Türkiye'yi bekleyen büyük tehlike!
Abone olGazi Üniversitesi Öğretim görevlisi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, Türkiye'nin IŞİD ve PKK'ya karşı operasyonlarını H.Kübra Kocaoğlu'na değerlendirdi.
H.KÜBRA
KOCAOĞLU
TWİT-ÜL HAVADİS-
Türkiye bir yandan hava
operasyonlarıyla IŞİD'e karşı mücadele verirken bir yandan da PKK
mevzilerini vuruyor. Suruç'ta yaşanan olayın ardından Türkiye'nin
bu operasyonlarını nasıl okumalıyız? Devletin PKK'ya karşı
başlattığı mücadele iç siyaseti nasıl etkileyecek? HDP'nin tutumu
ve hakkında açılan soruşturma neler değiştirecek?
İşte tüm bu sorular çerçevesinde Gazi
Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ortadoğu uzmanı Mehmet Akif
Okur'la konuştum. Okur, başından beri çözüm sürecinin
yanlış olduğunu düşünüyor. Gelinen noktada ise HDP'nin PKK'ya karşı
net bir tutum sergilemezse, kendini PKK için feda etmiş olacağını
söylüyor. Suriye'deki ateşin önlem alınmazsa Türkiye'ye
sıçrayabileceğini ifade eden Okur'a operasyonları da
sordum.
O ALEV TÜRKİYE'Yİ DE
SARABİLİR
- Türkiye operasyonlar aşamasına nasıl
geldi?
Türkiye dünyanın en tehlikeli coğrafyasıyla komşu haline geldi. İki
tane güçlü terör örgütü var. Bu örgütler Türkiye'yle Suriye'deki
jeopolitik gelişmeyi ilişkilendiriyor. PKK'nın Suriye'de bir üç
kantonlu kuşak oluşturma isteği var. Bu bölgelerden bir
kısmı IŞİD'in elinde, iki örgüt de Türkiye'den militan
devşiriyor. Bunlar Suriye'de çatışıyorlar,
devşirdikleri militanları radikalleştiriyorlar. Ve kendi ideolojik
kitlelerine Türkiye içinde bu çatışmayı ideolojileri
üzerinden Türkiye içine taşıyorlar. Çatışmayı Türkiye'de de
sürdürüyorlar. Bunun anlamı bizim Suriye'deki savaşın
bir parçası haline dönüşmeye başladığımızdır. Türkiye'deki bir
partinin temsilcisi "sırtımızı Suriye'deki bir örgüte
yasladık" diyor.
- Türkiye'nin bir savaşa girme
ihtimali nedir?
İşaretler oradaki kıvılcımın Türkiye'ye de sıçramaya başladığını gösteriyor. Türkiye, hiçbir şey yapmadan beklerse o alev Türkiye'yi daha hızlı bir biçimde saracak. Suruç ve sonrası bize bunu gösterdi. Varolan bu savaştan en az zararla çıkabilmemiz için bizim akıllı bir güvenlik kalkanı oluşturma mecburiyetimiz var.
- Bu noktada Türkiye'nin alacağı güvenlik önlemleri neler olmalı?
Türkiye'nin bu örgütlere bakışını bir güvenlik çerçevesinde yeniden ele alması lazım. Sınır güvenliğinin sağlanması, örgütlerin Türkiye'nin içinde yığınak yapmasının önlenmesi lazım
Terör yapmak için kullanılan alt yapı görmezden geliniyor, buna
son vermek lazım.
CEMİL BAYIK'IN AÇIKLAMASI TÜYLER
ÜRPERTİCİ
- Türkiye'nin bir de içeride PKK ile verdiği mücadele var.
TÜRKİYE BÜYÜK BİR
ÇATIŞMAYLA
YÜZLEŞEBİLİR
- Çatışmasızlık nedir o zaman?
Yani çatışmasızlıktan anlamamız gereken şey, örgüt Türkiye'yi
bütünüyle terketmiş olsaydı ve siz burada çatışma olmayan bir süreç
yaşasaydınız bu başka bir şeydi. Ama şu anda yeni bir
çatışma için aktif bir biçimde hazırlandığını gördüğünüz bir örgüt
var. Sizin beklemeniz demek, karşınıza çıkacak daha büyük bir
çatışmayı izlemeniz demek. O yüzden devletin burada
güvenlik tedbirleri almaktan başla bir mecburiyeti yok. Dolayısıyla
Türkiye savaşa giriyor mu sorusuna şöyle bakmak lazım,
Türkiye kendisini savunacak önlemleri acilen almazsa çok
büyük zarar göreceği bir çatışmayla yüzleşecek.
