Tek tıkla ekonomi gündemi

Abone ol

Ekofinans'la ekonomi gündemi başlıyor. Türkiye ve dünyanın önde gelen ekonomi haberlerini sizin için derledik.

Ortak ATM kullanımı hızla yaygınlaşırken, tüketici şikayetleri de artıyor. Bankaların bazıları 10 lira nakit çekimden 7 lira komisyon alıyor. Bazıları ise para kestiği konusunda uyarıda bulunmuyor.

2009 yılında büyük kolaylıklar sağlayacağı duyuruları ile uygulamaya giren ortak ATM kullanımı tüketicinin cebini yaktı. İstediğiniz bankanın kartını dilediğiniz ATM'de kullanabiliyorsunuz ama yaptığınız hemen her işlem için bankanıza para ödemeniz gerekiyor. Başka bankanın ATM'sinde yaptığınız bakiye sormadan borç ödemeye, para göndermeden para çekmeye, ekstre yazdırmadan makbuz almaya kadar işlemler ücretlendiriliyor. Makbuz kağıtlarına en az 40 kuruş alınıyor. Ancak bazı bankalarda tutar daha yüksek. Kimi bankalar, ortak ATM'den 10 TL bile çekseniz, bunun için 7 TL ücret alıyor. 

Habersiz kesiyorlar

Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, bazı bankaların yapılan işlemlerden aldığı ücreti, vatandaşa bildirmeden hesabından kestiğini söyledi. "ATM'den bir makbuz aldığınızda hesabınızdan para kesiliyor. 5 kuruş bile etmeyen kağıt için 1 TL alınıyor. Makbuz almasanız da, işlemler ücretlendiriliyor" diyen Kaya, "Ortak ATM'den değil, kendi ATM'sinden yaptığınız işlemlerden bile para alanlar var" şeklinde konuştu. Tüketicilerden pek çok şikayet aldıklarını anlatan Kaya, şunları kaydetti: "ATM'den para yatırdığını ama bunun hesapta görünmediğini veya parayı geçersiz sayıp, geri vermeyen ATM'ler olduğunu söyleyenler var."

MEMURUN BEKLEDİĞİ ZAM GELECEK Mİ?

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik 'ten memurun dört gözle beklediği zamlı maaşlarla ilgili açıklama geldi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik sendikaların için yüzde 16 teklifine "Afaki değil gerçekçi talepler bekliyoruz" şeklinde karşılık verdi.

Memur zammı için hükümet ile sendikalar 30 Nisan'da toplu sözleşme masasına oturacak. Memur-Sen hükümetten 2011 yılı için yüzde 16, 2012 için ise yüzde 13 talep ediyor. Hükümet ise oranı konusunda bir açıklama yapmazken, memurdan 'gerçekçi bir teklif' bekliyor.

5 AYLIK FARKI DA VERECEĞİZ

Kanaltürk'te Faruk Mercan'ın sunduğu "Ankara'nın Nabzı" programında gazeteciler Celal Toprak, Fikret Çengel, Faruk Erdem ve Sadi Özdemir'in sorularını cevaplandıran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, sendikalarının konusunda gerçekçi bir yaklaşım içinde olmasını istedi. Çelik, "Doğumuzda savaş, batımızda bir kriz var. Böyle bir ortamda sadece bir kesimi memnun etmemiz düşünülemez. Biz memuru enflasyona ezdirmeyiz. İstenilen yüzde 16 zammı ve sabit gelir artışına bakıp gerçekçi mi değil mi değerlendiririz. Afaki değil gerçekçi talepler bekliyoruz" dedi.

ZAMLI MAAŞ 1 MAYIS'TA

Bakan Çelik, gazetecilerin soruları üzerine 1 Ocak'tan itibaren ödenmesi gereken zamlı maaşın ne zaman verileceğini de açıkladı. Memurlarla yapılacak toplu görüşmenin 29 Mayıs'ta sona ereceğini hatırlatan Çelik, "Maliye Bakanlığı'nın konusu ama 1 Haziran'da ödenebilir. 15 Haziran'da da olabilir. 5 aylık farklar da verilecek. Biz de bir an önce ödenmesini isteriz"şeklinde konuştu.

657 TARİH OLACAK

Bakan Çelik, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nu tarihe gömecek bir çalışma içinde olduklarını ifade etti. Çelik, "Zor ve ciddi bir iş. Bu konuda tüm taraflarla görüşmelerimiz sürüyor. 'Devlet memuru oldum, o halde iş bitti' yaklaşımı doğru değil. Bulunduğunuz koltukta ne yaptınız? Bunu ölçen bir şey yok" değerlendirmesi yaptı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, taşeron işçilerin sorunlarını bildiklerini ve bu konuda bazı düzenlemeler yapacaklarını kaydetti. Bu noktada kıdem tazminatıyla ilgili çalışmanın da hem çalışanlar hem de işverenler açısından güvenceler getireceğini kaydeden Çelik, "Bugün sadece çalışanların yüzde 8-10'u kıdem tazminatı alıyor. Geri kalan yüzde 90'lık kesim yararlanamıyor. Bu durum işçi ve işvereni memnun etmiyor. Sendikalar kıdem tazminatını elletmeyiz diyorlar. Siz yüzde 90'dan yana değil misiniz" diye sordu.

FİNANS SEKTÖRÜ 2,4 TRİLYON LİRA BÜYÜDÜ

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

Türkiye'de son yıllarda hızlı bir büyüme süreci yaşayan finans sektörünün toplam aktif büyüklüğü, İMKB, VOB ve İAB kapitalizasyonu da dâhil olmak üzere 2.4 trilyon liraya ulaştı.

Dünya'nın; BDDK Hazine Müsteşarlığı SPK, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği ve Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliği verilerinden yaptığı belirlemeye göre, finansal sektörün toplam aktif büyüklüğü 2011 sonu itibariyle İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), Vadeli İşlemler Borsası (VOB) ve İstanbul Altın Borsası (İAB) hariç 1 trilyon 531.3 milyar TL, Borsa kapitalizasyonları da dâhil edildiğinde ise 2 trilyon 375.6 milyar lira olarak gerçekleşti. Ancak finansal sektör bileşenlerinin genelinde büyüme sürerken, aktiflerindeki büyüme önceki yıllara göre düşük kaldı. Borsalar dâhil sektörün 2009'da yüzde 29.9, 2010'da yüzde 25 oranında gerçekleşen aktiflerindeki büyüme geçen yıl yüzde 8.1'de kaldı. Üç borsa dışarıda tutulduğunda ise finans sektörünün toplam aktif büyüme ise yüzde 19.2 oldu. 2009'da yüzde 12 olan bu bazda yıllık büyüme, 2010'da ise yüzde 20.9 düzeyinde gerçekleşmişti.

Bankaların ağırlığı

Toplam 1.212 kuruluşun faaliyet gösterdiği sektörün aktif büyüklüğünde 48 banka 1 trilyon 217.6 milyar lira ile en büyük paya sahip bulunuyor. Bankalar, üç borsa hariç finansal sektörde yüzde 79.5, borsalarla birlikte toplam büyüklükte ise yüzde 51.3 oranında bir ağırlığa sahip durumda. Bankaların aktif büyüklüğünde geçen yıl yüzde 21 oranında 211.6 milyar liralık artış yaşandı.

