Süleyman Soylu'nun bilinmeyenleri rahat bırakılırsa...

Abone ol

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kimdir sorusunun yanıtını bugün herkes biliyor. Ancak Süleyman Soylu'nun bilinmeyenleri günün portresinde. Gazeteciler.com Yakup Murat'ın kaleminden Süleyman Soylu.

‘BENİM İÇİN UMRE’YE GİDİP DUA EDER MİSİN SÜLEYMAN?’

Hafta sonu bir arkadaş grubumuzla birlikteydik.
Çevremdekilerin hemen hepsi Ak Parti ve bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalifi…
İşte o “Müzmin Muhalif”lerden biri:
İçişleri bakanlığını Mehmet Ağar yönetiyormuş” dedi; alay eden bir ses tonuyla...
“İçişleri Bakanlığında mı görevlisiniz?” diye sordum gülümseyerek…
*
Meğer…
Bir ay kadar önce Can Ataklı yazmış…
Mehmet Ağar sık sık İçişleri Bakanlığı'na gidiyormuş…
İçişleri Bakanı Soylu da, Ağar’ın karşısında ceketinin düğmelerini ilikliyormuş…
Ve…
Konuşurken sürekli “efendim” diye hitap ediyormuş Ağar’a…
“Can Ataklı da orada mıymış bütün bunlar olurken?”…
Sorunun benden gelmesini bekliyor gibiydi…
Herhalde benim arkadaşlarımdan biri ona, hem Ağar’ın hem de Soylu’nun değer verdiğim dostlarım olduklarını söylemişti…
Ve…
Amacının, iki dostum üzerinden beni tartışmanın içine çekmek olabileceği geçti o an aklımdan.

*
“Can Ataklı da birilerinden duymuş olmalı ki o da miş, mış falan diye yazmış” diye cevap verirken biraz mahcup olmuş gibiydi…
O zaman anladım ki muhabbet olsun diye söylemişti…

AMA DAYANAMADIM…

Can Ataklı aktarmalı “Dedikodu” yapan arkadaş ile samimiyetim yoktu…

Bu arada karım da kazağımın eteklerinden çekiştirerek “tartışmaya girme” demek istiyordu…
Ama dayanamadım…
Ortaya konuştum…

SAYGILI, KİBİRSİZ, MÜTEVAZI…

Ya arkadaş, şunu anlayamıyorum…
Çok genç ve başarılı bir İçişleri Bakanımız var…
Adam iğneli fıçının üzerinde oturarak görev yapmayı kabul etti…
Günde 2 saat yatağında, onar dakika kadar da yol aralarında makam aracında uyuyor…
Yani, bütün bir gün, bizlerin güvenliği için çalışıyor..
Bunun böyle olduğunu da en iyi bilenlerden biriyim…
Ve fakat…
Destek olacaklarına…
Moral vereceklerine…
Aksine…
Moralini bozmak…
Canını sıkmak…
Ve hatta…
İtibarsızlaştırmak için akla hayale gelmez şeyler yazıyor vicdansızlar…
Yahu…
Kendisinden önce hem adalet ve hem de İçişleri bakanlığı yapmış…
Ve yine kendisinden önce…
DYP genel başkanlığı koltuğunda bir genel seçim geçirmiş bir büyüğünün karşısında deyin ki ceket düğmelerini ilikledi Soylu…
Deyin ki hitap ederken “efendim” dedi…
Yahu ne kadar güzel ya işte…
Saygılı, kibirsiz, mütevazı bir içişleri bakanımız var diye sevinmemiz gerekmez mi?..
Evet arkadaş…
Süleyman Soylu asla kibir yapmaz…
Kibir yapmaz ama…
Kendisine tevdi edilen bir görevi de başkasının emrine vermeyecek kadar özgüven ve sorumluluk sahibidir…

MADEM BİR ŞEY SÖYLEDİN..

En az 10 kişiydik o anda…
Ve herkes beni dinliyordu…
Az önce Can Ataklı’nın köşesinde okuduklarını ortaya söyleyen arkadaş ayağa kalktı…
Eliyle karısına “kalk” der gibi bir işaret yaptı…
“Tartışmak için söylemedim” dedi…
Diğer arkadaşlardan biri seslendi:
“Ya, madem bir şey söyledin o halde otur da dinle”…
Ben de:
“El bombasının pimini çekip ortaya attınız, her ikisi de benim çok değer verdiğim dostlarım… Ve siz bilhassa genç İçişleri Bakanı’nı küçümser bir ifadeyle söylediniz Can Ataklı’nın yazdıklarını” diye sitem ettim…
Diğer arkadaşlar da ısrar edince arkadaş gitmekten vazgeçti…

*
Ve arkadaşlara:
“Sıkılmaz, tahammül ederseniz size kısaca anlatmaya çalışayım Süleyman Soylu’yu” dedim…
Hiç kimseden itiraz gelmeyince…
Tanıdığım kadarıyla anlattım genç İçişleri bakanımızı…
Elbette orada söylediklerimi teybe almadım…
Ama…
Anlattıklarımın özü, az sonra okuyacaklarınızdır…

