Susurluk tanıkları tek tek öldü
Abone olBeşi de Susurluk olayları hakkında bilgi sahibiydi. Biri Çatlı’nın ortağı, diğeri MİT görevlisiydi. Biri hakim, biri vekil, biri telekulakçıydı.. Tek tek ve peşpeşe öld
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlisi Ertuğrul Berkman,
Başbakanlık Hukuk Müşaviri Hakim Akman Akyürek, Gaziantep
Milletvekili Bedri İncetahtacı, Telekulak davalarının kilit sanığı
Cengiz Çelik ve MHP'li işadamı Efraim Barut... Son yedi yıl içinde
trafik kazaları ile hayatlarını kaybeden bu beş kişinin ortak bir
özellikleri daha vardı. Beşi de, 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta
meydana gelen trafik kazasından sonra başlayan süreçte isimleriyle
ön plana çıktı. MİT görevlisi Ertuğrul Berkman, Meclis Susurluk
Komisyonu üyesi Fikri Sağlar'a bilgi ve belge desteğinde
bulunmaktaydı. Berkman'ın otomobili, 29 Ağustos 1997 günü
Bozöyük-Eskişehir yolunda 40 metre sürüklendikten sonra Çimento
Fabrikası bahçesindeki ağaçlara çarparak durabildi. 66 yaşındaki
Berkman ile birlikte eşi Gülseren Berkman da hayatını kaybetti,
kızları Aylin Berkman yaralandı. Hakim Akman Akyürek, Meclis'te
kurulan hayali ihracat olayları ve faili meçhulleri araştırma
komisyonlarından sonra Susurluk Komisyonu'nda da raportör olarak
görev almıştı. Komisyon adına pek çok bilgi ve belgeyi takip eden,
bu bilgi ve belgelerin gelip toplandığı kişiydi. 8 Aralık 1997
tarihinde, gece yarısı İstanbul Maslak'ta otomobiliyle bir kamyonun
altına girdi. Akyürek'in otomobili, kamyonun kasası ile ters
istikametteydi. Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör
İrfan Yavaşlıol, otomobilin solda olması ve çarpışmanın soldan
meydana gelmesinin eşyanın tabiatına aykırı olduğunu
belirtmekteydi. Bu durum, yağmurlu havada trafikte seyreden
Akyürek'in üçüncü bir araç tarafından sıkıştırıldığı tezini
güçlendirmekteydi. Sırlara ilgi duyan milletvekili Gaziantep
Milletvekili Bedri İncetahtacı, Meclis Susurluk Komisyonu
sözcüsüydü. Bir dergide yazı yazdığı köşeye "Sırrın Çözümü" adını
vermiş olması, onun "sırlara" olan ilgisini göstermekteydi. 21
Kasım 1999 sabahı Almanya'nın Köln kentine gitmek üzere Meclis
lojmanlarındaki evinden çıkıp otomobiliyle Esenboğa Havalimanı'na
doğru yola çıktı. Yağmur sebebiyle ıslanmış yolda, önce orta
refüjdeki ağaçlara, ardından da aydınlatma direğine çarpan 39
yaşındaki İncetahtacı olay yerinde öldü. O gün Finlandiya
Cumhurbaşkanı Ankara'ya geleceğinden, İncetahtacı'nın otomobili
hemen yol üzerinden kaldırıldı ve Akyurt Jandarma Karakolu'nun
önüne çekildi. Akyurt Savcısının, İncetahtacı'nın otomobilini
görmesine izin vermediği Susurluk Komisyonu Başkanı Mehmet
Elkatmış'a göre kaza "kuşku verici" idi. Elkatmış, hemen koruma
talebinde bulundu. Kendisini, çevresine "özel harpçi" ve "MİT'çi"
olarak tanıtan 34 yaşındaki Cengiz Çelik, Ankara'da ETG isimli bir
elektronik ve güvenlik şirketi ile bir "dedektiflik" bürosunun
sahibiydi. Emniyet ve MİT'e elektronik cihazlar satıyor ve takip
bürosuyla izleme, dinleme faaliyetleri yapıyordu. Kısa bir süre
içinde Ankara ve İstanbul'daki pek çok telekulak olayının aktörü
haline geldi. Ankara'daki davanın sanıklarından biri de Korkut
Eken'di. Sibel Can'ın eski kocası Hakan Ural’ı, Murat Karayalçın’ı,
aralarında savcıların da bulunduğu daha birçok kişiyi dinlemeye,
izlemeye alan ekip Cengiz Çelik ve arkadaşlarıydı. Cengiz Çelik
davalar sürecinde ABD'ye kaçtı. Abilerimizin canı yanmasın diye...
