Türk halkı yoksulluk sınırında
Abone olTürkiye tüm hatlarıyla Avrupa Birliği'ne 'tam üye' olmak için yüklenirken öte yandan bir tablo iç karartıyor. Türk halkının önemli bir bölümü yoksulluk sınırına yakın duru
'Binyıl Kalkınma Hedefleri Türkiye 2005' raporuna göre,
Türkiye'de nüfusun önemli bir bölümü, gıda ve gıda dışı yoksulluk
sınırına çok yakın olarak yaşıyor. DPT koordinatörlüğünde BM'nin
teknik desteğiyle hazırlanan rapor uyarınca, yoksullar küçük bir
gelir transferi ile yoksulluktan kurtulabilecek. 1994-2002
döneminde en yoksul yüzde 20'lik kesimin tüketimdeki payı, sadece
Türkiye genelinde değil hem kentsel hem de kırsal alanlarda arttı.
En zengin grubun tüketimdeki payında ise bir düşüş gözlendi. Buna
karşılık, en zengin yüzde 20'lik kesimin tüketim düzeyi, en yoksul
yüzde 20'lik kesimin tüketim düzeyinin 4-5 katı olmaya devam etti.
Raporun ortaya koyduğu önemli bir nokta da, kişi başına gelirin bir
doların altında kaldığı hane halklarında, kişi başına tüketimin bu
düzeyin de altında olması. "Türkiye açlık sorunuyla karşı karşıya
değil" 'Binyıl Kalkınma Hedefleri Türkiye 2005' raporuna göre,
Türkiye açlık sorunu ile karşı karşıya olan bir ülke değil. Ancak
yıllardır yoksulluktan kaynaklanan ve özellikle çocukların yetersiz
beslenme kaynaklı sorunları ile mücadele ediyor. Araştırma,
Türkiye'deki gelir dağılımının sadece ülke genelinde değil, bölge
ve yerleşim düzeyinde de dengeli olmadığını gösterdi. Türkiye'nin
kişi başına düşen gelir haritasının gösterdiği gibi gelir ve
yoksulluk düzeylerindeki bölgesel farklılıklar ülke için önemli bir
zorluk olarak kalmaya devam ediyor. Kırsal alandaki yoksulluk
oldukça göze çarpıyor. Bebek ölümleri Türkiye'deki bebek ve beş yaş
altı ölüm hızı, bin canlı doğumda 16 olan Bulgaristan, 9 olan
Macaristan ve 5 olan Yunanistan gibi Avrupa ülkeleri ile
karşılaştırıldığında hala çok yüksek. Anne sütü ile emzirilmesine
yönelik çalışmalar sonucunda, anne sütü ile emzirme oranlarında
artış oldu. Emzirme ile azaltılabilen zatüree riski 5 yaş altı
ölümlerinin ikinci büyük nedeni oldu. Türkiye'de 5 yaşın
altındakilerin yüzde 12.2'si yetersiz beslendi. Eğitim İlk ve orta
öğrenimde cinsiyet oranı göstergesinden Türkiye'de gerek ilköğretim
gerekse de ortaöğrenimde erkeklere göre daha az sayıda kızın eğitim
gördüğü tespit edildi. İlköğrenimin zorunlu olmasına karşın okula
kayıtlı olmayan kız çocuklarının oranının yüzde 7 olması, bu
sorunun hala çözülemediğini gözler önüne serdi. Türkiye'de zaman
içerisinde hem genel okur-yazarlıkta hem de kadınların
okur-yazarlığında belirgin bir artış olmasına rağmen, yetişkin
nüfus arasında okuma-yazma bilemyenşerin oranı hala yüksek. Anne
ölümleri Rapor uyarınca, Türkiye'de anne ölümlerine ilişkin
bilgiler oldukça yetersiz. Anne ölümlerinin büyük çoğunluğu doğum
sırasında meydana gelirken, bu tür ölümün başlıca nedenleri kanama,
enfeksiyon ve toksemi. Dünya Sağlık Örgütü ve Unicef tarafından
yapılan modelleme çalışması sonucunda 1995 yılında Türkiye'de anne
ölüm oranının 100 bin canlı doğumda 55 olduğu bildirilen rapora
göre, yaşam boyu anne ölüm riski ise 570'te 1 olarak tahmin edildi.
Bu konuda Türkiye'nin hedefi ise 1990 ile 2015 yılları arasında
gebelik, doğum ve lohusalık sırasında meydana gelen önne
ölümlerinin dörtte üç oranında azaltılması olarak belirlendi.
Salgın hastalıklar Binyıl Kalkınma Hedefleri Türkiye Raporu'nun bir
diğer amacını 'HIV, AIDS, Sıtma ve diğer salgın haltalıkların
yayılımını durdurmak' oluştururken, bu konuda Türkiye'de cinsel
yolla bulaşan enfeksiyonların sıklığı ve HIV yaygınlığının makul
düzeyde olduğu ifade edildi. Türkiye'de ilk hıv enfeksiyonu
vakasının 1985 yılında görüldüğü ve 2004 yılı sonu itibarıyla
toplam bin 922 vaka tespit edildiği, bu hastalardan bin 555'inin
15-39 yaş grubunda, 490'ının 40 ve üstü yaşlarda, 50'den azının da
0-14 yaş grubunda olduğu vurgulandı. Raporda, "uluslararası
hızlarla karşılaştırıldığında, HIV pozitif ve AIDS vakalarının
sayıca düzenli şekilde artıyor olması, dikkate alınması gereken
potansiyel bir riskin olduğunu ortaya koymaktadır'' denildi.
Kalkınma Raporda, Türkiye'nin gelişmekte olan ve borçlanmış
ülkelerin yatırım ve finansman ihtiyaçlarını karşılamak üzere
kurulmuş çok taraflı kurumlara içtenlikle katıldığı ve bu bağlamda
Asya Kalkınma Bankası, Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma
Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası, Tarımsal Kalkınma İçin
Uluslararası Fon, İslam Kalkınma Bankası, Uluslararası Para Fonu
gibi kurumlara 'donör' ülke olarak katkı yaptığı belirtildi.
Raporda, bu amaca dönük 'ulusal ve ulusalararası düzeyde iyi bir
yönetim, kalkınma ve yoksulluğun azaltılmasını da içeren ticari ve
finansal sistem geliştirmek, denize kıyısı olmayan ülkelerin ve
kalkınmakta olan küçük ada ülkelerin özel ihtiyaçlarını ele almak,
borçları uzun vadede sürdürülebilir hale getirmek için ulusal ve
uluslararası önlemler almak, başta bilgi ve iletişim olmak üzere
yeni teknolojilerden yararlanmak için özel sektör ile işbirliği
içinde olmak' gibi hedefler yer aldı.