Türkiye'nin PKK'ya karşı önündeki 3 yol!
Abone olIĞDIR ve Dağlıca saldırılarıyla Türkiye'yi kana bulayan PKK, Dr. Nihat Ali Özcan’a göre, hala bağımsızlık amacıyla ulusal "kurtuluş savaşı" sürdürüyor. Özcana göre, "Türkiye’nin önünde bundan sonra üç seçenek var...
Terörizm ve Ortadoğu konusunda çok sayıda önemli
çalışması bulunan ve bölgeye hakimiyetiyle ünlü, Türkiye Ekonomi
Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) araştırmacısı Dr. Nihat
Ali Özcan, Al Jazeera'ya yaptığı açıklamada, geride kalan 30 yılda
Kürt kimliğini inşa eden PKK’nın bağımsızlıktan vazgeçtiğini
düşünmenin büyük bir saflık olduğunu, örgütün amacının bağımsızlık
olduğunu ve 'Kurtuluş Savaşı'ndaymışçasına bir psikolojiyle
saldırdığını ifade etti. Özcan'a göre, Türkiye'nin PKK'ya karşı
sürdürebileceği 3 kritik senaryo var...
Örgütün demokrasi gibi bir kaygısı olmadığını belirten Özcan,
Türkiye'nin önünde PKK'ya karşı 3 yol olduğunu, bu yollarında
"bölünme, yeniden masaya oturma ya da hukuk dışı yolların da
ihtimal dahilinde olduğu yöntemlerle terörle mücadele"den geçtiğini
ifade etti.
TÜRKİYE'NİN ÖNÜNDE PKK İÇİN 3 YOL
"Üç tane yol var. Bir tanesi bölünürsünüz. Önünüze
bir harita alırsınız, kalemle cetvelle bölersiniz. İkincisi
bastırırsınız, hukukun içinde dışında bir şekilde yaparsınız bunu.
Bundan sonra da bir süre rahat edersiniz sonrasını ben bilmem.
Üçüncü yöntem de oturur konuşursunuz, “Ayrılmazsan iyi olur ama
ayrılacaksan şöyle bir yöntem öneriyorum” dersiniz. Devlet bunu
yapmaya çalıştı ama bu modellerden birisi çalışmadığında öbürüne
dönüşebiliyor." diyen Özcan, PKK'nın konfederasyon istediğini, ama
hükümetin 'Biz sana güçlendirilmiş yerel yönetim verelim' teklifine
de olumlu yanıt vermediğini söyledi.
"ÖYLE ŞEYLER OLUR Kİ AKLIMIZ DİMAĞIMIZ DURUR"
Çatışmaların kontrolden çıktığını belirten Özcan, ülkenin iç savaş
tehlikesi altında olduğunu, fakat dondurulmuş çözüm sürecinin
de dolaptan çıkabileceğini belirterek şöyle konuştu:
CHP AK Parti olur anlaşırlar, dolaptan çıkarırlar. Ama
mekanik bir şey değil bu. Öyle şeyler olur ki, aklımız dimağımız
durur. Çünkü bu tür asimetrik çatışmalarda karar alıcılarla
sahadaki uygulayıcılar arasında da asimetrik bir ilişki var.
Sahadaki sıradan bir insan politik sonuçlar doğuracak bir iş
yapabilir. Bir adam Türkiye’nin gidişatını değiştirebilir. Bu işler
çok kolay yönetilebilir işler değil.
İşte ünlü akademisyen Özcan'ın ağzından 'Türkiye’deki
terör ortamı' ve PKK ile mücadelede gelinen aşamada yapılması
gerekenler:
PKK NASIL ORTAYA ÇIKTI?
(...) bundan 30 yıl önce PKK köylü bir toplumda bu işe başladı.
