Türkiye hizaya getiriliyor
Abone olNuray Mert Lübnan'da Türk askerine karşı
Türkiye'nin Müslüman bir ülke olarak Lübnan'a asker göndermesi
isteniyor. O zaman Arapların "yeni Haçlı Seferi" algılaması
değişecek. Türkiye'nin bu işe bulaşmaması için bir aydınlar
bildirisi yayımladık
DERYA SAZAK: Lübnan'daki ateşkes, BM Barış Gücü'nün oluşumu,
ülkenin ve bölgenin geleceği açısından yeni belirsizlikleri de
gündeme getiriyor. Çocukların da öldüğü bu savaşta "kazanan"
taraftan söz edilebilir mi? Siz Doğu Konferansı adına Şam'a,
Beyrut'a gittiniz... Hizbullah'ı konuşarak
başlayalım.
NURAY MERT: Hizbullah'ın terör örgütü olduğunu
düşünmüyorum. Bir gerilla örgütü, Lübnan ve Ortadoğu'nun özel
koşullarında ortaya çıkmış oluşum. Lübnan'da İsrail işgaline karşı
savaşmış ve toplumsal meşruiyet edinmiş. Siyasal sürece girmiş,
yerel yönetimlerde temsil ediliyor. Şii nüfus üzerinde etkili.
Ancak şu yanılgıya da düşmemek gerekir. Ortadoğu'da olan biten her
şeyi din, mezhep ve etnisite çerçevesinde görmeye başladık. Bir de
sosyal boyut var: Şiiler Lübnan'ın en yoksul kesimi. Dolayısıyla
Lübnan'ın en ezilmiş, yoksul kesimiyle Şiiler arasında bir örtüşme
var, Hizbullah onları temsil ediyor.
Hizbullah'ın gücü İsrail işgaline karşı savaşabilmiş olmasından
geliyor. Kısa vadede silahsızlanacağını düşünmek mümkün değil..
İsrail'in kaçırılan 2 askeri nedeniyle Lübnan'ı yerle bir etmesi
inandırıcı mı?
Askerlerden birisinin babası, "Bu savaş benim çocuğum yüzünden
çıkmadı" diye beyanat vermiş!
İsrail bu saldırıya niye girişti, Hizbullah'ın gücünü kırıp ABD'nin
Suriye ve İran'a yönelik stratejisine ortam mı hazırlıyor?
Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesi süreci yaşanıyor. Irak
işgaliyle başladı, ABD Dışişleri Bakanı Rice, "Yeni bir
Ortadoğu'nun zamanı geldi" diyor. 11 Eylül sonrası ABD hegemonyası
açısından Ortadoğu yeniden düzenlenmesi gereken bir bölge.
Eskimiş rejimler
Haritalar havada uçuyor...
Bunlar o kadar da gizli kapaklı, esrarengiz değil. ABD bu oyunu
açık oynuyor. Büyük hegemonya mücadelesinde birileri de onun adına
savaşıyor. İsrail'in Lübnan'a saldırısı da "vekâleten savaşlar"
tanımına giriyor. İran'dan önce Suriye hedef. 11 Eylül'den sonra
ABD açısından güvenilmez rejimler arasında Suudi Arabistan'ın da
adı gündeme geldi. Bunlar artık pek kullanışlı rejimler değil!
Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır gibi Amerika'nın müttefiki olagelmiş
rejimler Batı cephesinde gibi gözüküyorlar ama eskimiş rejimler.
Üstelik ABD'nin Ortadoğu için önerdiği dönüşüme direniyorlar.
İran'ın da "İsrail'i ortadan kaldıracağız" diye tehditler
savurmasına karşın Ortadoğu'da güçlü bir aktör rolü oynayacağını
sanmıyorum. Ahmedinecad'ın çıkışlarını iç politika manevrası olarak
almak lazım.
Savaş sonunda Hizbullah'ın askeri gücü ne ölçüde kırıldı? Kim
kazandı?
Hizbullah daha ziyade popüler destekten beslenen bir güç.
Propaganda savaşında kısa vadede kazanmış gibi gözüküyor. İsrail ve
arkasındaki bloku dikkate alırsanız, Hizbullah bunu onla çarpsanız
bile bununla baş edebilecek askeri güce sahip olamayacak.
Ortadoğu'de İsrail karşısında hep boyun eğme ilişkisi yaşanmış
olması, yenilmişlik duygusu, yarı sömürge havasına karşı
diklenebilme önemlidir. Öte yandan hedef Hizbullah da olsa bu daha
ziyade Lübnan'ı tamamen teslim alma savaşıydı. Beyrut Havaalanı,
santrallar bombalandı, Lübnan'ın altyapısı çökertildi. 20 yılda
yapılanlar 2 günde mahvedildi.
Üç gündür Beyrut'tayız. Güney Beyrut'ta bombalanan mahalleleri
gezdim. Televizyonda gördüklerimizden çok daha büyük bir felaketle
karşılaştım, her yer yerle bir olmuş.
İsrail burada duracak mı, Lübnan'da barış şansı nedir?
Ortadoğu'nun neresine baksanız çatışma alanı, Irak, Filistin,
Lübnan. Dışarıdan müdahaleyle umut vaat edecek bir siyasal beslenme
imkânsız. Hizbullah benzeri direniş örgütleri de meşru bir yönetime
dönüşemiyorlar. Lübnan'da iyimser bir senaryo göremiyorum.
Lübnan bombalanırken Suudi Arabistan kralı Türkiye'ye niye
geldi?
Bu geziyi Ortadoğu'da yeniden hizalanma çerçevesinde görüyorum.
Suudi Arabistan da rejim yorgun da olsa bir şekilde ABD'nin
yanında. İşte bu rejimlerle karşısındakiler arasındaki çizgi
korunmaya çalışıyor. Türkiye de ABD politikalarının sorgusuz
sualsiz peşine takılmak isteniyor. Kralın ziyareti, Suudi
sermayesi, Emirlikler'den gelen sermaye Türkiye'ye verilmek istenen
bir tür rüşvet. ABD'nin politikası Ortadoğu'daki yandaş rejimlerle
Türkiye'yi yakınlaştırmak.
Şu da var: Suudi Arabistan da aslında tehdit altında olduğunun
farkında ve yeni arayışlarla kendini bölgede ve dünyada yeni
ittifaklar sistemi içerisinde güçlendirmeye çalışıyor. Rusya'ya
yanaşıyor, Türkiye'ye geliyor.
Türkiye'nin durumu
PKK'ya karşı "İsrail gibi yapalım" diyenler hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Lübnan'daki insanlık trajedisinden sonra bunun bir yol olmadığı
görüldü.
Türkiye asker göndermeli mi?
Türkiye üzerinde böyle bir baskı mutlaka olacak. Türkiye'nin bu işe
bulaşmaması gerektiğini düşünüyoruz, bir Aydınlar Bildirisi
yayımladık. BM Barış Gücü nasıl oluşacak henüz netleşmedi. Bugün
baktığımız yerden "Bu bataklığa girmeyelim" diye bir çerçeve
çizdik.
Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesi
isteniyor. Ortadoğu'nun bugünkü kaos ortamında Türkiye'nin
koalisyonda olmasını istiyor ABD. O zaman sokaktaki Müslüman
Arapların "yeni Haçlı Seferi" algılaması değişecek.
AKP'nin lider kadrosu Özal döneminden sonra Arap dünyasına en yakın
duran iktidar görünümünde. Bunda "İslami değerler" de etkin rol
oynamıyor mu?
Hayır, bu hizalanma din veya Sünnilikle alakalı değil. AKP
hükümeti, ABD ve yandaşları gibi hizalanmış durumda. Ancak bir de
insani boyut var. Fransa Başbakanı geliyor ya da Erdoğan oraya
gidiyor. Tayyip Bey'in içki içmemesi büyük sorun oluyor. Müslüman
ülkelerden biri geldiğinde bu baskı kalkıyor. Bu bile siyaseti
belirler demiyorum ama vücut dillerine bakarsanız çok rahatlatıcı
bir şey. Beni kaygılandıran, bu küçük rahatlamaların ve insani
şeylerin ABD'nin dünya hegemonyasına dayalı hizalanmalarda rol
oynaması.
Tek kutuplu dünya
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesine, sol-ulusalcı çevrelerin de
itirazı yükseliyor...
Dünyanın kaynaklarını bu derece eşitsiz kullanma arzusu devam
ettiği sürece siyasi mücadelede olacak, arkasından bir askeri
dalaşmada, savaşlar da gelecek. Belki bütün dünyayı sorgulamamız
lazım.
Küreselleşme filan diye ılımlı bir başlık alında dayatılan şey,
aslında tek kutuplu dünyada azgınlaşan kapitalizmden başka bir şey
değil. Sovyetler dağıldıktan sonra "sol hükmen mağlup sayıldı", 25
yıl boyunca içinde yaşadığımız sistem hiç sorgulanmadık. Solun
renkleri ortadan kalkınca zihinlerde büyük boşluk oluştu. 11
Eylül'den sonra ABD dünya egemenliğini ilan etti ama tek kutuplu
dünyanın nasıl bir facia olduğunu bugün anlıyoruz.
ABD-İsrail hizalanması
AKP iktidarı da zorda. Bir yanda Suriye ve İran dengesini kurmaya
çalışıyor, öte yanda ABD ile ilişkilerini bozmamaya.
ABD-İsrail ittifakı sorgusuz koşulsuz destek istiyor. Bunu
tezkerede yaşadık. Burası demokratik bir ülke, tezkere reddedildi,
daha ötesi yok. Türkiye çok büyük baskı altında kaldı ama gözden
çıkarılacak bir ülke değil. Çuval olayı yaşandı. Muazzam bir baskı
devam ediyor. Güçlü bir kamuoyu var. Her istediğinizi
yaptıramazsınız. İstenen demokrasi değil, Ortadoğu'da ABD, İsrail
hizalanmasında yerini tayin etmesidir. Türkiye'yi yeni Ortadoğu
cephesine çekmek için baskı ve propaganda savaşı devam ediyor.
AKP'de iki arada bir dere kalma hali yaşanıyor.
Bir panik sürekli pompalanıyor hükümete, "ABD size küserse
mahvolursunuz" diye, bir de iç politik zayıflıklar, zaaflar ve
meşruiyet krizleri kullanılıyor. "Desteğimizi çekersek asker size
darbe yapar" lafı bile edildi. "Bu ittifakın dışında kalarak ne
yapacaksınız, İran'ın, Suriye'nin yanında mı hizalanacaksınız,
kararınızı verin" baskısı yaşanıyor. Hükümet bu paniğin
etkisinde.
DOÇ. NURAY MERT KİMDİR?
Doçent Nuray Mert, 1960 Trabzon doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Tarih bölümlerinde lisans eğitimi alan Mert, aynı
üniversitenin tarih bölümünde yüksek, siyaset bilimi bölümünde de
doktorasını tamamladı. Çeşitli üniversitelerde ders vermektedir.
Halen Radikal gazetesinde yazmaktadır. Doğu Konferansı gurubuyla
Ortadoğu üzerine çalışıyor.
Röpartaj: Derya Sazak
Kayhak: www.milliyet.com.tr