Adı: Zeman Muhammed
Suriye iç savaşı nedeniyle mülteci olan 2 5 milyon çocuktan
sadece biri Zeman.
2,5 milyon çocuk...
Zeman, dün Türkiye'de sosyal medyanın en çok konuşulan konusu
oldu.
Ama, savaşın ona yaptıkları nedeniyle
değil.
Babasını öldürdükleri ve şehadet getirirken parmağını
kaldıramasın diye parmaklarını kestikleri için değil.
Bomba seslerine alıştığı ya da bir çocuk olarak ölümden
korkmadığını söylediği için değil.
Yaşıtı milyonlarca çocuk gibi, sıcacık evinde, huzurlu
yuvasında, parklarda oyun peşinde koşmak yerine bütün bunlara
hasret, bir mülteci kampında yaşadığı için değil.
Ya da yine yaşıtları çeşit çeşit yemekler içinden en sevdiğini
seçerken, Zeman'ın en sevdiğin yemek nedir sorusuna " ne olursa o"
dediği için de değil.
Savaşın, evleri, şehirleri, ülkeleri yerle bir ederken
en çok da çocukları yerlebir ettiğini gördükleri ve buna
üzüldükleri için de değil.
Hele en çok neyi özledin sorusuna "Babama
sarılmayı" demesinin, boğazlarında bir düğüm, yüreklerinde
bir yangına dönüştüğü için hiç değil.
Ve yine bir çocuğun, "savaşmak zorunda kalsan ne
yapardın?" sorusuna "kontrol noktasında kendimi
patlatırdım" cevabının yıkıcı etkisinin beyinlerini zonklattığından
da değil.
Zira birazcık beyni, vicdanı olan bir insan, savaşın çocuklara
ne yaptığını görmek yerine oturup da"TRT Canlı bomba
propagandası yapıyor" diyemez izledikleri karşısında.
TRT'nin Pusula Doğu belgeselindeki Zeman
Muhammed ve onun gibi milyonlarca çocuğun içinde bulunduğu
durumu ve ruh halini konuşmak yerine ne yazık ki canım ülkemde dün
geceTRT'nin canlı bomba propagandası yaptığı
iddiaları konuşuldu.
Neymiş, çocuğun anlattıkları canlı bombaya
özendiriyormuş!
Bu küçük kız çocuğunun anlattıklarından bazılarını yukarıda
sıraladım.
Yüzündeki hüzün, gözlerindeki acıyı görmemek için kör olmak
gerekir. Buna rağmen buradan özenilecek bir durum çıkarabilen varsa
biz kendisini tutmayalım.
Tabi bir de bu saçma sapan iddialar karşısında bazılarının
TRT'yi savunmak için canhıraş bir şekildeişi paralele
bağlamaları var ki o işin gülünç tarafı. Sonra bi ara
gülersiniz.
Sırf hükümete ya da TRT'ye vurmak için bu belgeselden canlı
bomba propagandası çıkaranlar, oturup belgeseli bir izleyin
derim.
Ama gözünüzle, önyargılarınızla değil!
AVRUPALI DİPLOMATLARIN GAZETECİLİK
HASSASİYETİ
Dün Lahey'de Fransız gazeteci Florence Hartmann'ın polisler
tarafından apar topar nasıl götürüldüğünü izledik.
53 yaşındaki Hartmann, Bosna soykırımına ilişkin
gizli belgeleri kitabında kullanmış ve bunun için Uluslararası
Savaş Mahkemesi tarafından gizlilik kararı olan belgelerini deşifre
ettiği gerekçesiyle ceza almıştı.
Yani Bosna soykırımı ile ilgili gizli belgeleri deşifre
etmekten suçlandı.
İfade özgürlüğü ve gazetecilik konusunda hassasiyetleri
gözlerimizi yaşartan Avrupalı diplomatların gıkı
çıkmadı.
Kendilerini Can Dündar'ın yanında olduğu kadar Florence
Hartmann'ın yanında da görmek isteriz.
FRİKİK GAZETECİLİĞİ
Oyuncu Hande Soral'ın uçuşan etekleri altından kalçasını
ve iç çamaşırını gösteren fotoğrafla, yılın magazin gazeteciliği
ödülünü almayı falan umdu galiba Hürriyet.
Mevzu uzun...
Hatta o kadar uzun ki sadece bizde değil tüm dünyada "magazin
gazeteciliği, frikikler ve özel hayat" üzerine yıllardır süren bir
tartışma konusu bu.
Cengiz Semercioğlu, yapılanın magazin
gazeteciliği olduğunu sonuna kadar savundu. Fakat Hürriyet'in okur
temsilcisi Faruk Bildirici'den de sıkı bir eleştiri geldi.
Faruk Bildirici "Açıkça söyleyelim, bu fotoğraf
Hürriyet'e ve tabii Kelebek'e hiç yakışmadı. Modası geçmiş ve
cinsiyetçi "frikik gazeteciliği"nin yeni örneklerini bu gazetede
görmemeliyiz" dedi.
Evet, ünlülerin yaşam biçimleri ve özel hayatları magazin
gazeteciliğinin konusuna giriyor.
Fakat bunun bir sınırı yok mu arkadaş!
Bir insanın ünlü oldu diye uçuşan eteklerinin altında ne varsa
bunun tüm kamuoyuyla paylaşılması meşru mu?
Ya da gazetecilik bize her türlü alana fütursuzca ve
sınırsızca dalmayı haklı gösterecek bir paye mi
veriyor?
İşin özü, Türkiye her anlamda gazetecilikle ilgili konuların
ciddi ciddi masaya yatırılması gereken bir dönemden geçiyor.