Türkiye'ye gelişi öncesinde konuştuğu Hürriyet muhabiri Doğan
Uluç'a, "Bazı abilerimizin canı yanmasın diye, bugüne kadar sesimi
çıkarmadım. Telekulak ile ilgili her şeyi kayıt bantlarına
okuyorum. Altı bant doldurdum, dahası da var. MİT ve emniyetten
Osman Ak, Nuri Gündeş, Hamdi Tuna, Cevdet Saral gibi çok sevdiğim
kişiler var, fazla konuşamıyorum" dedi. Olayların iç yüzünü altı
ses kasetine doldurduğunu açıklayan Çelik, gıyabi tutukluluğu af
kanunu gereği kalkınca Türkiye'ye döndü. Ve 1 Temmuz Pazar günü
saat 03.00'de, beş arkadaşıyla Muğla'dan doğum yeri Dalaman'a
giderken şarampole yuvarlandı. Arabadaki beş kişi yaralanırken,
hastaneye kaldırılan Cengiz Çelik dört gün sonra öldü. Efraim
Barut, Abdullah Çatlı'nın ortağıydı. GSC tekstil şirketini birlikte
kurmuşlardı. Vefat eden Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) eski Genel
Başkan Yardımcısı ve Çorum eski Milletvekili Mehmet Irmak'ın
Ankara'daki cenaze törenine katılmak üzere MHP İstanbul İl Başkan
Yardımcısı İbrahim Uçar'la birlikte 29 Mayıs 2003 tarihinde sabah
erkenden Ankara'ya hareket ettiler. Gebze yakınlarına doğru, içinde
bulundukları Mercedes'in önüne bir kamyondan çuval düştü. Devrilen
arabada Barut ve Uçar vefat etti. Her yıl yüzlerce trafik kazasının
meydana geldiği ve binlerce insanın öldüğü Türkiye'de, bu beş olaya
da birer "nizami" trafik kazası deyip geçmek mümkün. Ancak bu beş
isimden özellikle Akman Akyürek ve Cengiz Çelik'in geçirdikleri
kazaların zamanlaması oldukça düşündürücü. Çünkü, arabasında çıkan
çok sayıda belgenin de gösterdiği gibi Akyürek, Susurluk
Komisyonu'nda sıradan bir raportör gibi çalışmamıştı ve değişik
ilişkilere sahipti. Cengiz Çelik ise, yarı resmi birçok telekulak
olayının kilit ismiydi. Üstelik, ABD'den Türkiye'ye gelişi
öncesinde, "Konuşursam yakarım" demişti ve Türkiye'ye geldikten
kısa bir süre sonra trafik kazasında ölmüştü. Raportörün ilişkileri
"Akman Akyürek'in Susurluk Komisyonu raportörlüğü görevinden
ayrıldıktan sonra Güney Afrika, İspanya gibi birçok ülkede bazı
araştırmalar yapmak üzere görevlendirildiği iddia edilmektedir. Bu
iddia doğru ise Akyürek'e bu görevler hangi kurum veya kurumlar
tarafından verilmiştir? Bu araştırma ve incelemeler hangi konuları
ihtiva etmektedir? Anılan araştırma ve incelemelere hangi
nedenlerle gerek duyulmuştur ve araştırma sonuçları nelerdir,
araştırmaların maliyeti ne kadardır ve hangi kurum tarafından
karşılanmıştır? Akyürek'in devlet görevlisi sıfatıyla özellikle
görev yaptığı komisyon çalışmaları ve özel araştırmaları sonucu
oluşturduğu söylenen kişisel arşivinin korunması ve elde ettiği
bilgi ve belgelerin ilgili kurumlarca değerlendirilmesi için
herhangi bir işlem yapılmış ve kaybolmaması için gerekli önlemler
alınmış mıdır?" Bu sorular, Cumhuriyet Halk Partisi İçel
Milletvekili olarak Susurluk Komisyonu'nda görev alan Fikri Sağlar
tarafından Başbakan Mesut Yılmaz'ın cevaplandırması için Meclis'e
verdiği soru önergesinde yer aldı. Soru önergesini Akyürek'in
