Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatur olan ünlü sinema oyuncusu 1937 yılında Eskişehir'in Alpu ilçesine bağlı Karaçay köyünde doğdu. Lise öğrenimini Eskişehir Atatürk Lisesi'nde yapmıştır. Türk sinemasının en ünlü oyuncularından biri olan Cüneyt Arkın, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1961 yılında mezun olmuştur askerliğini yaptığı yerde Göksel Arsoy'un başrol oynadığı bir film çekilirken yönetmenin dikkatini çekmiştir. Bir süre iş arayan Fahrettin Cüreklibatır yönetmenin teklifi aklına gelip oyuncu olmaya karar vermiştir Sinema oyunculuğu yaşamına 1963'te başlamış, ve iki yıl içinde en az otuz film çevirmiştir. Yaklaşık 300 filmde oynayan Cüneyt Arkın, son yıllarda Türk televizyonunda değişik dallarda gorünmeye başlamıştır. At binmede ve karatede uzman sporcu unvanına sahiptir. Betül Cüreklibatır ile evlidir. Kaan ve Murat adlarında iki çocuğu vardır. Çektiği onlarca film sayesinde bir çok ödüle layık görülen Cüneyt Arkın'ın ilk ödülü 1963 yılında Artist mecmuasının artist yarışmasında aldığı 1.lik ödülüdür. Daha Sonra 1969 yılında oynadığı "İnsanlar Yaşadıkça" filmi sayesinde Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde, en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülmüştür. Bir diğer önemli ödülünüde 1972 yılında "Yaralı Kurt" filminde canlandırdığı karakterle 4. Adana Altın Koza Film Festivali'nde en iyi erkek oyuncu olarak almıştır. 1976 yılında Antalya Film Festivali'nde ise "Mağlup Edilemeyenler" filmi ile en iyi erkek oyuncu ödülünü havaya kaldırmıştır. 1999 yılında ise 36. Antalya Film Festivali'nde Yaşam Boyu Onur Ödülüne layık görülen Cüneyt Arkın, bu ödül karşısında çok duygulanmıştır. Aldığı diğer sayısız ödül haricinde bir çokta onur ödülüne sahiptir. Bir dönem alkolizm tedavisi görmüş olan Arkın, alkol, uyuşturucu ve gençliğimiz konulu sayısız konferans vermiş ve bunlarla ilgili onlarca teşekkür ve onur ödülü almıştır. Ünlü olma hikayesini kendi ağzından dinleyecek olursak: Üniversiteyi bitirdim, Eskişehir'e geldim. Orda Halit Ağabey ile tanıştım. Şafak Bekçileri'ni çekiyordu, Göksel Arsoy ile. Sonra ben ihtisası beklemeye başladım. Çalışıyorum ama ihtisas olmayınca öğle yemeği yok, akşam yemeği yok, para yok. Bir yoksulluktur, garibanlıktır gidiyor. Bir evlilik var başımızda o zamanlar. Suadiye de oturuyoruz. Bir akşam Halit Ağabey ile karşılaştım "Yahu bir film çekeceğim" dedi bana. Gurbet Kuşları 'ndan bahsetti, bir doktor rolü vardı. Halit ağabey daha o filmde keşfetmişti, "Yahu doktor sende müthiş bir şey var. " İlk filmimden elime geçen 500 lira ile ancak üç ay idare edebildim. Sonra gene açlık günleri başladı. Yeşilçam'da belki iş verirler diye yazıhane dolaştığım günlerden birinde Aziz Sarıkaya'ya uğradım. Belki bir iş verir diye düşünmüştüm ama yanılmışım. Odasında olduğu halde bana kendisini 'yok' dedirtti. Bozuk bir moralle, cebimde iki buçuk lira olduğu halde, Taksim'den Karaköy'e kadar yürüdüm, vapura bindim. Yorgundum, ama son paramı tüketmeye gönlüm razı gelmiyordu bir türlü. Kadıköy' den, Suadiye' deki kayınpeder evine yürüye yürüye gittim. Medrano Sirki'nde Rus kazakların atlarına baktım, karşılığında binicilik dersleri aldım. Parende atmasını öğrendim cambazlardan. Ter kokulu havlularını kurutup peşlerinde koştum. Sirkte bulunanların çoğu benim artist namzedi olduğumu öğrenmişlerdi. Bir gece program bittikten sonra şimdi ismini pek hatırlayamadığım fakat çok sevdiğim akrobatlardan biri yanıma geldi, "Gel, seninle biraz çalışalım" dedi. "Sana ufak bir numara göstereceğim ve bütün filmcilik hayatında bu numaranın büyük faydasını göreceksin". Onunla tam iki saat çalıştık. Ertesi gece gene, daha ertesi gece gene derken, kendimde bir fevkaladelik hissetmeye başladım. O dönemde Türk sinemasında başrol oyuncuları gerçek tipler değildi. Ama çevresindeki insanlar yaşıyor. Bütün yardımcı rollerdekiler, hepsi yaşıyor. Biz başrolcüler gerçek dışı. O sıralarda Suat Yalaz'ın çizgi romanından Karaoğlan filmi yapılmak isteniyor. Ben de o zaman piyano çalan, keman çalan romantik bir jönüm. Ama gene bir Kıbrıs filminde, Remzi Jöntürk' ün teklifiyle biraz avantür koyduk. Bayağı tuttu ve iyi yapıldı. Ben sinemaya başladığımda çok basit hareketler vardı. Biz o zaman parendeler attık, havalarda uçtuk. Biraz dinamizm getirdik sinemaya. Ben de ona güvendim, Karaoğlan'da oynarım diye düşündüm. Yeşilçam'dan kaçmaya, 'elveda sinema' demeye hazırlanırken Ülkü Erakalın çıktı karşıma. ‘Bana Gözleri Ömre Bedel’ filminde şans tanıdı. Adım bir anda bütün Türkiye'ye yayıldı ve şöhretin kapıları önümde ardına kadar açıldı. Cemal Süreya, Cüneyt Arkın'a "İpek Yolu'ndaki süpermen" diye hitap etmiştir. Halit Rafiğ ise Arkın hakkında "İlk filmlerinde Alain Delon'a benziyordu; ama vurdulu kırdılılardan sonra onu Avrupalılar Burt Lancester'a benzettiler. Galiba bunların hepsi doğru. " demiştir. Son yıllarda bazı rahatsızlıklarından dolayı bir kaç ameliyat geçirmiş olan ünlü sanatçı, sessiz sakin yaşamına devam etmekte. İşte ünlü oyuncunun herkesin hafızalarına kazınan filmlerinden birkaç görüntü...