2011 sonu itibariyle büyüklükte bankalardan sonra 439.8 milyar liralık kapitalizasyonuyla VOB, 381.2 milyarla İMKB ve 146.2 milyar liralık aktifle Merkez bankası geliyor. Bunları da 39.9 milyar liralık aktif büyüklüğü ile sigorta şirketleri, 32.2 milyarla menkul kıymet yatırım fonları, 23.3 milyar liralık kapitalizasyonuyla İAB, 18.7 milyarla gayri menkul yatırım ortaklıkları, 18.6 milyar lirayla finansal kiralama şirketleri izliyor. Faktöring şirketleri 15.7 milyar, emeklilik yatırım fonları 14.1 milyar, aracı kurumlar 9.6 milyar, tüketici finansal şirketleri 8.9 milyar, finansal holding şirketleri 5.5 milyar, reasürans şirketleri 1.6 milyar liralık aktife sahip bulunuyor.

1.212 kuruluş faaliyet gösteriyor

2012 sonu itibariyle finansal sektörde toplam 1.212 kuruluş faaliyet gösteriyor. Bunların 31 mevduat, 4'ü katılım ve 13'ü kalkınma ve yatırım olmak üzere toplam 48'ini bankalar oluşturuyor. Sektörde 75 faktöring, 31 leasing, 11 de tüketici finansmanı şirketi faaliyet gösteriyor. 9 varlık yönetimi şirketi, 3 finansal holding şirketi ve KGF ile birlikte denetimine tabi banka ve banka dışı finans kuruluşlarının sayısı 178'e ulaşıyor. Hazine Denetimine tabi 847 kuruluşun 59'unu sigorta, 2'sini reasürans şirketleri, 755'ini yetkili müesseseler, 21'ini kıymetli maden aracı kurumları, 10'u da kıymetli maden üretici ticaret anonim şirketleri oluşturuyor. Sektörde faaliyet gösteren 187 kuruluş ise denetimine tabi bulunuyor. Bu grupta aracı kurumlar 101 adetle sayıca en kalabalık grubu oluşturuyor. Ayrıca 32 portföy yönetim şirketi, 26 menkul kıymet yatırım ortaklığı, 23 gayrimenkul yatırım ortaklığı, 4 girişim sermayesi yatırım ortaklığı ve 1 de vadeli işlemler aracılık şirketi bulunuyor.

Bankaların şubesi sayısı 11 bine gidiyor

Geçen yıl bankaların toplam şube sayısı 451 artarak 10 bin 529'a yükseldi. Bankaların yurt içi şube sayısı 440 artışla 10 bin 440, yurt dışı şubeleri de 11 adetlik artışla 77'ye yükselirken, off shore şube sayısı 12 adetle değişmedi. 2011'de şube sayısı faktöring şirketlerinde 40 adet artarak 243'e, leasing şirketlerinde 4 adet artarak 89'a, tüketici finansman şirketlerinde 1'den 3'e yükseldi. En kalabalık grubu oluşturan sigortacılık alanındaki acente, hesap eksperi, broker ve aktüer olmak üzere toplam şube sayısı 775 artarak 19 bin 478'e, aracı kurum şube ve irtibat büroları da 183 artarak 6 bin 737'ye ulaştı.

Finansta istihdam 255 bini aştı

Finans sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin toplam istihdamı 3 bin 862 kişi artarak 255 bin 354'e yükseldi. Sektörde istihdamın 194 bin 639 kişiyle en büyük bölümünü bankalar gerçekleştiriyor. Banka çalışanlarının sayısında geçen yıl 4 bin 53 kişilik artış yaşandı. 2011 sonu itibariyle sigorta şirketleri 16 bin 60, acenteler 31 bin 898, aracı kurumlar 5 bin 92, faktöring şirketleri 3 bin 819, finansal kiralama şirketleri 1.217, varlık yönetim şirketleri 653, tüketici finansman şirketleri 595 kişi istihdam ediyor.

ATM sayısı 32 bine ulaştı

Finansal kurumların kullandığı alternatif dağıtım kanalları, teknolojik gelişmeler paralelinde artışını sürdürdü. Bunlar arasında genel kabul görmüş ATM'lerin sayısı geçen yıl 28 binden 32 bine yükseldi.

Telefon bankacılığında gelen çağrı sayısının geçen yıl yüzde 0.4, giden çağrı sayısının da yüzde 0.7 artmasına rağmen çağrı merkezi aracılığıyla yapılan finansal işlem adedi yüzde 20.7 oranında azaldı. Bu durumun aracılık maliyetinden kaynaklandığı ve mudi/yatırımcıların internet bankacılığına yöneldiği tahmin ediliyor. İnternet bankacılığı üzerinden yapılan finansal işlemlerin önceki yıla göre yüzde 17 oranında artması da buna işaret ediyor.

Aracı kurumların hem çağrı merkezi işlemleri önceki yıla göre yüzde 73.5, internet hesabı üzerinden gerçekleşen işlem adedi de yüzde 12 oranında düşüş gösterdi.

TÜRKİYE DÜNYA BANKASINI ŞOKA SOKTU!

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

4.5 milyar dolarlık yeni Ülke Ortaklık Stratejisini geçtiğimiz haftalarda açıklayan Dünya Bankası’nın Türkiye Direktörü Martin Raiser'den çok önemli bir itiraf geldi. Bakın o itiraf neydi?

Dünya Bankası’nın Türkiye Direktörü Martin Raiser Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kurumların Türkiye’de reçete yazan doktorlar gibi algılandığını ancak kendilerini bir doktor değil danışman gibi gördüklerini vurguladı. Raiser “Türkiye’nin tecrübelerini diğer ülkelere taşımak bizim için artarak ortaya çıkan bir ihtiyaç oldu” dedi. 

Raiser, Tunus’ta, Endonezya’da, Meksika’da ve pek çok ülkede yürüyen programları olduğuna işaret ederek şöyle konuştu:

Türkiye bunu nasıl başardı

“Bu dönemde pek çok ülke Türkiye’ye bakıyor ve şunu söylüyor: ‘Geçtiğimiz on yıllık dönemde Türkiye gerçekten etkileyici bir konuma geldi. Türkiye’nin bugünkü haline bakın.’ Modellerle ilgili her zaman için zorluklar söz konusudur, çünkü modellerin uyarlanması gerekir. Dolayısıyla Türkiye’nin deneyimini direkt olarak alamazsınız ama insanlar ‘Bunu nasıl başardılar?’ sorusunun cevabını anlamak istiyor. Örneğin sağlık alanında başlangıçtan beri Türkiye’deki gelişimi yakından izliyoruz. Bu nedenle Türkiye’nin kendi hikâyesini anlatmasına yardımcı olabiliriz. Mısır’da ve diğer yerlerde insanlar bize aynı soruyu yöneltiyor: ‘Nasıl başardılar?’ İkisini bir araya getirebiliriz.”

İki yönlü bir sokağa sapmak

Bu durumun Türkiye ve Dünya Bankası için önemli bir deneyim paylaşımı olacağını ifade eden Raiser, “İki yönlü bir sokağa sapmak, ‘Biz bilgi birikimine sahibiz’ diyerek, işlerin nasıl yapılacağını anlattığımız tek yollu bir sokağa sapmaktan çok daha uygun. Dünyanın değiştiğini ve artık işlerin öyle olmadığını düşünüyorum” yorumunu yaptı. Yeni ülke programının, Türkiye’nin kendi hedeflerine ulaşmasına yönelik stratejiler içerdiğini kaydeden Raiser, hiçbir ülkenin kendi hedeflerine karşıt bir şekilde gelişme gösteremeyeceğini vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu: “Tıpkı bir birey gibi düşünürsek: Avukat olmak istiyorsunuz ama babanız size doktor olmak zorunda olduğunuzu söylüyor. İşin sonunda muhtemelen çok iyi bir doktor olamazsınız. Türkiye gibi başarılı bir ülke için reçete yazan bir doktordan ziyade, güvenilir tavsiye alabileceğiniz bir danışman olabileceğimizi umuyorum.”

