Turgut, artık ateist değil!
Abone olÖlümden dönen Serdar Turgut ilk röportajında samimi konuştu. Turgut'un beyin kanaması sonrası inanç dünyasındaki değişimi: "Ben artık ateist değilim" sözü belirtti.
Nuriye Akman'ın adlı röportajında, Serdar Turgut Akman'a çarpıcı
açıklamalar yaptı. Turgut, hayatının beyin kanaması geçirdikten
sonra çok değiştiğini anlattı. İşte Akman'ın Turgut'la yaptığı
röportaj:
Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut, beyin kanaması
geçirdikten sonra acılı bir süreç yaşadı. İyileşip işinin başına
döndükten sonraki ilk röportaj bu.
Onu, eskisinden daha içe dönük, duygusallığı zirvede, beden dili
sakinleşmiş, sesinin tonu alçalmış, manevi değerlerini keşif
yolculuğuna çıkmış buldum. Hayalperestliğini gizlemedi. Gücünü
Şanso Panço bir ruhtan aldığını söyledi. Haber ağı zayıf bir
gazeteyi sadece yazarlarıyla ayakta tutabileceğine inanıyor.
Sağlığına tam anlamıyla kavuşmasını, dini konularda bilgilenme
arzusunun sönmemesini ve mesleki hedeflerinde başarılı olmasını
dilerim.
Genel yayın yönetmeni olduğun gün, kader fişini çekti ve seni
ölüm gerçeğiyle tanıştırdı. Bu olay iç dünyanda nasıl
yankılandı?
Bu hastalık kurtulduğun takdirde biraz sakatlık bırakıyor insanda.
Yürüyemediğimi anladığım an, iç dünyamda gerçek bir fırtına esti.
İçime döndüm ve manevi değerleri tanıdım diyebilirim
rahatlıkla.
New York kitabında ateist olduğunu yazmıştın.
Evet. Ateistim zannediyordum. Şu anda böyle oldum. Bunun nedeni de
hastalığımdır. Çünkü çok korktum. Bir anda bir baktım, ne
yürüyebiliyorum, ne kolumu kullanabiliyorum. Dehşet verici bir şey.
Sonra aştık onları; ama bayağı güç bir süreçten geçtik. Dinin, dua
etmenin bana çok yararı oldu. Tekrar düşündüm olayları. İçimde güç
alacağım yerler aradım. Ve duanın gücünü keşfettim. Allah’tan
yardım istedim. Şimdi her şeyi istiyorum O’ndan. Gazete yaparken
de, adımımı atarken de. Kurban kestim hayatımda ilk kez. (Ağlıyor)
Ve benim Salim Taşçı abim vardır Ankara’da. Kendisi hem dindar, hem
Atatürkçü bir insandır. Dini çok güzel yaşar. O bana bir dua yazdı.
Okuyorum ben. Kurban keserken de okudum. Şu anda sol elimde
zayıflık var. Normale dönüş zaman istiyor. Biraz sabretmeyi bilmek
gerekiyor.
(Cebinden bir kağıt çıkarıyor. Bana veriyor. Okuyorum:) Allahım
senin rızan için adadım bunu ben. Bir daha bize geçmişteki
acılarımızı yaşatma. Kötü gün gösterme. Hayır da senden, şer de
senden. Bizleri de dostlarının arasına al. Bizleri koru, aileme
kötü günler yaşatma. Sabır Allah’ım.
Bu güzel bir şey. Herkes niye itiraz eder anlamam.
Buna senin de itiraz ettiğin günler oldu
yaşamında.
