Türkiye'de medya kaçıncı güç?
Abone olRTÜK Başkanı Fatih Karaca medyanın kendisini hükümet devirip hükümet kuran bir güç olarak gördüğünü, bu nedenle denetlenmekten rahatsız olduğunu iddia etti.
RTÜK Başkanı Fatih Karaca, Star Gazetesi'nden Necef Uğurlu ile
yaptığı söyleşide televizyon kanallarının hemen hepsini Alkol ve
uyuşturucu ile ilglili gerekli programları yapmadıkları için
uyardıklarını belirterek Bundan böyle ağır para cezaları gündeme
gelecek" diye konuştu. İşte Karaca ile Uğurlu'nun röportajı...
Alkol ve uyuşturucuyla ilgili gerekli eğitici yayınları
yapmadıkları dolayısıyla istisnasız bütün kanallara uyarı
verdiklerini açıklayan Karaca, cezalar ile ilgili şöyle açıklama
yaptı: ‘Bizim müeyyide uygulamaktan başka çaremiz yok. Bu cezaları
yapacağız. Ve bu para cezaları da 500 milyardan az olmayacak. Bir
program için bunlar...’ Necef Uğurlu: Majör kanalların toplam
ratingleri, others kanallarını geçmiyor çoğu zaman. Yani ‘Öteki
Türkiye’ gizli medyasını çoktan yaratmış diyebilir miyiz? Fatih
Karaca: Gizli bir Türkiye’nin olduğu kesin. Türkiye’de bir başka
anlayışın olduğu da kesin. Ben şöyle görüyorum; bütün bu yaldızına
albenisine, bütün bu para harcamasına karşın bu üç dört kanalın
dışında da bir kanal dünyasının olduğu, insanların onlara da
yönlendiği AGB verileriyle bile çıkıyor. İddia ediyorum diğer
verileri, sosyal parametreleri de ölçen ticari kaygıların dışında
yapılan yeni bir ölçümleme sisteminde daha çarpıcı sonuçlarla
karşılaşabiliriz. Bugün yok saydığımız kanalların orada daha büyük
paylar aldığını görebiliriz. Bu yok sayılan izleyici aynı zamanda
yok sayılan tüketici olmuyor mu? Çok doğru. Normalde bu ratinglerde
görülmeyen TRT’nin aslında toplumun büyük bir kesiminde,
Anadolu’nun çok büyük bir bölümünde şu an göründüğünden çok daha
fazla izlendiği kanaatindeyim. O anlı şanlı büyük kanallarımızın
yayınlarının verilmeleri Türkiye’nin doğusuna gittiğiniz zaman
belediyelerin insafına kalmış. Birçok yerde belediye vericileri
yansıtıyor, yasamıza göre de uygun değil. İhbarlar olduğunda
gereğini yapıyoruz. Onlar oraya verici yatırımı yapmadan, kendi
sistemlerini kurmadan çok izlenen kanallar düşüncesiyle, bazı
belediye başkanları vasıtasıyla bölgeye yansıtıldığını görüyorum.
TRT kadar yaygın teşkilatlanmış, Türkiye’nin en ücra köşesinde olan
bir başka kanal da yok. Ama AGB sisteminde sadece 1951 people
meter’la ölçümleme yapıldığı için bunu tüm Türkiye’yi cover ettiği,
karşıladığı düşünmek de mümkün değil. Avrupa’da 5 binin altında
rating sisteminin bu ticari ölçüde bile çok sağlıklı olmadığı
tartışılıyor. Bunu 5 bine çıkardığınız zaman şu andaki yapı kadar
yeni bütçeye ihtiyaç var. Halbuki AGB’yi besleyen televizyon
kanallarının kendileri. (Bu önemli, başka ülkelerde de finans
nereden geliyor acaba?) Tabii şehir sınırlaması var. Ve bunların
hepsi sanki Türkiye’yi tamamen hedeflemiş olarak yapılıyor. Bu
sistemin maddi bakımdan büyümesi önünde sıkıntıları var.
Reklamcılar davet etsin Dışarıda reklamverenler, kurumsallaşmış
yapımcılar, RTÜK benzeri kurumlar yakın ortak çalışma halindeler.
Neticede ortak çıkar söz konusu. İstişari mahiyette de olsa bu tür
istekler oldu mu hiç, gelin tartışalım gibilerden? Reklam
ajanslarını biz İstanbul’dan çıkaramıyoruz. Reklam ajansları
Ankara’da da bir devletin olduğunu ve Ankara’da kararların
alındığını tam fark edebilmiş değiller. Bu konuda tabii; özel radyo
ve televizyon kuruluşlarının da ciddi bir kastı ve kusuru olduğunu
da düşünüyorum. Biz beklerdik ki, Reklamcılar Derneği bir takım
toplantılar yapsın, bizleri davet etsin. Gelelim, reklam
ajanslarıyla konuşalım, onların sektörleriyle görüşelim bazı
konuları tartışalım ya da bizden bilgi istesinler. Siz davet
ettiniz mi? Onlar yapmayınca sonunda biz davet ettik onları.