Raiser, bu güvenilir tavsiyenin her zaman kamuya açıklanmayabileceğini belirterek, ancak farklılıkların açıkça ifade edildiği bir ilişkinin tesis edilmesinin oldukça önemli olduğunu söyledi. Raiser, “Nihayetinde bizim yapmak istediğimiz kendi amaçlarına ulaşmada Türkiye’ye yardımcı olmak ve yeri geldiğinde ‘Bize öyle geliyor ki bu politikalarla hedefinize ulaşamayabilirsiniz’ diyebilmek” dedi.

Doğrudan yatırımda ilk tercih pozisyonunu korumalısınız

RAISER, Türkiye’nin ödemeler dengesi sorunlarını ithalatı kısarak değil ihracatı arttırarak çözebileceğini belirterek şunları söyledi: “Bu, dünyanın neredeyse tüm ülkelerinin deneyimlerinden çıkardığımız bir ders. İthal mallara bağımlılığı azaltmaya ve küresel ekonomiyle etkileşimi zayıflatmaya yönelik stratejiler neredeyse tüm örneklerde başarısızlıkla sonuçlandı. Öte yandan küresel ekonomiyle etkileşimi canlandırmaya ve rekabet kabiliyetini ve küresel piyasa payını arttırmaya yönelik stratejiler şu veya bu ölçüde başarılı oldu. Türkiye açısından ödemeler dengesi bakımından çıkarılacak ders, bir yandan hızlı büyüme esnasında enerjinin bir problem haline gelmesinin önlenmesi ama öte yandan küresel piyasada satacak rekabetçi ürünlere sahip olunmasının sağlanması şeklinde olmalı. Doğrudan yabancı yatırım için ilk tercih edilen yerlerden biri olma konumunuzu korumalısınız.”

Merkez Bankası’nın programı dünyada ilk

SICAK para akışı konusunda bir iyileşme söz konusu olduğuna işaret eden Martin Raiser, “Kısa dönemli fonların payı hala yüksek ancak Merkez Bankası’nın makroekonomik tedbir araçlarından oluşan oldukça sofistike programı dünyada bir ilk olma özelliğinde. Hala bu araçların nasıl bir etkinliğe sahip olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Ama problemi açıkça gören ve bu konuda pek çok adımı atmış olan onlar. ‘Türkiye’yi uzun vadeli yatırım için nasıl olabildiğince cazip bir hale getirebilirim?’ sorusuna odaklanılmalı. Yatırım ortamı, adli sistem, yasal mevzuatta yer alan engeller, vasıflı insan gücü gibi tamamı yapısal nitelikte olan konularda yapılacak çok şey var. Bu alanlarda gelişme kaydettikçe yabancı yatırımcılar Türkiye’ye gelecektir çünkü burası yatırım için mükemmel” dedi.

Güveni koruduğunuz sürece dış açık riskini yönetirsiniz

TÜRK ekonomisi için kısa vadede en büyük riskin ne olduğuna ilişkin ise Martin Raiser, şunları söyledi: “Herkesin bahsettiği ve açıkça ortada olan risk dış açık ve bunun nasıl finanse edileceği. Küresel likidite geniş bir kaynak olmaya devam ettiği ve Türkiye yabancı yatırımcıların güvenini koruduğu sürece bu riskin yönetilebileceği kanaatindeyim. Son altı aya baktığımızda, Türkiye’nin 12 aylık döneme ait cari işlem açığını artan oranda kapatma yolunda gittiğini görüyoruz. Bu sürecin devam edeceğini umuyoruz. Şu anki politikaların ekonominin yumuşak inişi ile uyumlu olduğunu düşünüyoruz. Bu, cari işlem açığının aşırı bir risk oluşturmayacağı iyi niyetli bir senaryo. Tabii ki durumun dikkatli bir şekilde yönetilmesi gerekiyor, çünkü küresel ekonomi hala belli ölçülerde belirsizlik taşımaya devam ediyor. Ancak işler umduğunuz gibi gitmediğinde de reaksiyon geliştirebilmelisiniz.”

Makro risklere aşırı önem

Raiser, kısa vadeli risk konusunda önsezisinin ise şöyle anlattı: “ Orta vadede, yapısal reformlarla ilgili zorluklara ve rekabet yeteneğinin önündeki engellere yeterli önemi göstermeme pahasına makroekonomik risklere aşırı önem verebilirsiniz. Çünkü, tamam kısa vadede dış açığı kapatıp kapatamayacağınız konusunda endişe duyabilirsiniz ama gerçekten endişe duymanız gereken konu, uzun vadede büyük bir cari işlem açığı ile karşılaşmadan yıllık yüzde 5, 6, 7 oranlarında bir büyüme yakalayıp yakalayamayacağınız. İhracat alanındaki rekabet kabiliyetinizi arttırırsanız; doğrudan yabancı yatırımlar devam ederse; işçilerin becerilerini geliştirirseniz; artan enerji ithalatını kısacak şekilde enerji tasarrufuna yatırım yaparsanız bunu başarabilirsiniz. Bizim programımızın gerçek yönelimi, Türkiye’nin cari işlem açığının bu derece odakta olmasına yol açmadan, sürdürülebilir şekilde büyümesine olanak sağlayacak yapısal reform zorluklarını aşmada yardımcı olmak.”

Türkiye’nin sesi dünyada duyulacak

TÜRKİYE’nin geleneksel olarak Dünya Bankası’nın bölgedeki en büyük ortaklarından biri olduğunu vurgulayan Raiser, şöyle devam etti: “Türkiye yüksek gelirli ülke statüsüne doğru ilerledikçe, Dünya Bankası ile ilişkisinin de değişmesi gerekecek. Umarım bu ilişki, Dünya Bankası’nın finansmanına daha az gereksinim duyan, daha müreffeh bir ülke şeklindeki Türkiye’nin değişen gerçeklerini yansıtacak. Türkiye, Dünya Bankası’nın küresel bilgi paylaşımı alanında aktif, sahip olduğumuz küresel ağdan ve deneyimden istifade eden ve sesini küresel arenada duyurmak için bizimle birlikte çalışan bir ortak haline gelecek. Türkiye’nin sesinin duyulmasını sağlamaya önem veriyoruz. Göreceğimiz gelişim doğrultusu işte bu.”

MEMUR ZAMMI BÜTÇEYİ ZORLAYACAK!

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

Maliye Bakanlığı, 2,5 milyon memuru ilgilendiren zam talepleri için yoğun bir şekilde çalışıyor. Yapılan hesaplamaya göre memur sendikalarının istediği zam talepleri, bütçeye 20 milyar liralık yük getirecek.

Maliye Bakanlığı yaklaşık 25 milyon memurun oranlarını belirleyecek olan toplu sözleşmeler için, adeta gece gündüz çalışmalar yürütüyor. Maliye Bakanlığı’nın yaptığı bu çalışmalar çerçevesinde, sendikaları tarafından kamuoyuna açıklanan talepleri de masaya yatırıldı.

Yapılan hesaplamalarda, sendikaların taleplerinin bütçeye en az 20 milyar liralık fatura getirdiği belirlendi. Maliye Bakanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre, 2011 yılında maaşlarında yapılacak 1 puanlık artış bütçeye 840 milyon liralık yük getiriyordu.

Eşit işe eşit ücret zamları ve enflasyon farkı ile birlikte taban yükselti. Star gazetesinin haberine göre, böylece yapılan 1 puanlık artışın bütçeye maliyeti 1 milyar lirayı yaklaştı.

