini
“mazur”
gösterecek önermeler
olamaz!
Ama nedense bakıyorsunuz; teröre de, teröriste de kılıf
giydirilerek gerekçeler uyduruluyor.
Suriye’de birden biten terör örgütleri gibi!
Makyavel’in
“Amaç
için her
araç
meşrudur”
anlayışının günümüz dünyasında vücut bulma hali savaş ve terör
şeklinde oldu!
Gavur
Avrupa’nın
özellikle referandum
sürecinde iç
işlerimize ve
vatandaşlarımızın özgür
iradelerine karışıyor
olması Makyavel
anlayışıdır.
Gavur Avrupa’nın İslamiyet’e karşı hoşgörülü olması gerekir,
gerçekten gelişmişliğin öncüsü olduklarını iddia ediyorlarsa!
Oysa gerçek olan ise;
İngiliz-Yahudi
medeniyeti ve
Avrupa’nın
tek savaşı İslam
iledir.
Yeni dünya
düzeninin kurulma
savaşları İslam
ve Batı arasında
geçeceği artık
aşikar.
Batı için ne ahlak vardır ne de sınır vardır.
Sözüm ona, yıkım ne kadar geniş, ölüm ne kadar çoksa, gerekçe de
o kadar inandırıcı ve sağlam olmalı ki yaptırımlarda gerçekçi
olsun!
Bu yüzden, tarih boyunca çıkarılan savaşların çoğu dini
gerekçeye dayandırılmıştır.
Bu dayandırma neticesinde de hortlatmış oldukları terör
örgütlerini İslam ile bağdaştırarak hareket ettiler.
Üç maymunu
oynamayı bırakarak
omurgalı bir
şekilde hareket
etmeleri durumunda
dünya güzelleşecektir
lakin buna pek
tabi inancımız
yoktur.