Çok yanlış. Yalnız ben hiçbir inanan insana itiraz etmedim. En
çılgın yazıları yazdığım anda bile “Arkadaş ben böyleyim, sizin
yaptığınıza da saygı duyuyorum.” demişimdir. Beyin kanamasından
sonra, Almanya’dayken Kur’an-ı Kerim’i okudum. Diğer kitapları
okumadım. Fakat onlar hakkında yazılmış kitapları okuyorum. Kendi
dindarlığımı destekleyecek bilgi istiyorum. Şöyle dindar olamam
ben. Ah işte büyük bir güç var. Ona inanırsan her şey yolunda
gidecek. Böyle değil. Daha çok bilgilenmem lazım din hakkında. Onu
yapıyorum şimdi. Gayet de mutluyum bu süreçten.
Bir yazında da “dinciler diye bir kategori oluşturuldu.
Hayatımın önemli bir bölümünü bu söyleme inanmakla harcadım.” diye
yazmıştın. Bu kategorize edilen “dincileri” anlama, yansıtma adına
gazetende neler yapacaksın?
Valla dinci kesimle aramda bir duvar olması ihtimali büyük. Bu
benim dindar olmamla bağlantılı değil. Çünkü ben kendi dine
bakışımı toplumsal bir proje olarak görmüyorum. Çok içe yönelik bir
şey bu. Onların da öyle olmadığını iddia etmiyorum; ama siyasi
proje olarak sunulmasını sevmiyorum.
Ama “dinciler” diye bir kategorinin yalan olduğunu yazdığına
göre, bu yalanı gazetende ortaya koyacak ne yapacaksın?
Mesela biz bu başörtüsü meselesini, ağzımıza pelesenk edip, bu işle
uğraşmayacağız. Onu bireysel bir özgürlük ve kadının içe dönüşü
olarak göreceğiz.
Laik kesimi de melezleşmeye çağırmıştın...
Laik kesime kendi Tanrımı anlatabileceğimi zannediyorum. Çünkü laik
kesimde spiritüel eksikliği var. Ve onu dolduramıyorlar. Tuhaf
şeylere inanışlar dine inanma ihtiyacının göstergesi. Bunun modern
insanın kaçınamayacağı bir şey olduğunu görmeleri lazım. Dini
inanış deyince başka şeyler düşünmeye başlıyorlar. Eli tespihli,
sakallı adam, karıları örtülmüş... Öyle değildir işte.
Yazılarında insanları durmadan güldürmeye çalışman, bana
kendine çok kızdığını düşündürüyor.
Kendimden hoşlanmadığım bazı durumlar oluyor. Mesela çabuk
dolduruşa gelmem, hızlı olmam, çabuk paniklemem. Onu kontrol altına
almam lazım. İçe dönmemin çok yararı oldu.
İçe döndüğünde ne gördün, nasıl bir Serdar varmış
orada?
Huzursuz. Huzursuzluk geçiyor şimdi. O sadece yazıyla, parayla
falan gidecek bir şey değil.
Temel nedeni neymiş o huzursuzluğun?
Manevi yönün eksik kalması. Ben onu başka türlü dolduruyordum.
Olmuyormuş o. Dini anlamaya çalışmak çok huzur verici bir şey.
Beyninin hiper tansiyon nedeniyle kanadığı söylendi. Onu ne
tetikledi?
Mizacım. Çok endişeli, heyecanlı bir tipimdir. Şimdi daha sakin
bakıyorum olaylara. Daha kitaplara çekildim.
Oğlun iki buçuk yaşına geldi. Baba olarak portreni merak
ediyorum.
Çocuğun olması insana güç veriyor. Bayıldıktan sonra, önce
makinenin içinde buldum kendimi, beynimi çekiyorlar. İlk lafım,
“Ah! Herhalde kafamı açacaklar. Çocuğumu göremeyeceğim.” (Ağlıyor)
Dehşet bir şey.
Seni üzüyor muyum, bunları sorarak?
Hayır hayır. (Ağlamaya devam ederek) Tedaviye başladık işte. Çok
iyi iki doktorum vardı. Onların eline düşmem bir şanstı. Onlara
müteşekkirim. Karım müthiş bir şey yaptı. Bütün yükü aldı üstüne.