Sendikaların yıllık yüzde 16 oranındaki talebi dikkate alındığında, yüzde 16 oranındaki zammın bütçeye 15-16 milyar liralık maliyet getirdiğine işaret ediliyor.

KENTSEL DÖNÜŞÜM HANGİ İLÇEYE YARADI?

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

Büyükşehir Belediyesi tarafından bir çok ilçe kentsel dönüşüm bölgesi ilan edildi. Fakat bu ilçelerden birine yatırımcılar öyle ilgi gösterdiki bölgede arsa fiyatları ikiye katlandı. İşte o ilçe.

Büyükşehir Belediyesi tarafından kentsel dönüşüm bölgesi seçilmesinin ardından dönüşümün en hızlı yaşandığı ilçelerden birisi olan Kağıthane’deki mevcut sanayi alanları teker teker konut rezidans ofis ya da alışveriş merkezi projelerine dönüşüyor. Özellikle ticari gayrimenkul projelerinin ağırlık kazandığı Kağıthane’nin 3-4 yıl içerisinde İstanbul’un iş merkezi Maslak’a alternatif olması bekleniyor. Şimdiden Maslak’tan da yatırımcı çekmeye başlayan Kağıthane’de önümüzdeki yıllarda 250 bin metrekarelik ticari gayrimenkul arzının oluşacağı beklenirken, bölgeye 100 bin yeni konutun da inşa edileceği öngörülüyor. Kağıthane’deki arsa fiyatları da bu gelişimle birlikte yükselişe geçti. Metrekaresi ortalama 1500 dolardan el değiştirmelerin yaşandığı bölgede şimdi metrekare başına 2 bin 200 dolarlar telaffuz edilmeye başlandı.

Altyapı ve ulaşım yatırımları

Levent-Maslak aksındaki gökdelenlerin gölgesinde kalan Kağıthane, son dönemde gerçekleştirilen ulaştırma ve altyapı yatırımlarıyla çekim merkezi haline geliyor. Tüneller ve metro bağlantılarıyla ulaşımın güçlendiği Kağıthane, yatırımcıların da dikkatini çekti ve bölgede dönüşüm başladı. Cendere Vadisi boyunca düzenlenecek olan rekreasyon alanları, tarihi demiryolunun yeniden hayata geçirilmesi, fabrikaların da şehrin dışına taşınması bölgenin değerini yükseltti. Bölgeden taşınan fabrikaların arazilerinde yeni yatırımlar da gündeme geldi. Şu anda Kağıthane’de Sur Yapı alışveriş merkezi projesiyle, Eroğlu Ofishane, Mesa ve Ferko Papirus Plaza, Tekfen Ofispark gibi ticari gayrimenkul projeleriyle yer alırken, Timur Gayrimenkul Nef ile konut, Artaş, Keleşoğlu, Aydınlı ortaklığı da karma bir projeye imza atıyor. Bölgede Dap Yapı’nın ofis projesi, Ağaoğlu’nun da konut projesi hazırlıkları bulunuyor.

250 bin metrekare alan

Sur Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Altan Elmas, Kağıthane’nin dönüşümüne 5-6 yıl önce inandıklarını belirterek, şu bilgileri verdi: “Kent merkezlerinde sanayi alanlarının dönüşüm fırsatına inanarak bu işe girdik. Kağıthane, merkezi aksa en yakın bölgelerden biri. Cendere Caddesi de Büyükdere Caddesi’ne paralel bir akstır. Bu aksın gelişebileceğini öngördük ve bölgedeki ilk yatırımcılardan biri olduk. Alışveriş merkezi konusunda bir açık olduğunu farkedip, Hasel Halı fabrikasının arazisinde yatırıma başladık. Bölgede yaklaşık 300 bin metrekareye yakın bir sanayi alanı var ve bu alan hızla dönüşüyor. Parsellerin çoğu el değiştirdi. Yaklaşık 250 bin metrekareye yakın bir ticaret alanı arzı oluşacak. Bu 25 bin kişinin çalışacağı anlamına geliyor. Home-ofis ve rezidans şeklinde de 100 bin konut inşa edilir.”

Kiralamalar 20 dolar

Mesa ile birlikte Papirus Plaza’yı hayata geçiren Ferko’nun Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Fehmi Meriçten, diğer MİA alanlarında trafiğin zorlanmaya başladığını, Kağıthane’nin ulaşım avantajları olduğunu söyledi. Arsa fiyatlarının da son dönemde iki kat yükseldiğini anlatan Meriçten, “Metrekare fiyatı olarak 2 bin dolar hatta 2 bin 200 dolar konuşulmaya başlandı” dedi. Ferko Başkan Yardımcısı Gökçe Meriçten ise, kiralamanın metrekare başına 20-22 dolar arasında seyrettiğini, bunun Maslak’ta 40, Levent’te 35 dolar seviyesinde olduğunu belirtti. İşyeri ve konutu bir araya getirecek.

Avrupu Konutları Satış ve Pazarlama Koordinatörü Varol Tezmen, Evyap’ın arazisinde Artaş, Aydınlı ve Keleşoğlu ortaklığında yaklaşık 4 bin konuttan oluşan bünyesinde otel, alışveriş merkezi ve ofisi de barındıran bir proje yapacaklarını hatırlattı. Tezmen, bölge hakkında şunları söyledi:

Kağıthane’de çok büyük projeler yapılıyor. İstanbul’un ikinci Maslak’ı olacak. Belki Maslak’ı bile geçecek. Çünkü alan olarak daha büyük. Maslak’ta ağırlıklı olarak işyerleri bulunuyor. ise işyeri ile konutun bir araya geldiği bir bölge olacak. Konut ve işyerinin yarı yarıya pay alacağını düşünüyorum.”

Projelerin etrafı çevrili olmayacak

SUR Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Altan Elmas, Kağıthane’de yatırım yapan kuruluşların, projelerinin etrafını duvarlarla çevirmeyeceğini belirterek, “Projeler şehre açık olacak ve yeni bir kent meydanı oluşacak. Boydan boya bir yaya alanı olacak” dedi. Arazi buldukları takdirde bölgede konut yapmayı da istediklerini anlatan Elmas, alışveriş merkezi projelerinde 45 bin metrekare brüt alan bulunduğunu, açılışını yılbaşına yetiştirmeye çalıştıklarını anlattı.

Kağıthane’de kim, ne yapıyor?

Kağıthane OfisPark: Tekfen Emlak Geliştirme tarafından geliştirilen projede teslimler hemen yapılıyor. 75 milyon liralık yatırımla hayata geçen projede satış ve kiralamalar mevcut. OfisPark projesinde tek katta 262 ile 1500 metrekarelik ofisler satılabilir, 233 ile 1500 metrekarelik ofisler ise kiralanabilir durumda bulunuyor. Daha büyük alanlarda ise ofislerin alanları 3 bin metrekare ile 3 bin 500 metrekare arasında değişiyor.

Ofishane: Eroğlu’nun inşaatına devam ettiği projesinde toplam 55 bin metrekare inşaat alanı bulunurken, kiralanabilir alan da 33 bin metrekare civarında. Projenin 21 bin metrekaresi ofis olurken, 12 bin metrekaresinde de Bauhaus hizmet verecek. 390 ile 780 metrekare arasındaki ofislerin bulunduğu Ofishane’nin yatırım bedeli 120 milyon lira.

Papirus Plaza: Toplam 74 bin 722 metrekare inşaat alanına sahip proje, zemin üzerinde 13 katta yükseliyor. Papirus Plaza’da, 159 metrekareden 454 metrekareye kadar değişen büyüklüklerde ve farklı tiplerde toplam 158 adet ofis bulunuyor. Akıllı ve efektif metrekarelerde çalışma olanağı da bulunan Papirus Plaza’da, birleştirilebilen ofisler, tek katta 4 bin 907 metrekarelik büyüklüğe kadar ulaşabiliyor.