Köylü bir toplumda PKK ulusal kurtuluş hareketi olarak kendini
tanımlarken Mao’cu bir dille bu savaşı yürütüyordu. Ama Türkiye’de
milli gelir 1500 dolardan 10 bin dolara çıktı. İnsanların yüzde
70’ten fazlası şehirlerde yaşıyor. Doğal olarak Mao’nun köylü
savaşını burada yürütemezsiniz. Melez bir savaş yapıyor
PKK. Bir taraftan gerilla savaşı yapıyor, bir
taraftan terör uyguluyor, bir taraftan sokak gösterileri yapıyor.
Bu senkronizasyon ile hibrid bir şekilde götürüyor mücadelesini. 30
yıllık önce şiddet kullanarak kimlik inşa ediyordu. Şimdi kimlik
inşa edildi, farklı bir aşamaya gelindi. Yeni aşamanın araçları
farklı.
DEVLETİN PKK'YA KARŞI ALDIĞI POZİSYON
Devlet de farklı bir serüven yaşadı. 1999’a kadar farklıydı, ama
2002’den itibaren bu işi masada konuşarak çözeceğini düşünüyordu.
Bunun için de beş tane farklı alanda kendine göre bir program
izledi. Bir taraftan ekonomik sosyal politikalar izledi. Bir
taraftan kamu diplomasisi yaptı, yani kamuoyunun bu konuya
desteğini artırmak için alan araştırmaları ile desteği ölçtü.
Anayasada ve yasada yapabileceği değişiklikleri yaptı. Diplomasi ve
dış politikada adımlar atıldı. Ayrıca güvenlikle ilgili adımlar
vardı. Ancak Hükümet’in kontrol edemediği bazı alanlar vardı. Bir
çoğunluk sağlanması gerekiyordu, bu konuda imkâna sahip olamadı.
Yasal alanda bazı değişiklikler yapıldı.
"SURİYE VE IRAK'TAKİ ALANLAR PKK'YA YENİ FIRSAT ALANLARI
AÇTI"
İkinci olarak özellikle diplomasi ve dış politika alanında, Arap
baharı ile başlayan süreç ve Suriye ile Irak’taki gelişmeler PKK’ya
yeni fırsat alanları açtı. PKK gittikçe gücünü genişletmeye
başladı. Bir taraftan uluslararası meşruiyet sağladı, yeni
silahlara ulaştı ve Suriye ile Irak’ta yönetebileceği 2-3 milyonluk
bir kitleye ulaştı.
"TSK OPERASYONA ÇIKMADIĞINDAN DAĞLARI UNUTTU"
Dış politikada bu olurken güvenlik alanı da çok konuşuldu.
PKK silahları bırakıp çıkacaktı, Hükümet de buna
karşılık bazı adımlar attı. Silahlı Kuvvetleri iç güvenlikten
tamamen ayırdı. TSK’nın ülkenin içindeki işlerle
ilgili hiçbir sorumluluğu yok. Tamamen dışarıdan gelecek tehditlere
göre eğitim yapacak. Ama dünyada temel bir kural var; güvenlik
sınırla bölünmez. Bölünce bir süre sonra başınıza bela oluyor.
Operasyon yapma konusunda bütün yetki valilere devredildi. Silahlı
kuvvetlerin PKK ile mücadelede istihbarat kapasitesi sıfırlandı,
olduğu gibi MİT’e geçti. Dolayısıyla da TSK bir müddettir
operasyona çıkmadığı için dağlarda taşlarda yürümeyi, mağaraları,
dağları unuttu. Şimdi yeniden yürümeyi öğreniyor. Oysa buna
karşılık PKK halkı yatay ve dikey olarak örgütledi. Hem
örgütlenmenin politik boyutunu tamamladı, hem de aynı zamanda
Suriye ve Irak’ta öğrendiği tekniklerle kendini geliştirdi.
PKK'NIN GELİŞTİRDİĞİ TEKNİKLERİ...