ölümünden birkaç gün sonra veren Sağlar, aynı önergede MİT
görevlisi Ertuğrul Berkman'ın ölümü hakkında ise şu soruları ortaya
attı: "29 Ağustos 1997'de bir trafik kazasında vefat eden emekli
MİT görevlisi Ertuğrul Berkman'ın ölüm haberinin basında yer
almaması doğrultusunda bazı basın kuruluşlarının uyarıldığı iddia
edilmektedir. Bu iddia doğru mudur? Doğru ise bunun gerekçeleri
nelerdir? Berkman'ın geçirdiği trafik kazasının teknik sonuçları
nelerdir? Olayla ilgili bir araştırma yapılmış mıdır? Geniş bir
arşive sahip olduğu söylenen Berkman'a ait özel arşiv ve notlarına
MİT tarafından el konulduğu iddia edilmektedir. Bu iddia doğru
mudur?" MİT yönetimine göre Fikri Sağlar'ın Berkman'la ilgili bu
iddiası ağır ve dayanaksız bir suçlamaydı. Çünkü, Berkman'ın ölümü
MİT'te derin üzüntü meydana getirmişti ve kazaya herhangi bir
şekilde ambargo konulması ne gerekliydi ne de mümkündü. Berkman
olayı, Fikri Sağlar ile MİT yönetimi arasındaki bir tartışma olarak
kaldı. MİT, Sağlar hakkında suç duyurusunda bulundu ve Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı Sağlar hakkında fezleke hazırladı. Akman
Akyürek MİT ajanı mıydı? Biz yeniden Akman Akyürek olayına ve
Akyürek'in ilişkilerine dönelim. Resmi görevi "Başbakanlık Hukuk
Müşaviri" olan Akyürek, Ankara'daki çalışmalarını, önceleri Güniz
Sokak’ta, sonra Çankaya'da tuttuğu özel bürosunda yapmaktaydı.
Raportör olarak görev aldığı Meclis Susurluk Komisyonu'nun
araştırmalarına başlamasından kısa bir süre sonra Akyürek'e, "MİT
ajanı" suçlaması yapıldı. Bunun üzerine Akyürek 13 Mart 1997'de
görevinden istifa etti. Ancak istifasından sonra da araştırmalarını
sürdürdü. Nitekim ölümünden kısa bir süre önce ABD ve İngiltere'ye
yaptığı gezi başbakanlığın bilgisi dışındaydı. Görev aldığı Meclis
komisyonlarındaki önemli belgelerin birer örneğini özel arşivine
alan Akyürek'in ölümünden iki gün sonra Çankaya'daki bürosu baskına
uğradı ve bilgisayarı müdahaleye maruz kaldı. Kullandığı iki cep
telefonundan biri, Abdullah Çatlı'nın kimliğini kullandığı Mehmet
Özbay'ın avukatı Mehmet Deniz adına kayıtlıydı. Emniyet'in
soruşturmasına göre Akyürek, Çatlı'nın ortaklarından Turgay Maraşlı
ve Haluk Kırcı ile de görüşüyordu. İskenderun'da toprağa verilen
Akyürek'in cenazesinde "Ya Allah, Bismillah, Allahuekber"
sloganları atılması ve bozkurt işareti yapılması onun arkadaş
çevresini göstermekteydi. Arabadan çıkan belgeler Başkomiser Zeynel
Çolaklı ile dört polisin imzasını taşıyan tutanağa göre Akyürek'in
otomobilinden çıkan dosyalar, belgeler, yüksek miktardaki para ve
banka dekontları şaşırtıcıydı. Önce Susurluk olaylarını yakından
ilgilendiren arabadaki belgelere bakalım. İstanbul 4 nolu Devlet
Güvenlik Mahkemesi'nden alınmış olan biri 114 sayfalık, diğeri 88
sayfalık belgeler, Yüksekovalı uyuşturucu kaçakçısı Hurşit Han'ın
dosyasıydı. Hurşit Han, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın, "Hurşit
büyük adam, sorgulanırsa pek çok olay çözülür" dediği bir kişiydi.