SÜREÇ BAŞTAN BERİ
YANLIŞTI
- Devlet uzun süredir bir çözüm süreci yürütüyordu. Bu yapılan operasyonlardan sonra süreç nasıl bir seyir izler?
Bana sorarsanız bu süreç baştan beri yanlıştı. Terör örgütlerinin müzakereyle silah bıraktıkları örnekler var ama bizim PKK'yla ilgili örneğimizde başarılı örneklerin unsurları bulunmuyor.
- Nedir bu unsurlar?
Bunun en temel unsuru şudur, masaya oturacak olan terör
örgütünün silahla başarı kazanma umudunu yitirmiş olması lazım.
Yani bir örgüt bu ümidini yitirmemişse, siz onu asla silah
bırakmaya ikna edemiyorsunuz. PKK'nın yöneticileri, Türkiye'ye
komşu iki ülkenin çöküşünü görüyorlar. Bunlar Suriye ve Irak.
Ve bu iki ülkenin çöküşü demek PKK gibi bir terör
örgütü için varlığını sağlayacak koşulların oluşması
demek. Kolay militan bulabilir, kolay silah
bulabilir, bu silahla kendisine iktidar alanı açabilir, bu iktidar
alanı üzerinden büyük devletlerle ilişkiye geçebilir, konumunu ve
pozisyonunu da bu şekilde kuvvetlendirdikten sonra da Türkiye'den
talepleri daha üst aşamaya çıkarabilir.
ÖCALAN'IN NE YAPACAĞINI
BİLEMEZSİNİZ!
- Ama bir de Öcalan faktörü var?
Evet, bunun Öcalan üzerinden izale edileceği düşünülüyordu ama bu da gerçekçi değildi. Çünkü örgütün elinde silah tutan kadroları, örgüte bu kadar geniş bir hareket alanı açıldıktan sonra hem Öcalan'ı da bir şekilde bu işin bir tarafında bırakma imkanları vardı hem de Öcalan'ın kendisinin ne yapacağını bilemezsiniz. Türkiye'de son 3 yılın yanlışlarından birisi de Öcalan, kendini örgütü dağıtmaya adamış bir isim gibi gösterilmeye çalışıldı. Ama kendi örgütünün bu kadar güç kazandığını gören bir liderin "hadi şimdi her şeyi bırakın ve gelin" diyeceğini düşünmüyorum ben.
O yüzden temeldeki varsayımlar benzer başarılı modellerin
varsayımlarıyla örtüşmüyordu. Böyle bir temenni ile
yürütüldü, silah bırakma niyeti olmadığı için de örgüt gücünü
tahkim için kullandı ve her aşamada devletin gücünü test
etti. Devlet hiçbirşey yapmadı. Dolayısıyla bu,
ortada bir masa olduğu anlamına gelmiyor. Bu orta yerde ortaya
çıkan süreci kullanan ve gittikçe daha çok kullanmak isteyen bir
yapıya işaret ediyor.
SİYASALLAŞMAK SİLAHSIZLANMAYI
GETİRMEDİ
- Son yaşanan gelişmeler HDP açısından ne ifade ediyor? Yüzde 13'le seçilmiş bir parti ve şimdi hakkında terör soruşturması açılıyor.
HDP'ye bakınca toplumun bir bölümünde PKK'nın silahsızlandırılması konusunda fonksiyon üstleneceği için bir kredi açıldı ve seçimlerin ardından da bu HDP'den talep edildi. HDP'nin yaklaşımı şu oldu: "PKK benim sözümü dinlemez. Dolayısıyla benim sözümle PKK silah bırakmaz." Bu büyük bir hayal kırıklığı.