RTÜK’ün Ankara’daki bir toplantısına çağırdık. Reklamcılar Derneği
adına da Sayın Çölgeçen bu toplantıya katıldı. Şu an görevinde de
yok kendisi. Maalesef olayın farkında olduklarını söylemek mümkün
değil. Halbuki biz diyaloğa inanıyoruz, hele ben medya dünyasından
geldiğim için ve herkesle barışık bir adamım, kendi tabirimle yedi
düvelle barışığım. Yargısız infaz yapıyorlar Vallahi görünen o ki,
Türkiye’nin vazgeçilmez bürokratı olmanızın sırrı bu... Hatta
galiba uygulamada biraz fazla uzlaşmacısınız, yasaların uygulanması
bağlamında... Eleştiriliyoruz, hedef noktası oluyoruz, haksızlık,
yargısız infaz yapıyorlar... (Haksızlık etmeyelim hep RTÜK
Başkanısınız, demek sizi başarılı buluyorlar...) Yani RTÜK
düzenleme görevi içinde bu tür toplantılara açık... Hatta biz bu
toplantıyı Ankara’da yapmayalım. Çağırın biz İstanbul’a gelelim.
Ayaklarına gitmeyiz kompleksi içinde değiliz. (Aşk olsun, ‘Devlet’
gezici olmaya, sipariş almaya bile hazır...) Çağırın, gelelim,
izleyelim varsa hatalarımız bunları da dinleyelim. Gelin karşılıklı
değerlendirelim. Sadece Televizyon Yayıncıları Derneği değil,
sektörün her koluyla da her türlü toplantıyı yapmaya hazırız. Hep
Yayıncılar Derneği RTÜK’le pazarlıkta gibi, sanki biraz sevimli bir
dayılanma da var, bu neyin pazarlığı? Tabii var. Bunu da tespit
edelim. Bugün Türkiye’de medyaya biçilen güç 4. kuvvet olduğu
şeklinde. Ama ağırlıklı görüş ise bugün medyanın yasamanın,
yürütmenin, yargının da önüne geçtiği, zaman zaman birinci kuvvet
olarak birçok alanda belirleyici olduğu. Bence medya bunlar kim
oluyorlar da gelip bizi denetleyebiliyorlar. Türkiye’de hükümetler
deviren, hükümetler tayin eden büyük güç olarak bizi kimse
denetleyemez psikolojisinin hala altında olduğunu düşünüyorum ben.
Yani bizim bu alanda düzenleyici bir otorite olduğumuz noktasını
maalesef içine sindiremeyen kişilerin de olduğunu düşünüyorum. Bu
konuda belli bir grubu hedeflemiyorum. Genel bir mantıktan söz
ediyorum. Bu konuda Türkiye’nin yıllardır devam eden medya- siyaset
ilişkileri içinde bunları söylüyorum. Birçok konuda mesafe alan,
etkin olan bu gücün bize karşı olan bakışından fark ediyorum, onun
için bazıları bizi yok farzeder. Faaliyetlerimize, yaptığımız bir
takım işlere yer vermeyerek, bizi yok sayarak yapmış oldukları
davranışlar zaman zaman çok masumane yapılan sıkıntılarda olduğu
gibi bize saldırarak da ortaya çıkabiliyor, ama rahatsız değiliz.
RTÜK’ü kim denetliyor? Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurumu. Çok da
tartışıldı, acaba Sayıştay mı denetlemeli diye... Mali açıdan
değil, düzenleyici faaliyetleri ve kuruluş temeli açısından... Daha
önemlisi TBMM’ye hesap veriyoruz, sırf mali denetim değil. Orada
milletvekilleri yayınları yayın kuruluşlarının özel durumlarını Üst
Kurul’un personelini bundan sonra yapılabilecekleri soruyor. Bütün
kanalları uyardık Yüzde 10 Türk Halk Müziği, yüzde 10 Türk Sanat
Müziği yayın zorunluluğu var, peki niye uygulanmıyor?
Uygulamayanlar var. (Bu sefer Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği
yerine ceza olarak belgesel mi yayınlayacaklar?) Uygulayan var mı?