Lucky-S ve Kısmetim-1 gemilerine yapılan büyük uyuşturucu
operasyonları hakkında Avukat Ekrem Marakoğlu'na sorular sorup
bilgi aldığı bilinen Akyürek'in arabasından, içerisinde uyuşturucu
madde ticareti ile ilgili kararların bulunduğu Resmi Gazete'nin
fotokopisinin çıkması da anlamlıydı. Ayrıca öldürülen kumarhaneci
Ömer Lütfi Topal'a ait ifade tutanağı, bazı DGM ve Yargıtay
kararları da arabadaydı. Siyah renkli deri çantasındaki dokuz teyp
kasetinin içinde neler olduğu ise bugüne kadar açığa çıkmadı. Akman
Akyürek iki adet cep telefonu taşıdığı gibi, ayrıca üçüncü bir cep
telefonu kartı da vardı. Cüzdanından çıkan kontörlü telefon
kartları, bazı konuşmalarını bu üç cep telefonundan yapmadığını
göstermekteydi. Arabadaki Emlak Bankası'na ait kasa tanıtım kartı,
onun önemli bazı evrakları bankadaki kasada sakladığını
göstermekteydi. Ankara ve İstanbul'da üzerine kayıtlı çıkan daire
ve arsalar, cüzdanından çıkan biri Citibank'tan olmak üzere çok
sayıda kredi kartı ve arabadaki hepsi ünlü markalara ait giyim
eşyaları, onun yaşam tarzını ve harcama limitlerini göstermekteydi.
Üzerinden şunlar çıkmıştı: 14 bin 200 dolar, 1510 mark, adına 43
bin mark alacak kaydedilmiş Alternatifbank dekontu, 4 milyar 55
milyon 700 bin lira tutarlı 18 Eylül 1997 tarihli dekont, 8 Eylül
1997 tarihli repo satış formu, hamiline kesilmiş 350 milyon liralık
çek, 15 Kasım 1997 tarihli 1,5 milyarlık senet. Bunlarla birlikte,
Fethiye Körfezi, Fethiye Limanı, Ölü Deniz civarını gösteren harita
ve fotokopisi ile bir arazinin görüntülerini içeren video kaset de
arabadan çıktı. Sıradışı bir Telekulak kahramanı Cengiz Çelik'in
macerası, 1997'de Ankara'da eski milletvekili Haluk Müftüler'in
oğlu Faik Müftüler ile kurduğu güvenlik şirketi ve eski polis Murat
Peker ile kurduğu "dedektiflik" bürosu ile başlıyor. Sibel Can’ın
eski kocası Hakan Ural ve babası Selçuk Ural'ın telefon
konuşmalarını kaydedip televizyonlara veren Telekulak çetesi, 1999
mayısında yakalanınca sanıklar, "Cengiz Çelik bize MİT kimliği
gösterdi, devlet işidir diye dinlemeleri onun isteğiyle yaptık"
dediklerinde gözler Çelik'e çevrildi. Çelik 1998'den beri bu
işlerin içindeydi. Sadece özel hizmet vermemiş, devlete yönelik de
dinleme ve mankenli şantaj faaliyetleri yapmıştı. Ankara'da bir
milletvekili ve bir belediye başkanının davalarına bakan Cumhuriyet
Savcısı Hüseyin Yalçın'a, check-up yapmaya giden hemşire rolündeki
manken Eda Pulan'ı gönderen Çelik'in hedefi savcıyı tuzağa düşürüp
gizli kameraya kaydetmekti. Savcı ile Pulan'ın buluşmaları için ev