Normalde bu denkleme göre siyasallaşmak silahsızlanmayı getirecekti. Geldiğimiz noktada yüzde 13 gibi ciddi bir oy almış, 80 milletvekiliyle Meclis'te temsil ediliyor. Ve Meclis'te konuşamayacağı hiçbir mesele yok Türkiye'yi ikna etmek için. Fakat diyor ki; terör de olduğu yerde duracak. Terör saldırıları karşısında HDP'nin söyleminin ilk başta mağdurlarla empati kuruyormuş gibi görünse de temelde PKK'nın mantığını ve gerekçelerini geniş kitlelere aktaran bir katalizör mahiyeti taşıdığını görüyoruz. Bunlar PKK'nın silahsızlanmasını sağlaması beklenilen partinin tavırları değil. Bu çok ciddi bir problem.
- Bu meselenin uluslararası hukuki mevzuatı nedir?
İleri demokrasilerin standartları bakımından Venedik Komisyonu'nun 1999'da yayınlanan bir raporu var. Orada parti kapatma ilgili 3 madde önemli.
1- Şiddeti partinin bizzat kullanması,
2- Şiddetin savunulması,
3- Organize bir şekilde bir partinin karşılık çıkarmak için uğraşması.
6-8 Ekim'den bu yana gelen sürece bakıldığında bu bakımdan
HDP'nin sorunlu bir yerde durduğu görülüyor.
HUKUKİ YAPTIRIM OLMAZSA ŞİDDETİ
DURDURMAKTA ZORLANIRSINIZ
- Partiyi kapatmak ya da bu siyasallaşmanın önünü kesmek silahlı kesimin elini güçlendirir mi?
Burada şöyle bir çelişkiyle yüz yüzeyiz. Eğer meşru siyaset
yapan bir aktörün şiddetle arasına mesafe koymak için hukuki
yaptırımınız olmazsa, o zaman biz şiddeti durdurmakta da daha
zorlanacağız. Çünkü şiddetin meşrulaştırılması terörün hedeflerine
ulaşmasını kolaylaştıran bir şeydir. Terör eylemini
itibasızlaştırmanız, bunu yapmak için de terör eylemini
itibarlılaştıran siyasi kanalları gayrimeşru ilan etmeniz
gerekiyor. Böyle bir ikilemle karşı karşıya Türkiye.
HDP'YE OY VERENLER ASKER ÖLDÜRÜLDÜN DİYE
Mİ OY VERDİ?
Bu arada bu baskıyla HDP'nin içinden biz birşey görmek
durumundayız. HDP'ye oy verenler orada takır takır asker, polis
öldürülsün diye mi oy verdi? Bir hukuki kararın teşekkülünde
HDP'nin bu aşamadan sonra izleyeceği tavırlar önemli rol
oynayacak.
Her şey Türkiye'nin gözünün önünde cereyan ediyor. HDP'nin
demokrasinin, meşruiyetin yanında, terörün karşısında durması
lazım. Bunun için elinde tarihi bir imkan var. PKK'ya,
Kandil'e karşı tavrını koyabilir, bunu koyduğunda bir güvenlik
kaygısı taşıyorsa, onlar bu ülkenin milletvekilidir.
Türkiye PKK'dan gelecek her türlü saldırıya karşı demokrasinin
yanında, terörün karşısında tavır alan herkesi koruyacak güçtedir.
Bu bizim demokrasimizin derinleşmesi açısından da gerçek bir dönüm
noktası olur. Siyaset cesaret işidir. Demokrasi ve barış için cesur
olmak zamanı. Umarız HDP'den seçilen milletvekilleri bu cesareti
gösterirler.
HDP PKK İÇİN KENDİNİ FEDA ETMİŞ
OLACAK
- Peki HDP, Kandil'den ayrı hareket edecek kadar bağımsız mı?
Ben HDP'nin iki omurgası olduğunu ve ana omurganın, Kandil'den bağımsız davrandığı kanaatinde değilim. Üzerinde mutabakata varılan bir stratejinin siyasi ayağını götürüyor gibi hareket ediyorlar. Ama buna eklemlenmiş bir geniş kitle var. Onların temsilcisi olarak seçilenler, Meclis'e girenler var. Onların tavrının biraz daha farklı olabileceğini düşünüyorum. Onlar üzerinden bir tartışmayı belki ilerleyen dönemde görebiliriz.
Kitleselleşmenin yolu etnik terörden uzak durmaktan geçiyor. HDP kendini PKK için feda ettiğinde daha çok kitleselleşebilmesi için bir sebep ve mazaret de gözükmüyor.