Dap Yapı: Kağıthâne’nin ilk markalı projesini inşa eden Dap Yapı, Polisan’ın eski fabrikasının bulunduğu araziye ofis ve rezidans projesi yapmaya hazırlanıyor. Projede 300-350 adet ofisin ve 50 adet dükkanın yer alması planlanırken, çalışmalar devam ediyor.

Nef 11: Timur Gayrimenkul tarafından geliştirilen 214 bin metrekarelik alana yayılan projede konut, ofis ve uluslararası otel işletmecilerinin yöneteceği uzun dönem kiralanabilir rezidanslar yer alacak.
Blox Haliç: Efektif Gayrimenkul tarafından geliştirilen Blox Haliç, 3 etaptan oluşuyor. Birinci etapta 62, ikinci etapta 92, üçüncü etapta ise 145 daire yer alıyor.

Ağaoğlu: Kağıthane’de arazi satın alan Ağaoğlu, yaklaşık 1500 dairelik bir proje yapacağını duyurmuştu. Projenin 110 bin metrekarelik alana kurulması hedefleniyor.

PARA UZMANINDAN ÖNERİ: NAKİTTE KALIN!

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

HSBC Hazine ve Sermaye Piyasaları Grup Başkanı Fatih Keresteci, yatırımcılara nakitte kalıp fırsatları beklemeleri gerektiğini söylüyor. Keresteci, 100 bin lirası olanın da yarısını aylık mevduatta tutmasını öneriyor.

Bir yandan Ortadoğu’da hızla ısınan hava bir yandan Avrupa’nın bitmek bilmeyen krizi diğer taraftan ülkenin gerek yapısal gerek gündelik sorunlarının bir kıyıdan diğerine vurduğu ekonomi… Büyükler, kalabalık unvanlı akıl hocalarına soruyorlar, içleri rahat ama küçük bireysel yatırımcılar böylesi bir konjonktürde ne yapacağını bilemez durumda.

Milliyet'in haberine göre, HSBC Baş stratejisti Fatih Keresteci aynı zamanda bankanın Hazine ve Sermaye Piyasaları Grup Başkanı. Yani HSBC’nin kurumsal ve bireysel yatırımcılara yönelik yatırım ürünü satışından da o sorumlu, tavsiyeleri bu nedenle de önemli…

İdeal yaz paketi nasıl olmalı?

Piyasalarda savaş beklentisi var mı? Bu yaz nasıl yatırım yapmak gerek? Fatih Keresteci, her şeyden önce havada kriz kokusunun bulunduğu dönemlerde olası fırsatları değerlendirebilmek için güçlü nakit pozisyonunda bulunmak gerektiğini vurguladı.

Küçük yatırımcılar için bahar rüzgarından bu yazın iklimini tahmin eden Keresteci, “Kısa vadede mümkün olduğunca nakitte kalıp ortaya çıkabilecek fırsatları beklemek gerek” dedi. Keresteci, 100 bin lirası olan bir küçük yatırımcıya bunun yarısını bir aylık mevduatta tutmasını, 25 bin lirayla bölgede önemli olabilecek bir şirketin hissesini, 25 bin lirayla da altın almasını tavsiye etti.

Ortadoğu Kasım ayında sakinleşir

Suriye’de yaşanan gerginliğin, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir sıcak savaşa dönme ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz? Piyasalar, bu olasılığı ne ölçüde fiyatlandırdılar?

Suriye’de yaşanan gerginliği Arap Baharı olarak nitelendirilen ancak bahardan ziyade güze benzeyen akım ve İran ile ilgili gelişmelerle bir bütün olarak ele almak gerek. Bence bu açmaz ABD’de kasımda yapılacak seçimlere kadar sürecek, olası bir Obama zaferi ile çözümlenecek.

Bu nedenle şu an Ortadoğu’da yaşanan soğuk savaşın sıcak bir temasa dönüşmeyeceği kanaatindeyim. Zaten mali piyasalar da Suriye ile ilgili endişeleri fiyatlara pek yansıtmıyor. İran, petrol fiyatlarındaki etkisi nedeniyle daha önemseniyor. Yatırımcıların bir süredir portföylerindeki nakit ağırlıklarını artırdıkları doğru. Ancak buna daha çok Avrupa menşeli krizin sebep olduğu kanaatindeyim.

Küçük yatırımcılara bu iklimde nasıl hareket etmelerini önerirsiniz? 100 bin liralık portföy için bu yazı geçirecek bir sepet yapar mısınız?

Kısa vadede hem ekonomik anlamda hem de yakın coğrafyamızda güvenlik anlamında ciddi soru işaretleri var. Bu nedenle kısa vadede mümkün olduğunca nakitte kalıp ortaya çıkabilecek fırsatları beklemek gerek. TL cinsinden bir varlığa yatırım yapmak anlamlı. 100 bin liranın 50 bin lirası ile 1 aylık mevduat yapmayı, 25 bin lirası ile uzun vadede sadece Türkiye’de değil bölgede önemli olabilecek bir şirketin hissesinin alınmasını, kalan 25 bin lira ile de sigorta niyetine altın alınmasını öneririm.

Türkiye’nin Aşil topuğu olan cari açık için bir formülünüz var mı?

Cari açık yılların birikimi. Kısa vadede bir çözüm beklemek doğru olmaz. Cari işlemler açığı demek az tasarruf etmemiz demek, yurtdışına çok bağımlı olmak demek. Tasarruf oranımız 2011de yüzde 13e gerilemiş. Bu klasmanda dünyada son sıralardayız.

Dışa bağımlılık sadece ekonomi ile sınırlı değil, mesela A Milli futbol takımının iskeletini Almanya doğumlu oyuncular oluşturuyor. Türkiye eğitimden planlamaya, yatırım stratejisinden alışkanlıklara uzun vadeli bir değişime girmeli. Daha çok tasarruf edip yurtdışından aldığımız malları Türkiye’de üretecek bir yapı kurmalıyız.

Avrupa’daki kriz, ilk başladığı andan itibaren her gün bir ülkenin iflas edeceğine ilişkin yoğun söylentilere sahne oluyor. Tehlike bu kadar büyükken kriz başlayalı da neredeyse “yıllar” oldu. Sizce Avrupa krizle yaşamaya mı alıştı?

Bir yandan Avrupa krizle yaşamaya alıştı, diğer yandan bizler bu haberleri kanıksamaya başladık. Ancak bence Avrupa’ya ilişkin kaygılar uzunca bir süre daha etkili olacak. Çünkü sorun Yunanistan’la sınırlı değil. Sorun AB’nin kuruluşundaki çarpıklıkta. Birçok açıdan birbirinden farklı özelliklere sahip ülkeleri aynı birlik altında topluyorsunuz ve sadece ortak bir para politikası ile yönetmeye çalışıyorsunuz. Bu mümkün değil. Hatırlayın, Reşat Nuri’nin Yaprak Dökümü’nde ailenin yapısına uymayan Ferhunde sadece kendisini değil, tüm aileyi uçuruma yuvarladı. Ne yazık ki bu AB için de kaçınılmaz bir son olabilir. Fransız ve Alman seçimlerinden sonra yapının sürdürülemez olduğuna kanaat getirilip bugünkünden oldukça farklı ancak sürdürülebilir yeni bir Avrupa fikri hayata geçirilebilir.

Yatırım yapıp zengin olmak mümkün mü?

