Bu günlerde medya da ve sosyal medya da sürekli 15 Temmuz
kalkışmasının ikinci ayağı konuşuluyor.
Siyasi, diplomatik ya da istihbarat açısından herhangi bir
diyeceğim yok elbet.
Lakin meselenin ülkem adına gençler üzerinden bakılması
gerektiğini düşünüyorum.
Zira asıl kalkışma zihinlerde yer buluyor!
1920’lerden beri zihinlere işlenen ideolojinin uzantıları,
gençliğimizi kuşatmış durumda.
Sol cenahın ve sahil kentlerinin çoğunluğunda var olan; kadim
kültürümüzün değer ve dokusuna uzak, inanç noktasında zayıflamış,
Anadolu geleneğinden kopuk bir ideolojik yapının varlığı söz
konusu.
Kalplerimize kadar sirayet etmiş, sistemli çalışan yapı; sosyal
medyasıyla, sinemasıyla, modasıyla, dizisiyle, teknolojisiyle
albenili bir hayat oluşturdu.
Heva ve heves uğruna, ahlâkî kuralların olmadığı bir
hayat her zaman daha caziptir.
Cazip hayat; dava sahibi olması gereken gençlerimizin hayat
tarzlarını değiştirmektedir.
Ahlâkî anlamda yozlaşmalar, bozulmalar başlamış durumda.
Bu durum gelecek neslimiz, çocuklarımız, torunlarımız için
endişe vericidir.
Ahlâkî dejenerasyona sebep yapılar; yıllardır bu millete bu
milletin hocasına, siyasetçisine, örfüne, medeniyet ve geçmişine
öfke ve nefretle yaklaştılar.
Gençlerimizin büyük bir kısmı ise lüks mekânlarda vatan
kurtarmakta, rahatlık ortamında gününü gün etmekteler.
Fikri donanım eksikliğinin farkına varamayan gençliğimiz,
hamasetle yaşamlarına devam ederek bu yapılara bilmeyerek de olsa
hizmet etmiş oluyorlar.
Camiamızın milyonlarca genci başıboş şekilde enerjilerini telef
etmekteler.
Telef olan birikimler, gençlik enerjisi, zaman…
Cazibe merkezine döndürülen abartılı süslenme, kocaman topuzlar,
daracık elbiseler şeklinde amacından saptırılmış, anlamsız, içi boş
tesettür...
Bu süreçte playboy kimliğine bürünen Müslüman genç erkekler…
Gençliğimiz kafası boş, cebi dolu ve amaçsız şekilde,
ideolojik arzunun hayal etmiş olduğu, kontrol edilebilir ılımlı
İslam modelini yansıtıyor.
Annesi mütedeyyin ama kızının altında tayt, başında kocaman
topuz her yanı ortada…
Babası davayı görmüş ama oğlunun aklı fikri, boş bir damacana
sesinden öte gürültü çıkarmayan, haytalık peşinde…
Mü’min vakarından, izzetinden, görüntüsünden,
yaşayışından esame yok!
Dava sahibi olmaktan çok uzak, tarz sahibi olmaya çalışan bir
nesil…
Modayı, ikoncanları ilah edinmiş bir nesil dolaşıyor
aramızda!.
İki kuşak arasındaki bu derin uçurum nasıl, ne ara oluştu?
Bizim gençlerimiz bunlar...
Dünden bugüne yansıyan kayıp yılların bundan sonraki gelecekte
kaybedilmemesi gerekiyor.
Gençlik yanarsa gelecek yanar!
Bir an önce STK’lar, dernekler, vakıflar ve devlet eliyle bu
prensiplerin, hayat bulmasını sağlamalıyız.
Olası bir sallantıda genç nesil ne davasını hatırlar ne
de dinini!
Şunu unutmayalım; evet gençlerimiz tankların önüne
korkusuzca siper oldu ama artık haramların ve nefsin önüne de siper
olması gerekiyor.
Durumumuzu ve gidişatımızı değerlendirmek için asırlar öncesine
gidip kendimize örnekler bulmamıza gerek yok.
Gençlerimiz ulaşamadığımız her gün bizden daha da
uzaklaşacak.
Mü’min tavrının örnekliğini sadece dedelerimiz de görmeyi
istemiyorsak, bu ahlâkî çözülmeye elimizle, dilimizle, kalbimizle
müdahale etmek durumundayız.
Eğer uyanmazsak tankın ezemediğini nefisler ezip geçecek
vesselam…