Bu siyasal alanın çizdiği meşruiyet sınırları içerisinde
tutulması anlamına geliyor. Bunu yapmazsa HDP önünde çok önemli bir
siyasal alan açılmışken PKK için kendini feda etmiş olacak.
HDP kapatılmasa bile böyle bir baskının varlığı HDP'nin
Kandil üzerindeki tazyikini artırıcı bir rol
oynayacaktır.
- Ne gibi?
PKK'nın gerçekte silah bırakmasını istiyorsa, elindeki silahlar
yüzünden bir takım kazanımların elinden gideceğini anlatarak
baskılayabilmesi lazım. Bunları yapmadığı takdirde PKK için ikna
edici bir sebep de yok. Yani "ben elimde silahı
tutabiliyorum, sen orda siyaset yapabiliyorsun, bunun önünde hiç
bir engel yok. O zaman ben niye silahı bırakayım?" Bu
mantığın da kırılması lazım.
TÜRKİYE'NİN BİR AYAĞI HEP FRENDE
OLMALI
- Türkiye'nin IŞİD'e karşı operasyonları ve İncirlik'in açılmasını nasıl değerlendirmek lazım?
İncirlik'ten operasyonlar Türkiye ABD onaylı olarak gerçekleşecek. Türkiye IŞİD'e karşı kurulan bir komisyonun bir parçasıydı fakat burada muhalif unsur olarak bulunuyordu. Şimdi oradan doğrudan saldıraya uğradığını ve kendi müdafasını koalisyonun içerisinde gerçekleştirmenin daha gerçekçi olduğunu düşünüyor. Bu pozisyon kendi içinde tutarlı. Türkiye'nin bu örgüte karşı güvenlik kalkanını yükseltme ihtiyacı doğdu.
- Bu durum Türkiye açısından ne gibi riskler taşıyor?
Türkiye'nin burada şunu gözetmesi lazım. Gerçek güvenlik
tehditleriyle yüzyüze olunduğunda makul seviyede güvenlik kalkanını
artırmak lazım, Türkiye'yi Suriye derinliklerine daha
çok çekecek ileri adımları atmaktan da kaçınmak gerekiyor. Çünkü bu
bölge sürprizlerle dolu. İttifaklar da çok
kaygan.
Biz Suriye meselesinin başlarında ABD'nin üst perdeden Esad'ın
gidişiyle ilgili açıklamaları görmüştük. Daha sonra bu işin dozunu
ayarladı ve Türkiye bu meseleyle yüzyüze kaldığını hissetti. IŞİD
meselesinde de bu kadar aktif olan IŞİD karşıtı koalisyonunun,
mesele Türkiyelileşmeye başlarsa profilini ne hale getireceğini
bilmiyoruz. O yüzden Türkiye kendi güvenliğini merkeze
alarak, güvenlik kalkanını kaldırmaya başlaması lazım ama bu
misyonu genişletip, Türkiyeyi Suriye'nin derinliklerine çekecek
adımları atmamak konusunda da ayağının frende olması gerekiyor.
ABD PYD İLİŞKİSİ
- "ABD PYD'yi sattı" şeklinde yorumlar yapıldı. Bu durumu nasıl değerlendirmek lazım?
Türkiye NATO'nun en önemli ülkelerinden bir tanesi. Karşı tarafta da elinde çatışma bölgesinden topladığı silahlarla silahlanmış, elinde bir miktar militanı olan bir örgüt var. Bu ikisini terazinin kefesine koyduğunuzda hiçbir zaman diğer kefe Türkiye'den daha ağır hale gelmez. Ama bunun yanında ABD'nin de PYD ile bağını bütünüyle kestiğini düşünmemek lazım.
- PYD'nin Şam'a yakınlığı ABD için sorun olur mu?
Önümüzdeki dönemde bu etklili olacak bir faktördür. Fakat
Amerikalılar çöken iki ülkenin toprakları üzerinde yeni bir
haritanın şekillenebileceği bir sürece doğru gidildiğinin farkında.
O yüzden burada bulunan bileşenlerin tamamıyla bir ilişki düzeyi
tutturmayı istiyorlar.
Türkiye zorlamadıkça, bastırmadıkça PYD-Amerika ilişkisi
kendi kendine çözülecek bir ilişki değil. Türkiye'nin şu
andaki hamlesi bu ilişkiyi gevşetmek bakımından başarılı bir hamle,
ancak yenilerinin ard arda gelmesi lazım.