81 ilin katılıyla gerçekleşen AK Parti 3. Olağanüstü Kongresi
beklenin üstünde bir katılım ve verimle Ankara Arena'da
gerçekleşti.
Salon dolu olduğu kadar dışarıda da insanların oturacağı,
bekleyebileceği tüm alan doluydu.
Sabahın saat 04:00'da değişik illerden gelen binlerce AK Parti
gönülleri bir araya gelmiş; tekbir, salavat, sloganlarla bir buçuk
saat kadar gösterine yerde durmak durumunda kaldılar. Bu süre az
sıkıntılı geçti, çünkü bu alanda ihtiyaç temini için yer elverişli
değildi, sabah namazını kılma sıkıntısı yaşandı.
Bu arada Konya’dan gelen bir ekibin, koro halinde
dillendirdikleri bir şey dikkatimi çekti;
Şu ayeti orjinali ve mealiyle birlikte
okuyorlardı;
“Muhakkak ki benim namazım, yaşantı tarzım, hayatım ve
ölümün alemlerin rabbi Allah içindir”
Onları dilerken duygusal bir hal yaşadım ve bunu köşemde
değerlendireceğimi söyledim. Adını bilmemekle birlikte o narin
gencin fotoğrafını paylaşıyorum.
Bariyerler açıldıktan sonra yarım saatlik bir zaman diliminde
salona ulaşıldı, salonda yer aldıktan sonra o çekilen sıkıntının
yorgunluğu nispeten üzerimizden kalkmış gibiydi.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın katılımıyla misafir ve ev
sahiplerini tamamlandı; Teşkilat başkanı Mustafa Ataş'ın kongrenin
akışını sunmak için yaptığı kısa konuşmasıyla salonda divan heyeti
kuruldu; heyet başkanlığına Hayati Yazıcı ve diğer üyeler oy
birliği ile seçildi.
Hayati Yazıcı kısa bir konuşma yaptı. Başbakan ve
Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra MKYK listesi okunup onaylandı.
Bir iki isim dışında umut vadeden bu kurul inşallah geleceğin
Türkiye’sine damgasını vuracak umudunu taşıyanlardanım. Şayet
hakkını vermeyen veremeyen olursa bir yazar, bir düşünce insanı
olarak afişe etmek boynumuzun borcudur, diye düşünüyorum.
Başbakan'ın daha çok teşekkür içerikli olan konuşmasına
müteakip, Cumhurbaşkanının konuşmasında altını çizilecek ifadeler
olduğu kanaatindeyim.
OHAL’ın devam edeceği zorunluluğunun yanı sıra, çözüm sürecinde
yanlış yapanları anması da manidar oldu.
Ah şu iki konuda toplumsal bir huzur adına bir yol yöntem
bulabilseydik ne olurdu değil mi?
Bu iki mesele,
*Toplumu ayrıştırıyor,
*Fitne fesat çıkarmaya vesile oluyor,
*Her kesimden insanımızın gereksiz meselelerle vakit öldürmesine
sebep oluyor,
*Birçok insanımız bu sürecin mağduru oluyor,
*Toplumda dargınlıkların, tramvayların, mutsuzluğun oluşmasına
neden oluyor.
Başka bir dert eklemeye gerek var mı acaba bir bu tür
sıkıntılarla boğuştukça düşman perde arkasında kıs kıs gülüyor,
bazı ahmak ya da dahili düşmanlar da alkış çalıyor.
Buna soruna topluda karşılık bulacak düzeyde yeni yeni
kriterleri getirilmesini istiyorum.
Her şeyden önce Bank Asya hesabı, Sendika üyeliği, Dernek
üyeliği, çocuklarını FETÖ’nün okullarına göndermek durumunda
kalanlar, hatta pasif bylockcuların dahi bir an evvel görevine
dönmeleri için hızlı bir çalışmanın yapılmasını bekliyorum.
“FETÖ’nun ticaret ve ihanet takımı ile ne kadar mücadele
ediliyorsa o adaletin işidir, beni aşar.”
Kürt meselesinde de şimdiye kadar yapılan çalışmaların ışığında
yasal ve anayasal düzeyde çözümü bekliyorum.
Artık eğitim, ekonomi, üretim vb.konularına fasıl açalım, zaman
ayıralım değil mi?
Hayırlı olması dileğiyle.