Kısa vadeli al-satlarla çok büyük paralar kazanıldığına ilişkin birçok hikaye var. Ancak iş hayatımda gördüm ki anlatılanlar şehir efsanesi. Kısa vadeli al-satlar ile büyük para kazanma ihtimali rulette zengin olmakla eşdeğer. Bilinmedik yatırım araçlarının peşinden koşmanıza gerek yok. Mesela, 2001 başında Türkiye’nin geleceğine inanıp parasının tamamını hazine bonosuna yatıran ve bu stratejisinden vazgeçmeyen bir yatırımcı bugün itibariyle parasını 19a katlamış olacaktı.

Her gün ekonomik verilerle iç içesiniz, ekonominin baş aktörleriyle bir araya geliyorsunuz. Bu durum, birey olarak yaşantınızı nasıl etkiliyor? Örneğin, birikimlerinizi kendiniz mi yönetiyorsunuz, yoksa “Terzi kendi söküğünü dikemez” diyenlerden misiniz?

Hayatımın ailemden sonra en önemli parçası ekonomi ve piyasalar… Kızlarım doğduğunda doktorumuz onlarla konuşmamızın faydalı olabileceğini iletmişti. Ben de konu bulamayıp günlerce birkaç aylık bebeğe döviz piyasasının işleyişini anlatmıştım.

Piyasalarla bu kadar içli dışlı olmak pek iyi değil zira gündelik konular ana gündem maddesi haline gelip uzun vadeli trendleri atlayabiliyorsunuz. Ben ekonomist/stratejist kimliğimle bu gerçeği erken farkettim. Genelde tutarlı yatırım kararları veririm. Eskiden biraz da şartlar gereği çok tutumluydum. Ancak son zamanlarda ortak bir meslek hastalığından epeyce muzdaribim.

Gün içerisinde bol sıfırlı rakamlarla işlem yaptıktan sonra akşam ödediğim faturalar küçük gelmeye başladı. Ne yazık ki gerçekle ay sonunda ekstrelerde yüzleşiyorsunuz.

ERBAKAN HOCA'NIN FABRİKASI KAPANDI!

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

İstanbul Bayrampaşa'da kurulu bulunduğu bölgede kapısına kilit vuruluan ve "Erbakan Hoca'nın fabrikası" olarak anılan Pancar Motor satılıyor...

İstanbul Bayrampaşa'da kurulu bulunduğu bölgede "Erbakan Hoca'nın fabrikası" olarak anılan Pancar Motor'un kapısına geçtiğimiz Ekim ayı sonunda kilit vuruldu. Pancar Kooperatiflerinin sahip olduğu fabrikanın Eskişehir'e taşınacağı söylentileri yayılmıştı.

Ancak aylarca kapalı kalan fabrikada alacaklılar devreye girdi ve fabrikadaki makineler üzerine haciz konuldu. Pancar Motor'da Maliye'nin ve ürün tedarik eden çok sayıda şirket alacaklı konumda bulunuyor.

İLK SATIŞI SGK YAPTI

Hürriyet'te yer alan habere göre; ilk icradan satışı Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yaptığı anlaşıldı. SGK 1.2 milyon TL'lik alacağına karşılık 16 Nisan'da 1 milyon TL değerinde makine satışı yaptı.

Makinelerin bir bölümü üzerinde işçilerin aldırdığı haciz kararı bulunuyor. 85 kadar işçinin biriken 3.5 milyon TL dolayındaki alacağı için de önümüzdeki hafta icradan satış kararı aldırması bekleniyor.

Paralarını alamayan DİSK'e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası'na üye işçiler aylardır üretimin yapılmadığı fabrikada nöbet tutuyor.

ARSA SATIŞA KONULDU

VPancar Motor için sonunu başlangıcı geçtiğimiz Ekim ayında alınan mahkeme kararı oldu. Fabrikanın üzerinde kurulu olduğu 44 dönümlük arazinin sahibi Kayseri Şeker Fabrikası. Kayseri Şeker, biriken kira alacaklarını tahsil edemeyince Mahkeme kararı ile fabrikanın tahliyesini istedi. "Satılık Arsa" tabelası konulan fabrika arsasının 300 milyon TL değerinde olduğu ifade ediliyor.

Bölgedeki emlakçılar, fabrika arsası için büyük ölçekli gayrimenkul şirketlerinin ilgilendiğini bildirdi.

İLK KRİZİ 2001'DE YAŞADI

Fabrikanın adı 1964 yılında sermayedarların değişmesi ile oldu. Ancak fabrika için ilk zorlu süreç 2001 Krizi sonrası başladı.

İlk krizi atlatan asıl krizi 2009 sonrası yaşadı. Ürünlerinin yüzde 80'ini tarım, yüzde 20'sini küçük balıkçı tekneleri pazarına satan özellikle Çin'in çok ucuz ürünlerle Türkiye pazarına girmesinden sonra zor günler yaşamaya başladı.

Şirket çok dayanıklı ürünleri olmasına rağmen rakiplerine göre pahalı kaldığı için rekabet edemez hale gelirken, maaş, prim borcu ve kendi arazisinin kirasını ödeyemeyecek duruma düştü. Özellikle Anadolu'da çok büyük bir marka bilinirliği ve sadakati olan Pancar Motor'un toplam borcu ise 7 milyon TL civarında. Pancar Motor'da geçen süreç içinde toplamda 600 bin motor üretildiği açıklanmıştı.

FABRİKANIN SAHİBİ PANCAR EKİCİLERİ

Pancar Motor'un ana hissedarları pancar ekicileri kooperatifleri...Eskişehir Pancar Ekicileri Kooperatifi yüzde 74,8, Pancar Ekicileri Kooperatifleri yüzde 17, Pankobirlik yüzde 1,8, Kayseri, Konya, Amasya ve Adapazarı Şeker Fabrikaları ise toplam yüzde 6,2'lik paya sahip.

1956'DA ERBAKAN ÖNCÜLÜĞÜNDE KURULDU

Pancar Motor 1956 yılında Erbakan tarafından kurulan Türkiye'nin ilk dizel fabrikaydı. İskenderpaşa Cemaati Lideri Mehmet Zahit Kotku'nun talimatı ile Gümüş Motor adı ile kurulan fabrika bölgede "Erbakan'ın fabrikası" olarak anılıyor.

ARAPLARA ÇAĞRI: GELİN TÜRKİYE'Yİ GEZİN!

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

Başbakan Tayyip Erdoğan, “Türkler sizin kardeşiniz, Türkiye sizin eviniz” diyerek Arap turistleri Türkiye’ye çağırdı.

Bursa’da 1. Türk - Arap Turizm Buluşması’nda konuşan Erdoğan Arap turistlerin Türkiye’nin her yerinde aynı misafirperverlikle karşılanacağını belirterek “Türkiye’nin eşsiz güzelliklerini zenginliklerini doyasıya yaşamanızı isterim. Yayla görmek istiyorsanız bizde. Kış, kayak turizmi görmek istiyorsanız bizde. Deniz, orman, güneş istiyorsanız bizde. Allah herşeyi vermiş, dört mevsim bizde. Öyleyse sizi bu eve davet ediyoruz” dedi.

81 vilayet hizmetinizde

Başbakan Erdoğan, turizmi sadece ekonomik faaliyet olarak görmediklerini de ifade ederek, şunları söyledi:

Biz turizmi özellikle sizlerden Arap ülkelerinden gelen turistleri kaynaşma, kucaklaşma, hasbihal etmenin ve dertleşmenin bir vesilesi olarak görüyoruz. Kardeşliğimiz gereği bu olduğu için böyle bakıyoruz. Türkiye olarak son 9.5 yıldır ülkelerimiz arasındaki engelleri kaldırıp vizeleri engel olmaktan çıkartıyoruz. Turizmle birlikte halklar bir birini daha iyi tanıyor. Kardeşler uzun süren ayrığın ardından hasret gideriyorlar. Bu kucaklaşma ve buluşmaları sıklaştırmamız gerekiyor. Bursa tüm imkanlarıyla, misafirperverliği ile sizlerin hizmetinde olacaktır: Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin 81 vilayeti sizlerin hizmeti içerisinde olacaktır” diye konuştu.

