TV insanları birbirine yapıştırır mı?
Abone olTelevizyonun insanları yalnızlığa ittiği şeklindeki yaygın anlayışının tam tersini savunan Emre Aköz, ekranın insanları birbirine yapıştırdığını öne sürdü. Nasıl mı?
Sabah Gazetesi yazarı Emre Aköz, şimdiye kadar çok yaygın olarak
söylenegelen "Televizyonlun insanları yalnızlığa ittiği" iddiasının
tam aksini savundu. Aköz,öne sürdü. Nasıl mı:
- Geçenlerde kitle iletişim alanında uzman olan bir profesör,
televizyonun insanları yalnızlığa ittiğinden söz ediyordu.
Üstelik bunu TV'deki bir tartışma programında yapıyordu. Yanında da
ben oturuyordum. Sözünü kesmek zorunda kaldım: "İyi de neden TV'yi
insanları birbirine yapıştıran bir araç olarak da
görmüyorsunuz?"
Hocam bu laf karşısında şaşırdı. Aslında bilgi dağarcığında böyle
yaklaşımlar, bu yönde teoriler de vardı elbette. Ancak orada, o
anda, televizyonu hararetle yerden yere vururken bu tür bilgileri
de hatırlamak işine gelmiyordu.
Konu geçti gitti.
Geçen gün Mehmet Barlas yazdı ya... Hani 'entel' bir aile varmış.
Televizyonda hep belgesel ve 'sanat' filmi filan izliyorlarmış.
Derken çocuklarında psikolojik sorunlar baş göstermiş.
Arkadaşlarıyla uyumsuzmuş içine kapanmış. Bunun üzerine psikoloğa
gitmişler. Çocukla konuştuktan sonra psikolog şöyle demiş: "Bu
çocuğa biraz televizyon izletin. Maçlardan, dizilerden, magazin
programlarından habersiz. Dolayısıyla sınıf arkadaşlarıyla hiçbir
şey konuşamıyor. Çünkü ortak noktaları yok."
Bazıları abuk bir nostalji içinde. Sanki eskiden insanlar
romanlardan, şiirlerden, entelektüel konulardan söz edermiş de...
Artık bunlar konuşulmuyormuş gibi bir hava yaratıyorlar.x
Palavra! Şehirdeyse mahallesinde, kırsal kesimdeyse köyünde
insanlar bunları mı konuşuyordu sanki? Dedikodu yapıyorlardı,
Türkiye ve dünyayla ilgileri radyodan dinledikleri, belki gazeteden
okudukları birkaç haberden öteye geçmiyordu.
Bana inanmıyorsanız Orhan Veli'ye inanın. Ne demişti 'Cımbızlı
Şiir'de:
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız
Bir elinde ayna
Umurunda mı dünya!
***
Eskiden küçük bir 'okumuş' kesim, bürokratlar, öğretmenler,
siyasetçiler filan ilgilenirlerdi bu tip meselelerle. Biraz da
işadamları...
Şimdi öyle mi ya!.. Tecrübeli bir politikacı ne demişti bir
seçimden önce:
"Eskiden köye giderdik. Kahvede nutuk atardık. Sonra Yenice
paketinin arkasına köylünün taleplerini yazardık. İşimiz biterdi.
TV'nin yaygınlaşmasıyla durum değişti. Mesela bir köyde
konuşuyordum. Fiyat artışlarının halkı nasıl da canından
bezdirdiğinden filan bahsettim. Derken bir köylü ayağa kalkıp şöyle
dedi:
'Beyim, geç bunları geç. Enflasyonu biz de biliyoruz. Sen hele bir
anlat bakalım Suriye ile su meselemiz ne olacak'.."
Yukarıda sözünü ettiğim TV tartışmasına katılan bir öğretim üyesi
anlatmıştı... Köyde genç bir adamla tanışmış. Adam karşısındakinin
hoca olduğunu öğrenince başlamış yurt ve dünya meselelerinden
bahsetmeye. Son derece aklı başında laflar ediyormuş. Bizimki adamı
üniversite okumuş, sonra da köye yerleşmiş birisi sanmış. Sorunca,
"Yoo," demiş köylü, "ben ilkokul mezunuyum, bunları TV'den
öğrendim."
***
TV düşmanları bu ve benzeri örnekleri es geçiyor. TV'nin insanlar
arasında ortak noktalar oluşturduğunu, böylece yeni bir sosyalleşme
ve bilgilenme alanı yarattığını görmezden geliyor. Tekrar edeyim:
Ben TV'nin eleştirilmesine karşı değilim. Ancak olumlu yönlerini de
yabana atmayalım.
Yazı: Emre Aköz
Kaynak: