Türk televizyonculuğu ölüyor mu?
Abone olSabah Gazetesi Yazarı Mehmet Barlas'tan Akşam yazarları Serdar Turgut ve Engin Ardıç'a üstü örtülü destek. Barlas ta Türk televizyonculuğunu sorguladı!
Barlas başlıklı yazısında "Odunu bile oynatırım" diyen
yönetmenlerin televizyonculuğu öldürdüğünü iddia etti.
Yazı : Mehmet BARLAS
İki gün önce Akşam'da Serdar Turgut'un televizyon programlarını
yerden yere vuran ve yazılı basını kendince yücelten bir yazısı
yayınlandı. Satır başları ile şöyle diyordu:
* Ben Türk televizyon kanallarını seyretmeyi çok uzun yıllar önce
bıraktım... Bu ekranda görünen insanlar tamamen farklı bir lisan
konuşuyor olmalılar. Ben onların dediği tek bir cümleyi bile
anlayamıyorum... Bu insanları göre göre bizim insanımızın beğenme
çıtası sürekli aşağıya çekilmektedir.
* İzlenen yöntem şöyle: Tamamen irrasyonel bir kurgu yapacaksınız
ve rol yapmayı katiyen bilmeyen üstelik de Türkçe konuşma kusurlu
insanlara rol vereceksiniz. Bu dizi anında Türkiye'nin en popüler
dizisi olur. Gerçek yaşamdakiler de dizilerden gördüklerini taklit
ettiklerinden; diziler ile gerçek yaşamı tamamen birbirine
karıştırmış olduğundan, gerçek yaşamla ilgili malumat vermesi
beklenen haber saatleri de arkası yarın skeçlerine ve ortalama Türk
dizisine dönüşmüş durumda.
* Gazeteleri ne kadar uğraşsanız da bu dizileri sevenlere hitap
edecek kadar kötüleştiremezsiniz işte bu nedenle gazete satışları
pek artmıyor bu ülkede. Berbata alışmış insanlar televizyonla yatıp
onunla kalkıyorlar ve arada okumak gibi kendilerine lüzumsuz gelen
banal işlerle meşgul değiller.
Serdar Turgut'un yazısından esinlenen Engin Ardıç da, konuyu şöyle
devam ettirdi Akşam'da:
* Serdar, dünkü yazısında, Türk televizyon kanallarını seyretmeyi
çok uzun yıllar önce bıraktığını, berbat dizileri, iğrenç haberleri
izlemediğini yazıyordu... Ruh sağlığı son derece bozuk bir
toplumda, eğitim ve kültür düzeyi de berbat, zeka düzeyi de. Bu
sefillik giderilmeye çalışılacağı yerde büsbütün üretiliyor. En
fazla 'Avrupa Birliği'ne böyle mi gireceğiz?' şeklinde timsah
gözyaşları dökülüyor. Lumpenproletarya, Türkiye'yi adım adım teslim
alıyor.
* En hışır seyirciye seslenen diziler, en kafasız müşteriye yönelik
haber bültenleri...
İyi kötü başlatmıştık, elbette yanlışlarımız ve eksiklerimiz de
vardı, gelişecekti, öylece kaldı. Kalmadı da, geri gitti. Bazı
yönetmenler 'odunu bile oynatırım' diye övünürler... Bunu yaptılar,
odunları çıkarıp gerçekten oynattılar ve televizyon filmciliği de
öldü. Gelişecekti, yerlere düştü.
Bu iki yazarın yukarıdaki ifadelerle yerden yere vurdukları olgu,
milyonlarca izleyicinin, yüz milyonlarca dolarlık reklam
pastasının, on binlerce çalışanın ve önemli sermayelerin devrede
olduğu büyük bir sektörü ifade ediyor. TRT'yi de katarsanız, kamu
kaynaklarından bu sektöre aktarılan 300 milyon dolarlık bir
sübvansiyon da devrede.
"Popüler Kültür nedir" konulu tartışmaları, "İletişim Çağı'nda
medyanın rolü" üzerinde ahkam kesmeyi şimdilik bir yana
bırakalım.
Ancak bir de gerçek var. Yüz binlerce okura hitap eden iki yazar
böyle kırıcı ifadelerle geniş kitleleri ilgilendiren televizyon
yayıncılığını eleştirmeyi göze aldıklarına göre, ortada tabii ki
daha ılımlı ve daha az öfkeli biçimde ele alınması gerekli bir "
Sorun " bulunmakta.
Serdar Turgut'un " Gazeteleri, ne kadar uğraşsanız da bu dizileri
sevenlere hitap edecek kadar kötüleştiremezsiniz " iddiası da
tartışılmalı bu arada. Televizyoncular izlenmek için kendilerini
parçalarken, gazeteler de tiraj artırmak için " Popüler Kültür "ün
gereklerine veya "Lumpenproleterya"nın beklentilerine uygun olan
her şeyi yapmıyorlar mı? "Ağırlıklı" gazetelerin "Büyük boy
tabloid" olma çabası yok mu sanki devrede? Kesin olan gerçek şu...
Türkiye'de bu konular, Turgut ve Ardıç'ın ifadeleri kadar sert
içerikli olmasa da çeşitli kesimlerde çok sık tartışılıyor.