Beni, çocuğu, her şeyi... Ona müteşekkirim. (Tekrar ağlıyor. Sesi
zayıflıyor.)
Sen de olsan aynı şeyi yapardın...
Ama çok zor işler yaptı. Bütün yükü üstlendi. Oradan oraya koştu,
tedavi yerleri buldu. Yanımda durdu. Çocuğu aldı, hep birlikte
gittik, Almanya’ya. Hastanede ilk hafta gazeteyle ilgilenmeye
başladım. Uzaktan da olsa yazımı yazdım, manşetlerle ilgili
görüşümü bildirdim. 15 gündür burada çalışıyorum. Sıhhatim daha
iyiye gidiyor. Diğer hastalıklarım da hallolma yolunda.
Hastalığından önce eşin Rana’yı bir mizah unsuru olarak
kullandın. Onun sana eziyet ettiğini düşünmeleri için elinden
geleni yaptın. Kışkırttın okuru.
Şimdi o bir melek olmuş durumda. Şimdi yazılarımda daha rahat espri
yapacağım.
Artık içki içmiyorsun herhalde.
İçmiyorum. Diyetime bakıyorum. Spor yapıyorum. Rana bana dedi ki:
“Gel istiyorsan bu işi bırak. Gidelim evimize oturalım sana iyi
gelecekse.” Ama çalışmak bana iyi geliyor. Bu bir şeyin ispatı
değil, para kazanmak değil, çalışmaya başladığımdan beri tansiyonum
düzeldi.
Karamehmet’e inanıyorum, borcunu ödeyecek
Karamehmet, gerçek bir medya patronu mu, yoksa Aydın Doğan’ın
söylediği gibi “bir gün lazım olur” diye medya sahibi olan biri
mi?
Bu kadar para harcanan bir şeyi bir gün lazım olur diye tutmak çok
pahalı olur. Daha ne olacak, lazım oldu işte. Kullanmadı ki. Bundan
sonra da kullanacağını zannetmiyorum. İşlerini düzeltecektir. O
zaman da “Patron sen şu anda çok iyi durumdasın. İşlerini
temizledin, bana bir on milyon dolar ver” diyeceğim.
Kendin için mi?
Hayır. Gazete için tabii ki.
Artık yazılarında dile getirdiklerin sadece seni mi bağlayacak,
yoksa Karamehmet’in ne düşündüğüne dair ipuçlarını da bulacak
mıyız?
Yok öyle bir şey. Benim görüşümü yansıt diye bir şey gelmiyor
bana.
Ama sen onu zaten içgüdüsel olarak hissedersin. Yani azar
işitmeden, talimat almadan iş yapmak görevin.
Ahmet Tulgar bir Kürt bildirgesine imza attı biliyorsunuz. Gayet
tabii ki patron bundan endişe duydu. Kendi müdürleri ile beni
arattı. Ne oluyor dediler? “Sakin olun. Bu konuda yazı yazacağım.”
dedim. Ve “Ahmet Tulgar’ın yerinde olsaydım, ben atmazdım.” diye
yazdım. Benim gerçek fikrim o, patron istedi diye değil. Ahmet’e
söyledim, “Böyle şeyler lütfen yapma.” diye. “Önce vatan” diyorsak
eğer, böyle PKK’lı bildirilere imza atmayacaksın.
Patronunun devlete yüklü borçları var. Bu senin kendini ezik
hissetmene yol açıyor mu?
Valla o konuda fazla bilgim yok. Fazla oturup konuşmuşluğumuz yok.
Zaten beni içine çekmiyor bu konular. Bu konularla ilgili müdürleri
var, bankacıları var, finansmancıları var. Tabii olan problemleri
biliyorum, hiç bilmiyor değilim. Olmasa daha iyi tabii. Çünkü
Karamehmet bu memlekete büyük şeyler kurmuş adamdır. İlkleri
vardır; çok kişi çalışıyor holdinginde. Kötü olması, Türkiye’nin de
kötü olması demek. Onun şirketlerinin iyi olması hepimiz için iyi
olacaktır. Bunların yapacağım haberlerle de bağlantısı olacağını
zannetmiyorum. Borçlarını da ödeyeceğine eminim.
