Türkiye, bildim bileli hep bir “beka
sorunu” ile karşı karşıya kalmıştır. Bu bir zamanlar
terördü, bir zamanlar irtica…
Gözlemlerime göre ise yepyeni bir beka sorunu ile karşı
karşıyayız: Eğitim…
Son 16 yılda defalarca bakan ve eğitim sitemi değiştiren
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine
geçilmesi ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın başına
Ziya Selçuk’un gelmesiyle rahat bir nefes almaya
hazırlanırken yeni bir haberle “ne oluyoruz” moduna
geçtik.
Haberlere göre Milli Eğitim Bakanlığı’nda liselere
geçiş sistemi ile ilgili bir revize çalışması
varmış. Bakan Ziya Selçuk yeni
sistemi 15 Ekim tarihinde açıklayacakmış.
Son sistem değişikliğinin üzerinden daha bir yıl
geçmeden gelen bu haber açıkçası beni yukarıdaki başlığı
atmaya zorladı.
“Zorladı” diyorum zira uzun zamandır eğitim
cenahından gelen haberler hiçte iç açıcı değil.
Bu iç açıcı haberlere geçmeden şu anekdotu da ekleyeyim: Yeni
sistem değişikliği haberini alan okullar şu anda beklemeye
geçtiler. Öğrencilerine en son değişikliklere göre eğitim
vermek isteyen öğretmenler yeni değişiklileri bekliyorlar.
Hakeza test kitabı basan yayınevleri de beklemeye
geçtiler.
Nerden baksanız çocukların eğitimi için bir aylık bir zaman
kaybı söz konusu. Oysa bizim beklemeye değil
çalışmaya hem de çok çalışmaya ihtiyacımız var.
Eğitimle ilgili endişelerimi artıran bir araştırma Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) kaynaklı.
OECD’nin geleceğin bilim adamlarının nereden
çıkacağı konulu araştırmasında Almanya başı
çekiyor. Almanya’yı Estonya ve
Finlandiya takip ediyor.
Bilin bakalım Türkiye kaçıncı sırada?
Maalesef ilk 5’te değiliz...
İlk 10’da yokuz...
Hatta ilk 20 içinde de değiliz...
Peki, neredeyiz o zaman?
Sonuncu! Evet, yanlış okumadınız maalesef,
sonuncu sıradayız.
Bizi geçen ülkeler arasında Colombiya, Şili
gibi Güney Amerika ülkeleri bile var. 350 bin
nüfuslu İzlanda ve 500 bin nüfusa sahip
Lüksemburg bile bizim üzerimizde sıralamada…
Sanırım yazının başlığını niçin “Türkiye’nin yeni beka
sorunu…” diye attığımı anlamışsınızdır.
Geleceği inşa edecek insan sayımız yok denecek kadar
az da o yüzden.
Eğer geleceği inşa edemeyeceksek beka diye bir şeyden
bahsetmek beyhude olur.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın yurtdışındaki akademisyenlere yaptığı
“yurda dönün” çağrısı endişelerimi daha da
artırıyor. Demek ki ülkemizdeki akademisyen sayısı yeterli değil ki
dışarıdakilere dönme çağrısı yapılıyor.
Eğer bu konuda acil tedbir alınmazsa birkaç yıl sonra daha
farklı şeyler konuşuyor olabiliriz.
Bir de her zaman midemi bulandıran şu Fulbright
meselesi var. Uzun yıllardır konuşulmasına rağmen hala bir açıklığa
kavuşturulmadı.
Atalarımızın dediği gibi “ateş olmayan yerden duman
çıkmaz.”
Eğitimimizi dış güçlere teslim ettiğimiz anlamına
gelen bu Fulbright meselesi bir an önce
çözüme kavuşturulmalıdır. Türkiye artık bu meselenin
üstünden gelecek güce ve birikime sahiptir.
Daha önce "Osmanlıyı yıkan müfredat bizi de yıkar
mı?" başlıklı bir yazımda okutulan
müfredatın yetiştirdiği
gençlerin Osmanlı’nın sonunu
getirdiğinden
bahsetmiştim; Abdülhamid
Han çok büyük ıslahat ve
yeniliklere imza attı. Sanayiden eğitime, ticaretten ulaşıma
varıncaya kadar yüzlerce proje hayata geçirildi.
Eğitim için de bir dizi yenilikler yapılmaya çalışıldı. Günümüz
sisteminden çok farkı olmayan Rüştiye, idadi
ve Darülfünun sistemleri ile
birlikte yeni ve lüks okul binaları inşa
edildi.
Almanya’dan getirtilen bir
eğitim Profesörü bu okullardaki görev süresinin
sonunda sunduğu raporda acı bir gerçeği ortaya
çıkardı: "Bu okullarda mevcut müfredatla yetişen
öğrenciler, gün gelir devleti yıkar"
Eğitim konusunda ciddi tedbirler almaz ve araştırmalarda dibe
demir atmaktan kurtulamazsak terörden daha zararlı bir beka
sorunu ile karşı karşıya kalacağımız aşikârdır…
SOSYAL MEDYA
TAKİP
twitter.com/msbeser
facebook.com/msbeser