Şehirlerdeki tekniklerine bakmanız yeterli. 5 yıl önce bir PKK'lı
için şehirlere girmek bir tabuydu. Öcalan’ın yüzlerce, binlerce
talimatı vardı; “Kesinlikle hiçbir militan şehirlere, köylere
girmeyecek” diye. Ama PKK şimdi Suriye ve Irak’ta öğrendiği bazı
teknikleri Cizre’ye, Silopi’ye diğer kasabalara, kentlere taşımaya
başladı. Yani, 90’lardakinden daha farklı bir “şehir
gerillası” denemesi yapıyor.
Bir taraftan ise Dolmabahçe mutabakatını hükümetin, devletin
reddetmesi var. Bu reddetmenin nedeni, ortaya iki uluslu bir devlet
çıkacak olmasıydı. Seçim sonuçları hükümete bu mutabakatı hayata
geçirecek ve Anayasa’yı değiştirecek gücü vermedi. Öte yandan, 6-8
Ekim hadiseleri hükümeti ciddi şekilde uyardı. Bugün olanların o
gün işaret fişeği atılmıştı. PKK’nın bölgedeki etkinliğini gittikçe
artırdığı görüldü o dönem. Sadece rakamlara baksanız, kaç resmi
araç yakıldı, kaç okul, kaç emniyet amirliği o zaman durum
anlaşılıyor.
"PARÇA PARÇA HÜKÜMETİ İSTEDİĞİ NOKTAYA İTTİRECEK BİR YÖNTEM
İZLİYOR"
6-8 Ekim’de daha çok Kürtlerin kendi içindeki bölünmüşlükten çıkan
çatışma vardı. Asıl hedefte olan PKK’yı ideolojik olarak reddeden
muhafazakâr gruplardı. Bugüne baktığımızda ise PKK kesin sonuçlu,
topyekûn bir çatışmaya girmiyor. Onun yerine geleneksel olarak bir
zayıfın izleyeceği yöntemi izliyor. Tamamen hükümeti
yıpratma stratejisi bu. Parça parça Hükümet’i
istediği noktaya ittirecek bir yöntem izliyor.
Birinci aşamada hükümetin Dolmabahçe’de masaya koyduklarını yerine
getirmesini istiyor. Aslında hükümetin bunu yapamayacağını da iyi
biliyor, çünkü gücü yok. Ama, PKK’yı harekete geçiren en önemli
nedenlerden birisi seçimlerde aldığı sonuç. Yüzde 13 oy aldı,
insanların gerekçeleri çok farklı olabilir. Fakat PKK mantığından
bakarsanız 6 milyonluk bir kitle var, bunlar aile fertleri ile
birlikte 10 milyon kişi yapar.
"PKK'NIN DEMOKRASİYİ İŞLETMEK GİBİ BİR AMACI
YOK"
PKK’nın tüm bu olanları okuma biçimi ile meşru siyasetin sandıkta
olduğunu okuma biçimi arasında fark var. PKK’nın Türkiye’de
demokrasiyi inşa etmek, işletmek gibi bir amacı yok. PKK’nın kendi
mantığına göre, Kürtler için bağımsız devlet kurma savaşı veriyor.
Yoksa, amacı Türkiye’de demokrasiyi inşa etmek filan değil. Öbürü
büyük kitlelerin beklentisi, “demokrasicilik oynamak”. Öyle bir şey
yok, çünkü onların öyle bir sorunu yok. Onların önceliği, ulusal
kurtuluş mücadelesi vermek.
"PKK PROPAGANDASININ TEMEL UNSURLARI..."
Büyük kitleleri ikna etmek istiyorsanız, söylemlerin içinde biraz
özgürlük, kardeşlik, barış, çiçek, böcek olması lazım. Bunlar
propagandanın temel unsurları. PKK’nın bağımsız bir
Kürt devletinden vazgeçtiğini söylemek büyük saflık
olur. Suriye’de ya da Irak’ta vazgeçmiş görünüyor
mu?