O kadar iyi mi tanıyorsun ki onu eminsin?
Tanıdığım kadarıyla ona inanıyorum. Çünkü bir akşam beraber yemeğe
gittim. Ortak yanımız kitap okumak. Ben böyle konularda insana
inanırım. Kitap konuştuk. İşadamı olarak takdir ediyordum zaten
daha öncesinde.
Bir hatası olmadı mı hiç?
Bu konuda fazla kafa yormuyorum. Karamehmet çok yoğun bilgi ve
birikimi olan, entelektüel bir insan. Bu hoşuma gidiyor. Fazla
konuşmaz, diyorlar. Bence güzel espriler yapıyor.
Çukurova Grubu’nun içinde bulunduğu durumu çözecek Amerikalı
bir adam çıktı, biliyorsun.
Onu bilmiyorum. Ben Almanya’daydım onlar çıktığı zaman.
4,1 milyar dolar kredi vereceğini söyledi, ortadan
kayboldu.
Ben şunu duydum. Konsorsiyum kurulmuş, dediler. Getirecek
konsorsiyum bu parayı. Ona inanıyorum. Çünkü bu grup çok büyük
yatırımları ve gücü olan bir grup. Ülke içinde bir konsorsiyum buna
ortak olmak isteyebilir. Konsorsiyumun insanları bunun yayılmasını,
medyada çıkmasını istemiyorlarmış. Duyduğum bu, doğru yanlış.
Amerika’nın eşkıyalığını bazı ruhsal gerekçelere dayandırdın.
Marduk gibi, büyük kıtlık beklentisi gibi.
Ben inanıyorum Marduk’a.
Niye, Engin Ardıç söyledi diye mi?
Yok, ben de okudum o kitaplardan bazılarını. Bazı kutsal kitaplarda
yazan olayların gerçekten olduğuna inanıyorum. Fantezi değil. Yani
insanlar bir büyük gezegeni görmüşler. Dünyada birtakım felaketler
olmuş. Marduk gibi bir olayın da Allah’la bağlantısı olduğuna
inanıyorum ben.
2012’de ne yapacaksın?
Bir şey yapmayacağım. 2012’de geleceği de şüphelidir. Belki başka
bir zamanda gelecek.
Sorunun başına dönelim. Amerika bu gibi olağanüstü tehlikelere
karşı bir güvenlik tedbiri olsun diye mi insanların gidip
ülkelerini işgal ediyor?
Yoo Amerika’nın varoluş nedenidir işgal. Savaşma gücüdür Amerika.
Anayasa ve sembollerinde hedef olarak bu vardır. Amerikan parasının
arkasında bile bu vardır. Sembollerle “savaşalım” diyor. Doların
arkasında piramit vardır. O Mısır medeniyetine gidiyor. Orada
ilginç bağlantılar var, Marduk’a kadar gelir. O dönemki ilahi
şeylerle, manevi şeylerle bağlantılıdır. Oradan masonluğa giden bir
çizgi vardır. Onlar savaşmak için var oluyorlar. Bu savaş biterse
başka savaş bulacaklar.
Peki bizler ne yapacağız?
Direneceğiz. Var olmaya çalışacağız.
Peki böyle hafif gazetelerle, üçüncü sayfa, arka sayfa
güzelleriyle nasıl direneceğiz?
Canım onlarla alakası yok ki. Amerika en fazla eğlenceye yatırım
yapan ülke.
Çünkü insanlar uyusun da atı alan Üsküdar’ı geçsin diye.
Yok eğlendirirken, fikir de verebilirsiniz. Benim amacım o işte.
‘Önce vatan’ demenin gereğini yapalım, insanlar seksi de okusunlar,
farklı şeyleri de.
NURİYE AKMAN