Onlara: «Yeryüzünde bozgunculuk
yapmayın!» denildiği zaman: «Biz ancak düzelticileriz»
derler.
İyi bilin ki, onlar ortalığı
bozanların ta kendileridir, fakat
anlamazlar.
(Bakara-11/12)
İnsan, izini kâinatın üzerine kazıyabilmek için dini, siyasi,
teknolojik ve sosyal alanlarda kendini kaybetmiş bir şekilde olanca
hırsıyla sistemler ve araçlar üretti.
Bu çaba uğrunda tek boyutlu düşünmeye başlayan insan gittikçe
dünyevileşerek Rabbinin üstün iradesini kendince hiçe sayarak
kendisini “hüküm koyucu” olarak tayin etti.
Tanrının rolünü sahiplenme niyetindeki insan yaratılışın
doğallığını bozdu ve bu bizi önü alınamaz küresel krizlerin içine
sürükledi.
Tanrılıktan kendine güç devşiren insan tüm yetkiyi eline
aldığını ilan etti ve kendince “her şeyin ölçüsü” oldu.
Daha sonraları, kavmiyetçilik, milliyetçilik ve ulus devlet gibi
mitler üreterek insanı insanın kurdu haline getirdi.
Global krizin sonucunda bağımlı, silik, kimliksiz, pasif
bireyler ortaya çıktığında egemen güçlerin önünde hiçbir engel
kalmamış oldu.
Kibirle yoğrulmuş düzen karşısında bireyin şahsiyetli ve kendi
kimliğiyle var olmasının pek mümkünâtı kalmamıştı.
Bu formata bürünmüş beyinler; Tanrılık rolüne talip
olmuş bu odaklar, cemaat, insan hakları, modernizm, himmet ve
hizmet adına silahlarını üzerimize doğrultmakta bir an olsun
tereddüt etmez hale geldi.
Bunun sonucunda kendi dinamikleriyle harekete geçmesinin
önü her seferinde engellenen toplum imansız ve bilinçsiz
bireylerden oluştu.
Biz, şimdi gözlerimizi uzaklara bakmaktan alıkoyup, insana,
kültüre, kendine yabancılaşan insanın çevresini saran bu tecrit
çemberini kırarak bireye kendiliğini, şahsiyetini,
kimliğini geri kazandırmanın yolunu aramalıyız.
Zira insanı insanlıktan çıkartan şey fıtratına aykırı
davranmasıdır!
Fıtratı bozulandan her türlü vahşet beklenebilir!
Hakikate bizi ulaştıracak yol mevcut olan yol değil; bize
kimliğimizi, insaniyetimizi, şahsiyetimizi vadeden yoldur.
Bizler, Müslümanlar olarak politik mühendisliklerin
yapıldığı bir coğrafyada yaşıyoruz.
Üzerimizde çizilen planlar, krokiler bizi tarihin
nesnesi haline getiriyor.
Bu planları bozmanın, tarihin öznesi haline gelmenin zamanı
gelmedi mi?
İçler acısı halimiz yüzünden geceleri gözümüze uyku girmemesi
gerekir.
Rahatsız olmazsak, halimize ağlayamazsak tefekkür de edemeyiz,
kendi konforlarımızda bize sunulan dünyevi imkânlarla
hayatımızı ikame edip bu dünyadan geçip gideriz.
Zaten bizden istenen de bu değil mi?
Egemenlerin çizdiği alanlarda zevki sefa sürmek;
kardeşlerimiz ölüyor, insanlık kan ağlıyor umurumuzda
mı?
Dünyaya ve Ortadoğu’ya baktığınızda durumun daha beter olduğunu
görebilirsiniz.
Ne diyordu şair “İnsanlar hangi dünyaya kulak
kesilmişse öbürüne sağır.”
İşte ahvalimiz budur!
twitter.com/msbeser
facebook.com/msbeser