Bazı kuruluşların uyguladığını düşünüyorum ama, nerede? Seyircinin
ekran başında olmadığı saatlerde. Sırf yasaya uymak, görev savmak
kabilinden. Dün yaptığımız Üst Kurul toplantısında alkol ve
uyuşturucuyla ilgili gerekli eğitici yayınları yapmadıkları
dolayısıyla istisnasız bütün kanalları uyardık. Bunun arkasından
diğer kurallara uymayanlarla ilgili yaptırımlar gelecek. Ama
bunların hepsi bir cezayı ortaya koyacak, gelin kendi iç
denetiminizi kurun diyoruz. Yasa değişikliğiyse görüşlerinizi
ortaya koyun. Müeyyide uygulamaktan başka çaremiz yok. Bu cezaları
yapacağız, bundan sonra da para cezaları gündemde. Ve bu para
cezaları da 500 milyardan az değil. Bir program için bunlar...
Geçmişte bu uygulamaları yapmamanızın nedeni, adınız cezacıya
çıkmasın diye mi? Uygulamadık değil. Ama bir prosedürümüz var.
Yargıya gitmek de dahil yasanın yazımından kaynaklanan uzun bir
süreç var. Biz bir konuda uyarıyoruz sonra savunma almadan program
durdurma cezası veremiyoruz. Çoğu uyarılarımız da yürütmeyi
durdurma kararları alıyor. Hukukçularımız da ikiye bölündü.
Herhangi bir programa uyarı verip yürürlüğü durdurulursa, o
uyarıyla ilgili mahkeme kararının sonuçlanmasına kadar ikinci bir
uyarının verilmemesi yönünde görüşler de var. (RTÜK’ün habire
usulde hata yapıyor olması çok ilginç, belki ikiye bölünmüş RTÜK
hukukçuları birleşebilirlerse bu ‘usul’ hataları düzelir mi acaba?)
Program durdurma cezalarının caydırıcı olmadığını düşünüyorum, para
cezası lazım. Uyarıdan sonra ikinci ceza, program durdurma değil
para cezalarıdır. Kuruluşlar para cezası verdiğiniz zaman anlıyor.
Şu ana kadar kültür yayın nispetlerine uymadığı için ceza alan var
mı? Belgesel ve yükümlülüklere uymama noktasında eski yasa
döneminde de kuruluşlara ceza uyguladığımız uyarı verdiğimiz
televizyonların olduğunu düşünüyorum. Ama yeteri kadar bu konuların
üzerine gittiğimizi söyleyemem. Kamu hizmeti anlayışı içinde yayın
zorunluluğu var. Ekranlarda AB uyum süreciyle ilgili yurttaşlık
bilinci ni oluşturacak hiçbir çaba yok, moraliteyi yükseltecek,
tarih bilincini geliştirecek, hukuk devletinin üzerine basan işler
yok. Siyasi programlar hariç. Onlar da yok artık... GELİRLERİMİZ
DEVLETTEN DEĞİL Yayın düzenleyici olarak RTÜK neye destek, teşvik
veriyor? Maalesef hep konuştuğumuz konulardan biri, en azından
belli alanların desteklenmesi yönü. Yani biz ceza verdiğimiz kadar
ödülde verebilmeliyiz diye düşünüyorum. Bunu zaman zaman kendi
içimizde tartıştık. Ancak kamu yöneticilerinin tabi oldukları bir
kanun ve mevzuat var. Şu noktada bize rahat davranabileceğimiz bir
inisiyatif söz konusu değil. Yani kendi gelirimizin bir kısmını bir
takım çalışmalara, ödüllere ayırabilsek, şu anki yapı içinde
bunları yapmak mümkün değil. Yeni yasama döneminde RTÜK Kanunu
mutlaka ele alınacak. Bu konuda yoğun faaliyet gösteren emekçiler,
sanatçılar, yazarlar olarak seslerinizi çıkarmalısınız. Bizim bir
rahatlığımız var gelirlerimizin hiçbirini devletten almıyoruz. Bu
gelirler Radyo Televizyon reklam paylarından, dolayısıyla bu
payların belli bir kısmının sektöre ayrılmasında ne mahsur
olabilir? Bunun vurgulanması lazım. Düzenleme anlamında sormuştum,
ödüllendirme değil, cezalarınızdan biri belgesel izlettirmek, ‘hımm
ağzına biber sürerim bak yaramazlık yaparsan’ gibi belgesel
izlettirmek... Belgesel izlemeyi ceza haline getirerek başka bir
yanlış yapılmıyor mu? Biraz öyle oldu ama, bir taraftan da doğru
dürüst belgeselleri de ortaya çıkardığımız söylenemez. Kanun diyor
ki şu kurum, kuruluşlara yaptırılır bunlar diyor. Yani halkın
keyifle izleyeceği, profesyonel bir yapımı bir kamu kuruluşuna
yaptırıp yayınlayacaksınız. Bunun doğru olmadığı kanaatindeyim. Üst
Kurul’un özel yapımcılardan bu konuda dışardan da hizmet satın
almasının da yolu getirilmesi lazım.