Türk basınında yeni bir tartışma
Abone ol"Gelibolu Hurafeleri" haberi Türk basınında yeni bir tartışmaya gebe gibi görünüyor. İşte Ahmet Hakan Coşkun'la Ömer Lütfü Mete'nin kaleminden iki ayrı Gelibolu yorumu.
Kısa bir zaman önce basında çıkan "Gelibolu Hurafeleri" başlıklı
haber yeni bir polemiğe gebe gibi görünüyor. Sabah Gazetesi'nin iki
yazarı Gelibolu Hurafeleri'nin toplumda bulduğu karşılıkları
yazıyorlar.
İşte Sabah'ın iki yazarından iki farklı yorum:
Ahmet Hakan COŞKUN
Yine bölündük!
Önce son bir haftadır ısrarla gündemde tutulmaya çalışılan ancak
tüm gazlamalara karşın toplumda milim etki bırakmayan haberi
özetleyelim:
Efendim, kendilerine "turist rehberi" süsü veren bir grup İslamcı,
Çanakkale'yi Anıtkabir'e alternatif yapmak gibi hain bir maksatla
işe koyulmuş. Vatandaşları öbek öbek Çanakkale Şehitliği'ne götüren
bu yetki belgesiz İslamcı turist rehberleri, Çanakkale savaşının
şehitlerimizle değil evliyalarla kazanıldığını söyleyerek
gerçeklerin üzerini örtmeye çalışıyorlarmış.
Bununla da yetinmeyen "sözde" rehberler, Atatürk'ün ve Mehmetçiğin
adını anmamaya da özen gösteriyorlarmış!
Nasıl? Ürkütücü değil mi?
Peki bu kadar "ürkütücü bir olay" neden ısrarla gündemde
tutulmasına karşın, ne bileyim bir Şevki Yılmaz kaseti kadar olsun
infial yaratmıyor?
Duyarsızlaştık mı? Yoksa işin içinde başka iş mi var?
***
Bence işin içinde başka bir iş var ve o "iş" şöyle bir şey:
"Çanakkale savaşında Mehmetçiğe evliya yardımı", bu toplumun
iliklerine kadar işlemiş çok eski bir inanıştır.
Bu inanışın temelinde "Mehmetçiğin savaştaki rolünü küçümsemek"
değil, tam tersine "kahraman Türk askeri"ni yüceltmek arzusu
vardır.
Söylenmek istenen şudur: Çanakkale'de savaşan asker, o kadar yüce
ve kutsaldır ki Allah, evliyaları aracılığıyla onun yardımına
koşmuştur.
Bu inanışın ne kadar yaygın olduğunu görmek isteyenlere dedeleri ya
da babaanneleriyle konuşmalarını tavsiye ederim. "Dede biz
Çanakkale'yi nasıl kazandık?" sorusuna karşılık, bahse girerim en
az üç evliya menkıbesi dinleyeceklerdir.
Bırakın Çanakkale'yi, bu tür hikayeler Kıbrıs çıkarması için bile
anlatılır. Bendeniz şu hikayeyi bizzat dinledim: "Hiç unutmuyorum,
bir gün havadan bombardıman yapıyorduk, bir anda yeşil sarıklı, nur
yüzlü ulu bir kişi sağ yanımdan bana seslendi: 'Evladım, bombayı
şuraya bırak'. Ulu kişinin dediğini yaptım, tam isabet
kaydetmiştim".
Halkımız bu tür inanışlara fazlasıyla açıktır! İnanmayan ekranlarda
pıtrak gibi çoğalan "evliya menkıbesi" türünden dizilerin
reytinglerine bakabilir.
***
Yani bu işin 80 sonrası gelişen ve adına "siyasal İslam" denilen
akımla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
O kadar yoktur ki, siyasal İslamcı denilen gruplar, bu tür evliya
menkıbelerinin tümünü hurafe kabul etmişler ve bu inanışın yanlış
din algısı içinde olan geleneksel kesimlere özgü olduğunu
düşünmüşlerdir. Ayrıca abartılı bir evrensellik vurgusu yapan yeni
dönem İslamcıları, milli sayılabilecek her türlü çıkıştan da
alabildiğine uzak durmuşlardır.
Bu işin retoriğini, edebiyatını daha çok muhafazakar ve sağcı
aydınlar yapmıştır. Basit bir literatür taraması sonunda "Çanakkale
savaşındaki ilahi yardımlar" mevzuunda kimlerin kalem oynattığı
ortaya çıkacaktır.
Sonuç? Sonuç şu: Halkımızı boşu boşuna "Çanakkaleciler" ve
"Anıtkabirciler" diye ikiye bölmenin bir anlamı yok! Bu malzemeden
bir şey çıkmaz!
Ömer Lütfi METE
Çanakkale ve Milliyet'sizlik özlemi
Milliyet, zorunlu 'irtica-savma hizmetleri' çerçevesinde dünümüzü
ihya etti: -Gelibolu turlarında, Çanakkale Zaferi'ni Atatürk'ü
anmadan, hurafelere dayandırarak anlatan 'rehberler'e karşı denetim
geliyor.
Dindarlara milli zaferlerle övünmeyi bile yasaklıyor muyuz? Yoksa,
pek çok dindarın milli duygularını zayıflatan 28 Şubat'ın yeni bir
uyarlaması mı geliyor?