"DAĞLICA'DA KÜÇÜK BİR SAVAŞ OLDU"
Dağlıca’da küçük bir savaş oldu. Kanunlara göre suçlular ile ilgili
bir sorun var, benim bakış açıma göre ise Dağlıca’da küçük bir
savaş oldu. Makineli tüfekler, uçaklar, tanklar filan kullanılıyor.
Bu polisiye bir iş değil. Dedim ya, PKK hibrid bir
yöntem izliyor. Örneğin Cizre’yi perdeliyor,
patlayıcılar yerleştiriliyor. Dağlıca’da konvansiyonel
bir ordu ile savaşa tutuşuyor. Öte yandan
demokratik haklarımı kullanıyorum diye sokaklarda gösteri yapıyor,
Meclis’te de açıklama yapıyor. Bunların toplamı PKK gibi
organizasyonların davranış biçimidir. Siz hangisi işinize gelirse
onu kullanırsınız.
CİZRE'DE NELER YAŞANDI?
Cizre’deki salt polisiye bir iş değil, politik askeri
bir iş. Sınıflandırırsanız onun polisin çok üstünde
bir olay olduğunu görürsünüz. Orada artık bir şehir savaşı var,
biraz ilkel, yoğunluğu az ama bir şehir savaşı var orada. Politik
bir motivasyonla hareket ediyor. Elindeki alet edavat polis
tarafından sınıflandırılabilecek bir iş değil. Askeri karakterli
bir iş değil.
Bu şehir savaşının amacı ne? Ne göstermek istiyor PKK? Devlet nasıl
karşılık veriyor?
Devlet meşru otoritenin temsilcisi. Düşünün, polis ya da kamu
görevlisi şehrin belli bir bölümüne giremiyor. Sıradan suçluları
takip için de giremiyor, trafik polisi de giremiyor. O zaman ne
yapacaksınız? 5 senedir sadece şehirlere değil, dağlara da
gitmemişsiniz, adam orada bir düzenek kurmuş. Silah dağıtmış, bir
hiyerarşik yapı kurmuş. Orayı ben yönetiyorum diye iddia ediyor.
Devleti yöneten makamda oturan kaymakama ne tavsiye edersiniz,
“Onlar orayı idare etsin, sen de burayı idare et. Kardeş kardeş
geçinin mi?” diyeceksiniz. Böyle bir model var tabii. Mesela
Kolombiya’da devlet topraklarının üçte birine girmiyor. Haritada
baktığınızda orayı Kolombiya olarak görüyorsunuz ama hayatın
gerçeğinde öyle bir Kolombiya yok. Yavaş yavaş Iraklaşırsınız,
Suriyeleşirsiniz. Bugün Suriye’nin yarısını başka birisi idare
ediyor. Bunu hazmedebilecekseniz böyle yapın, kaymakam bir tarafta
oturur geçinip gidersiniz. Ama siz kamu otoritesini, kurallarınızı,
yurttaşların haklarını ve hükümlülüklerini korumak istiyorsanız
devlet olarak siz sorumlusunuz. Devlet orada işini yapıyor.
NİHAT ALİ ÖZCAN KİMDİR?
Nihat Ali Özcan, Kara Harp Okulu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi'nde lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans ve doktora
derecelerini 9 Eylül Üniversitesi'nden aldı. Doktora tezini PKK
üzerine yazdı.
Özcan; TSK'dan binbaşı rütbesinde kendi isteği ile emekli oldu. Kısa bir süre serbest avukatlık yapan Özcan, çeşitli araştırma merkezlerinde "Terörizm" ve "Orta Doğu" üzerine çalıştı. 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü, Milli Güvenlik Akademisi, Harp Akademileri ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde dersler verdi. Çeşitli kurumlarda Strateji Geliştirme Danışmanlığı görevlerinde bulundu. Asimetrik savaş, ayaklanma, terörizm, Orta Doğu, sivil-asker ilişkileri ilgi alanıdır.
Nihat Ali Özcan, 2005 yılından bu yana TEPAV'da
çalışmaktadır.