Ortak medeniyet vurgusu

Erdoğan, Türkiye’de, yılın sadece belli zamanlarında değil, 4 mevsim, 365 gün boyunca değerlendirebilecek imkanlar bulunduğunu vurgulayarak şunları söyledi:

Kış mevsiminin, Erzurum’da, Kars’ta, Kocaeli’nde, özellikle de burada, Bursa’da güzelliklerini yaşamak mümkündür. Baharda, Karadeniz, Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi eşsiz tabiat güzellikleriyle sizleri memnun edecektir. Yaz ve sonbahar aylarında, Akdeniz, Ege bölgelerimiz sizlere hizmet verecektir. Bunun dışında, yılın tamamında, Bursa, İstanbul, Edirne, İzmir, Ankara, Mardin, Nevşehir, Diyarbakır ve daha nice şehrimiz, tarih birikimiyle, kültür hazineleriyle, sağlık tesisleriyle sizleri ağırlayacaktır. Esasen, Türkiye’de Türkiye tarihi, sadece Roma, Bizans ve diğer kadim medeniyetlerin tarihlerini değil, kendi tarihinizi de görecek, kendi geçmişinizin de izini sürebileceksiniz. Bu topraklarda, ortak medeniyetimizin eşsiz eserleriyle, ne muhteşem bir ortak tarihe ve ne muhteşem bir ortak medeniyete sahip olduğumuzu eminim ki daha iyi anlayacaksınız.”

2023 hedefi 50 milyon turist, 50 milyar dolar gelir

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Teşkilatı tarafından Bursa’nın ’2013 Ana Turizm Destinasyon Merkezi’ seçilmesinin sevindirici olduğunu belirtti. Günay, şunları söyledi:

”2002’de ülkemize gelen yabancı ziyaretçi sayısı 13 milyon iken 2011 sonunda bu rakam 31.4 milyona ulaşmıştır. 2002’de Türkiye 12 milyar dolar gelir elde ederken geçen yıl bu rakam 23 milyar dolara ulaşmıştır. Bu rakamların ışığında Türkiye 2023 hedefini 50 milyon turist ve 50 milyar dolar turizm geliri olarak ortaya koymuştur.”

Arap Birliği Turizm Teşkilatı Başkanı Dr. Bandar Fahad El-Fehaid ise Bursa’da böylesine önemli bir buluşmada bulunmaktan dolayı büyük mutluluk yaşadığını belirtti. “Bursa bizi buluşturdu” diyen Fehaid, “Biz bunun başarılması için her türlü desteği vermeye hazırız” dedi.

2011’de Türkiye’ye gelen Arap turist sayısında yüzde 80 artış olduğunu dile getiren El-Fehaid, Arap ülkelerinin de yılda ortalama 35 milyon turist ağırladığını kaydetti.

Dünyanın en zengin 24. ismi Bursa’daydı

Bursa’daki buluşmaya Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, KKTC Başbakanı İrsen Küçük ile aralarında Suudi Arabistan Kralı’nın kardeşi Prens Alwaleed Bin Talal Bin Abdülaziz Al Saud’un da bulunduğu 12 ülke bakanının yanı sıra, Türk ve Arap işadamları katıldı.
Prens Alwaleed, 20.5 milyar dolarlık servetiyle dünyannın en zengin 24. ismi. Kingdom Holding’in patronu olan Alwaleed, dünyanın en uzun binasını inşa etmeye hazırlanıyor.

2-B YASASINDAKİ İLGİNÇ AYRINTILAR

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

Meclis Genel Kurulu'nda geçen hafta kabul edilen 2-B yasasında, hak sahiplerinin bilmesi gereken ilginç ayrıntılar saklı.

Vatan'ın haberine göre Meclis Genel Kurulu geçen hafta içinde orman özelliğini yitirmiş 2-B arazileriyle ilgili yasa tasarısını kabul etti. Tasarıda hak sahiplerine doğrudan satılacak olan taşınmazların satış bedelinin rayiç bedelin yüzde 70’i olması öngörüldü.

2-B arazisinin satış bedelini peşin ödeyenlere ise yüzde 20 indirim uygulanacak. Hak sahipleri, belediye ve mücavir alanlarda 3 yıla yayılan 6 eşit taksitle, bunların dışındaki alanlarda da 4 yıla yayılan 8 eşit taksitle ödeme yapabilecek.

Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nden aldığımız bilgilere göre, rayiç bedeller kısa bir süre önce belirlenerek tamamlandı. Yasa Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanırsa, Milli Emlak Genel Müdürlüğü bir takvim ile rayiç bedel rakamlarını kamuoyuna açıklayacak.

Hak sahibi olan ancak rayiç bedel üzerinden hesaplanacak arazi bedelini ödeyemeyenler ise hak sahipliğinden mahrum kalacak. Arazileri satın alamayan bu kişilerin 2-B’li arazileri için 3.kişilere yönelik ihale açılacak. Hak sahibi olmadan ihale yöntemi ile 2-B’li arazileri satın alacak kişiler ise rayiç bedelde yapılan yüzde 30 indirimden faydalanamayacak.

İstanbul Beykoz’da, Çavuşbaşı ve Karlıtepe bölgelerinde bulunan 2-B’li arazi sahipleri ise düzenlemeden mutlu değil. Rayiç bedelin yüksek olacağını ve arazilerini satın alamayacaklarını söyleyen hak sahipleri, yasanın geri çekilmesini ve rayiç bedel yerine emlak değerinin geçerli olmasını istedi.

Memurlar alıcı kılığında geldi

İstanbul’da en fazla 2-B arazisinin ve gayrimenkulünün olduğu Beykoz Çavuşbaşı Fatih Mahallesi Muhtarı Recep Baltacı, Milli emlak memurlarının alıcı kılığında bölgeyi gezdiğini ve rayiç bedelleri belirlediğini söyledi. 2-B arazilerinin emlak değerinden değil rayiç bedel üzerinden satılmasının büyük sıkıntı yaratacağını söyleyen Baltacı, büyük bölüm vatandaşın bu bedelleri ödeyemeyeceğini iddia etti. Baltacı, “Mahallemizde 800 parsel yani 800 2-B’li arsa sahibi var. Daha önce arazilerin emlak değerleri üzerinden satılacağı söyleniyordu. Öyle olsaydı arsaların metrekaresi 15-20 TL arasında değişecekti. Ancak inanılmaz bir şekilde bizleri hayal kırıklığına uğratan bir yasa çıktı. Rayiç bedel üzerinden satın alabileceğimiz belirtiliyor. Örneğin benim arsam, aldığım duyumlara göre, metrekaresi 750 TL yapıyor. Bu son derece yüksek bir rakam. 500 metrekarelik arsam var ve 375 bin TL yapıyor yeni durumda. Bu parayı 10 yıl taksite de bölseler asla ödeyemem. Bu mahallenin yüzde 80’i maaşlı bir işte, çoğu da asgari ücretle çalışıyor. Onlar da ödeyemez. Bu fiyatları alıcı kılığında gelen Milli Emlak memurları belirledi. Arsaların fiyatlarını sormuşlar. Vatandaş da şu an metrekaresi 100 TL olan arsa için tapusu çıkarsa 500 TL olur deyince rayiç bedelleri yüksek tutmuşlar“ diye konuştu.