de kiralayan Çelik, Savcı'nın buluşmaları evde yapmaması üzerine
gizli kaydı yapamadı. Manken kız sorgusunda, "Beni Korkut Eken ile
Cengiz Çelik döverek, zorla Cumhuriyet Savcısı'nı ayarlama işine
soktular" diyor. Savcılık iddianamesinde de, "Korkut Eken, Pulan'ı,
bu iş için zorlayıp tehdit etti" deniyor. Çelik ve arkadaşları
hakkındaki savcılık iddianamesinde, "Bazı kişilerin telefonlarını
illegal yoldan dinlediler, bu şahısların peşine çete üyesi
bayanları takarak beraberliklerini kameraya alma çalışmaları
yaptılar. İllegal takiplerle büyük kazançlar sağlamaya çalıştılar"
denmesi gizli kamerayla şantaj girişiminin Savcı Yalçın ile sınırlı
olmadığını gösteriyor. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dava
duruşmalarında çok ilginç bir gelişme daha yaşandı. Milletvekili Ö.
H. ile eşi N. Y arasında ilişki olduğu söylenen Diş Hekimi A. Y.,
davada tanık olarak ifade verirken çarpıcı bir iddiayı ortaya attı.
Bir gün bürosuna gelen Cengiz Çelik'in kurum kimliği ile kendisini
"MİT görevlisi" olarak tanıttığını belirten A. Y., Çelik'in
"Milletvekili Ö. H. hakkında ileri geri konuşma, o MİT'e çalışıyor"
dediğini öne sürüyor. Cengiz Çelik, af kanunu sebebiyle hakkındaki
gıyabi tutuklama kararı kalkınca, kaçtığı ABD'den Türkiye'ye döndü.
Ancak, 1 Temmuz 2001 gece yarısı memleketi Muğla'da meydana gelen o
esrarengiz kazada sırlarıyla birlikte öldü. Ankara ve İstanbul'daki
bütün o dinleme ve takip faaliyetlerini kimler adına yapıyordu,
yarı resmi bir örgütlenmenin görünen yüzü müydü, bütün o olayların
göbeğinde neden Ö. H. isimli milletvekili vardı, bu milletvekilinin
Korkut Eken ve dosyada ismi geçen belediye başkanı ile ilişkileri
neydi? Aynı soruları öteki dört esrarengiz kaza için de sıralamak
mümkün. Otobanda seyreden Efraim Barut'un otomobilinin önüne
birdenbire o çuval nasıl düştü? Gece yarısı Akman Akyürek'i
İstanbul'da sıkıştıran esrarengiz araba neyin nesiydi? Susurluk
Komisyonu'nun, "kapıyı araladığını" belirten ve "Susurluk anlayışı
iktidara gelebilmek ve iktidarı korumak için; terör, darbe, kara
para aklama ve kullanma, tefecilik, kumarhaneler, mafya ve benzeri
unsurları kullanmaktadır. Türkiye'de, bundan sonra hiçbir şeyin
Susurluk öncesindeki gibi olmayacağına inanıyorum" diyen Bedri
İncetahtacı'nın ölümü ile acaba Komisyon Başkanı Mehmet Elkatmış'a
gözdağı mı verildi? Acaba MİT gövrevlisi Ertuğrul Berkman, Fikri
Sağlar'a o bilgi ve belgeleri temin eden kişi olmasıyla hedef
haline mi gelmişti? İşte size beş Susurluk tanığının esrarengiz
ölüm hikayeleri... Haber: Faruk Mercan Kaynak: Aksiyon Dergisi