Harika değil mi?. Düşmanın 90 yıl önce başaramadığını yaparak Laik
Çanakkaleciler ve dinci Çanakkaleciler diye bölünüp boğazlaşmaya,
uyanık gazeteci nöbetiyle de çanak tutuyoruz!
Bir kere haber bol çürüklü bir metin.. Fakat nasılsa dinsel magazin
en azından cinsel magazin kadar ilgi çekiyor; manşeti çek, gerisini
düşünme!
Hele işin içinde 'Atatürk karşıtlığı' varsa, malzemenin tadına doyum olur mu?
Haberin elbette doğru yanları var.. Dinci gericiliğin ne hurafeler
uydurulabileceği sır değil. Ayrıca bazı dincilere göre Atatürk'le
uğraşmak adeta bir numaralı ibadet olduğu için ne palavralar
sıkıldığını kestirebilirim.. Laikçi gericiliğin de nasıl bir meslek
olduğunu bildiğim için tepkilerini tahmin edebilirim.
Ancak bu gerçeklikler Milliyet'in haberini özürlü olmaktan
çıkartamıyor.
Onbeş yıl önce TRT'de yayınlanan dört bölümlük belgesel dramayı
yazarken araştırdığım için ortalama gazeteciden fazla bildiğim
Çanakkale savaşları etrafında hurafe ile gerçeği sadece dinciler
karıştırmakla kalmıyor, karşı dinci Milliyet de aynı tuzağa
düşüyor.
Verdiği hurafe örneklerinden birine bakalım: -İngiliz askerlerini
bir bulut içine alıp götürdü..
İlk bakışta tam bir 'dinci palavra' değil mi? Oysa Gelibolu
savaşları sırasında nasıl olduğu açıklanamaz şekilde bir İngiliz
taburunun ortadan kaybolduğu tarihi gerçektir.
Henüz bilimsel bir izahı yapılamayan bu olayı, ilahi bir tecelli
saymak için Atatürk düşmanı, laikliğin başbelası aşırı dinci kimlik
şart değil; sıradan bir Müslüman olmak da yetebilir..
Laik gericilerin hurafe sayacağı ayniyle yaşanmış Seyit Çavuş gibi
başka gerçekler de var:
Yaklaşık ikiyüzelli kiloluk gülleyi tek başına kaldırıp namlu
ağzına süren bu yiğit Anadolu delikanlısının hikayesi de aynı
mantığa göre su katılmamış bir 'dinci martavalı'dır. Oysa bu çavuş
savaş sonrasında bırakın o gülleyi bir yerden bir yere taşımayı,
kımıldatmakta zorlanmıştır. Kaldı ki sağlıklı bir laik kişi olmak
için, bu tür vakaları ille de mucize veya keramet gibi fevkaladelik
saymak şart değil. İnsanoğlunun yoğunlaştığı zaman akıl almaz
biçimde kendini aşabileceğine hükmederek de maddeciliğinizi
koruyabilir, maneviyatı inkar edebilirsiniz.
Oysa şimdi yaptığımız, 'Geçilmez Çanakkale'yi iç düşmanlığa geçit
kılmaktır!
Dün müthiş bir dirençle püskürtülen düşman şimdi kıs kıs
gülüyordur
-Bundan sonra Türklerden bir şeyler almak için savaşmamıza gerek
yok; onlar laikçi-dinci diye birbirlerini yerken istediğimizi
koparırız!
Öz destanı üzerinde kutuplaşarak boğazlaşan başka bir toplum
tarihte var mıdır?
***
Milliyet acaba bu dindarların Çanakkale'ye rağbetinin altında
hayati bir 'milliyet meyli' yattığını görebiliyor mu?.. Yoksa 28
Şubat'la birlikte devletin dışladığı nice dindarın 'milliyet'
yoksunu hale gelmesinden mutlu bir Milliyet'imiz mi var? Hatta bu
insanların Arap dünyasında değil de Türkiye'de destansı dayanak
aramasından rahatsızlık duyan bir Milliyet?!
-Efendim dinciler burayı Anıtkabir'e alternatif yapmak
istiyor..
Bu laf, Anıtkabir'i Çanakkale'ye seçenek yapmak demek değil
midir?.
Siz Anıtkabir'i laiklik dininin kıblesi olarak mı görüyorsunuz da,
sivri akıllı bir kısım dincinin bunu bozmasından
yakınıyorsunuz?
***
Yıllar önce çoluk-çocuğu Çanakkale destanını yerinde görüp tanımaya
götürürken oğlum ve yeğenim sıkı bir metalci kaseti teybe koymamı
istemişlerdi.
Biraz kızmıştım tabii.. Çanakkale savaşlarının yapıldığı alana,
saldırganların torunlarının metalik ezgileriyle mi gidecektik?
Savaş alanlarında çocuklara rehberlik ederken de bu kaset konusunu
fena istismar ettim; öz oğluma ve yeğenime ikide bir 'sizinkiler
oradan saldırdı, bizimkiler buradan püskürttü' deyip durdum. O
zaman benim yaptığım her şeye rağmen şakaydı ama şimdi Çanakkale'de
yaşanan çok çok acı bir gerçek:
Dincisi ve laikçisi ile sefil bir savaş bu.. Türkiye'nin hiçbir
gerçek düşmanına diş geçiremeyen zavallılarımız orada cephe
tutmuşlar..