'Rayiç bedelden ödemeyiz'

Mahallede 2-B arazisini işgal eden vatandaşlar da çıkan yasanın getirdiği şartlardan çok mutlu görünmüyor.

Fatih Mahallesi sakini memur olarak görev yapan 45 yaşındaki İhsan Koca, “500 metrekarelik bir arsam var. Memur maaşıyla asla rayiç bedel üzerinden ödeme yapamam. Çavuşbaşı’nda kendi arsasında oturanların çoğu da ödeyemez. Umarız yasa bu haliyle kabul edilmez” dedi.

Fatih Mahallesi sakini Serdal Çelik de, “İki dönüm 2-B’li arazim var. İki kardeş ortağız. Kardeşim bu parayı asla ödeyemeyeceğini söylüyor. Bu nedenle aramıza kara kedi girdi. Bu yasa bu haliyle kardeşimle aramı açtı” diye konuştu. Karlıtepe Gümüşsuyu Mahallesi sakini işçi olarak çalışan 28 yaşındaki Salim Ata ise “Karlıtepe’de Gümüşsuyu mahallesi’nde 200 metrekarelik bir arsa üzerinde gecekondumuz var. Açıkçası kabul edilen yasa oldukça fazla şaşırttı bizi. O parayı ödeme şansımız yok. Asgari ücretle çalışan biriyim. Bizi düşünmeleri gerekirdi” şeklinde konuştu.

Karlıtepe Gümüşsuyu Mahallesi sakini emekli memur Dursun Ali Okuyan da 2-B’li arazide oturanların yüzde 5’inin bile alım yapamayacağını iddia etti. Okuyan, “Gece yarısı çıkan yasa hepimizi isyan ettirdi. Gümüşsuyu Mahallesi’nde 7 bin 2-B’li arsa sahibi var. Bu kişilerden yüzde 5’i bile arsalarını satın alamazlar. Şu anki haliyle arsaları metrekaresi 100 ile 500 TL arasında değişiyor. Benim 200 metrekarelik bir yerim var. 100 bin TL yapıyor. Memur maaşıyla nasıl ödeyebilirim ki?” dedi.

2-B ile ilgili bilinmesi gereken ayrıntıların özetleri

1- Hak sahipleri, 2-B arazilerine Maliye’nin belirlediği rayiç bedelin yüzde 70’ini ödemeleri halinde tapusunu alabilecek.

2- Arazilerini satın alamayanların 2-B’li arazileri ihale yöntemi ile üçüncü kişilere satılacak.

3- Parası olup peşin ödeme yapmak isteyenler rayiç bedelin yüzde 50’sini ödeyecek.

4- Ödemeler 3 yıla yayılan 6 eşit taksitle ödenebilecek.

5- Ancak 3. kişiler indirimden yararlanmayacak, yani rayiç bedelin yüzde 100’ünü ödeyecek.

KOMŞULARIN DERDİ İHRACATIMIZI FRENLEDİ!

HABERİ OKUMAK İÇİN SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ...

Suriye'deki çatışmalar, İran'a yönelik uluslararası yaptırımlar ve Irak'taki siyasi istikrarsızlığın Türkiye'nin ihracatını frenlediği öne sürüldü.

Avrasya Sanayici ve İşadamları Derneği (ASİAD) Genel Başkanı Ömer Faruk Başaran ''Sıfır sorun bitmedi komşularda sorun çıktı. Komşular gerildi, ihracat hız kesti'' dedi.Başaran, Suriye, ve eksenli yaşanan gerginlikleri değerlendirdiği yazılı açıklamada Suriye'deki çatışmalar, İran'a yönelik uluslararası yaptırımlar ve Irak'taki siyasi istikrarsızlığın Türkiye'nin ihracatını frenlediğini kaydetti.

Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın (DTM) açıkladığı 2012 yılı Ocak-Şubat dönemi ihracat verilerine işaret eden Başaran ''Türkiye'nin Asya grubundaki ülkelere ihracatındaki artış hızı yarı yarıya azaldı. 2011 yılının aynı döneminde bu ülkelere ihracat artış hızı yüzde 27,8 iken, bu yıl yüzde 14,1 olarak gerçekleşti. Bu rakamlar, bölgedeki gerginliklerin Türkiye'nin ticaretine ne denli olumsuz yansıdığını en iyi şekilde özetliyor. Komşu ülkelerle sıfır sorun bitmedi, komşularda sorun çıktı. Komşular gerildi, ihracat hız kesti'' ifadesini kullandı.

Asya grubu ülkeler içerisinde yer alan Yakın ve Ortadoğu ülkeleri verilerine bakıldığında durumun daha net bir şekilde ortaya çıktığını belirten Başaran, diğer Asya ülkelerine yapılan ihracatın artış hızı yüzde 6,6'dan yüzde 16,3'e çıkarken, Yakın ve Ortadoğu ülkelerine yapılan ihracatın artış hızının yüzde 21,2'den yüzde 13,4'e düştüğünü dile getirdi.

Başaran açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

''Bu da demek oluyor ki küresel krizde ülkenin dış ticareti açısından can simidi olan alternatif pazarımız Yakın ve Ortadoğu ülkelerinde süreç aleyhimize işliyor. Alternatif pazar kozumuzu kaybediyoruz. Gerginlikler ihracat artış hızımızı frenliyor. Suriye'ye ihracat ilk iki aylık dönemde 213 milyon dolardan 131 milyon dolara düştü. İran'a uygulanan yaptırımlar nedeniyle de bu ülkeye ihracatımızın Ocak - Şubat döneminde 634 milyon dolardan 461 milyon dolara geriledi. Karayolu nakliyesinde yaşanan sorunlar nedeniyle de Birleşik Arap Emerlikleri, Bahreyn gibi ülkelere ihracat da ya azaldı ya da artış hızı düştü.

Tüm olumsuzluklara rağmen ihracatın sorunlu bölgelerde bile artıyor olması sevindirici. Verilere baktığımızda, Asya ülkelerine yapılan ihracat 2011 yılının ilk iki ayında 5 milyar 452 milyon dolar iken, 2012'nin aynı döneminde 6 milyar 220 milyon dolara çıkmış. Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracatın yüzde 0,3 azaldığı bir dönemde sınırlı da olsa bu artış çok değerli. Bu başarıda deyim yerindeyse, 'kelle koltukta' çalışan ihracatçılarımızın rolü büyük.''

''Komşu ülkelerin kendi içlerinde sorunlu olmaya başladı''

Türkiye'nin ''Komşularla Sıfır Sorun'' politikasının faydalarını geçen yıllarda bariz bir şekilde gördüğünü aktaran Başaran, aslında hükümetin bu politikasında bir değişiklik olmadığını belirtti.

Başaran, Türkiye'ye komşu ülkelerin kendi içlerinde sorunlu olmaya başladığını ve Türkiye'nin bu ülkelerin biran önce istikrara kavuşması için yoğun bir çaba sarf ettiğini bildirdi.

DTM verilerine göre Afrika ülkelerine ihracatın 2012'nin ilk iki ayında, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 51'lik artış olduğuna dikkati çeken Başaran bu artışı, ''Kuzey Afrika ülkelerinde bu oran yüzde 58'e çıktı. Demek ki Arap Baharı sonrasında suların durulmaya başlaması en çok Türkiye'ye yaracak. Aynı dönemde Amerika kıtasına yapılan ihracat da yüzde 51,8 arttı. Avrupa Birliği ve Ortadoğu'da zayıflayan ihracatı, Afrika ve Amerika pazarları dengelemeye başladı'' şeklinde değerlendirdi.

Günün Önemli Haberleri