TÜRKİYE’NİN EN GENÇ İLÇE BAŞKANI…

Onlara önce, Süleyman Soylu’nun zarafetinden söz ettim ve şöyle dedim:

“Zarif olması gereken, zarafete saygı göstermesi gereken solcularımız nedense Süleyman Soylu’nun zarafetini zafiyetiymiş gibi anlatmışlar”…

*

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan çok önce babası Hasan Soylu’yu tanıyordum…
Bakan Soylu’yu ise 20 yıl kadar önce tanıdım…

*
Baba Soylu nasıl bağlı idiyse demokratik laik hukuk devleti ilkelerine…
Oğul Soylu da en az babası kadar bağlıdır demokratik laik hukuk devleti ilkelerine…
*
Baba Soylu için siyasi partiler nasıl ki demokrasimizin vazgeçilmez kurumları ise…
Oğul Soylu için de siyasi partiler demokrasimizin vazgeçilmez kurumlarıdır…
*
Baba Soylu için nasıl ki siyasette “düşman” yok, “rakip” var idi ise…
Oğul Soylu için de siyasette “düşman” yok, “rakip” vardır…
*
Baba Soylu için nasıl ki siyasi rakiplerle sadece; siyasal, toplumsal ve hukuk ahlâkı dâhilinde yarışılırsa…
Oğlu Soylu için de siyasi rakiplerle sadece; siyasal, toplumsal ve hukuk ahlâkı dâhilinde yarışmalıdır…
*
Süleyman Soylu, Türkiye’nin en genç ilçe başkanı (Hem de iktidar partisinde) olma özelliğini halen elinde bulunduran bir siyasetçidir.
*
Ancak ben onu DYP İl Başkanlığı döneminde daha yakından tanıdım…
Ve gördüm ki…
Demokrasiye…
Laik sisteme…
Hukukun üstünlüğü ilkesine…
İnsan haklarına…
Ve cumhuriyetin temel yapısına olan bağlılığı çok güçlü bir genç siyasetçi…
*
Soylu’nun anayasamızın temel ilkelerine olan bağlılığı lise yıllarına dayanır…
Kendilerine “aydın” sıfatını yakıştıran…
Ama…
Cehaletin karanlık dehlizlerinde kaybolduklarını göremeyen “Sözde aydın”larla mücadele etmeye başladığında, henüz lise öğrencisiydi Süleyman Soylu…

*
Konuşmamın burasında erkeklerin hepsi seslerini yükseltti…
İtiraz etti…
Aydınlara hakaret etmemeliymişim…
Onlar da kendi ölçülerine göre aydın sınıfındanmışlar…

“BIRAKIN DA DİNLEYELİM”…

Duymazdan gelip devam ettim…
Amaçları tartışmayı rayından çıkarmaktı…
Süleyman Soylu için söylediklerim, onların duymak istedikleri değildi…
Ben ise, hiç tanımadıkları, başarılı ve risk almaktan korkmayan genç bir bakanı tanıtmakta kararlıydım…
Kadınlar ağız birliği etmişçesine:
“Bırakın da dinleyelim” deyince sustular…
Devam ettim…

*
Süleyman Soylu, İslâm’ı ilkokul yıllarından itibaren öğrenmişti…
Ve…
Delikanlılığa ilk adım attığı yıllarda ise, demokratik laik cumhuriyetin vazgeçilmezliğini de yazmıştı beynine ve kalbine…

*
Dinimizin laik sisteme karşı olmadığı gibi aksine, desteklediğini…
Ama…
Laik sistemin de dine ve hele dindarlığa asla kapalı olmadığını biliyordu…
Demokratlığına olan özgüveni de işte bu “soylu” özgürlük anlayışından kaynaklanıyordu…

*
Demokratik, laik, sosyal hukuk devletini korumak için verdiği mücadelenin aynısını:
Hangi dinden ve mezhepten olurlarsa olsunlar…
Hatta isterlerse herhangi bir dine mensup olmasalar da…
Her insanın dilediği gibi inanma…
Her insanın dilediği gibi ibadet etme…
Her insanın dilediği gibi yaşama…
Her insanın dilediği gibi giyinme…
Her insanın dilediği gibi düşünme…
Her insanın dilediği işi yapabilme…
Hak ve özgürlüğünü…
Her hal ve şart altında savunmaya ve korumaya ant içmişti…

ÇÜNKÜ ‘ATATÜRKÇÜ’ DEĞİL…

Tartışmayı başlatan Can Ataklı okuru:
“Ne yani?” diye girdi araya alaylı bir ses tonuyla. “Hani neredeyse ‘Atatürkçü’ bile diyeceksiniz”…
“Hayır demeyeceğim çünkü ‘Atatürkçü’ değil…”
Ben öyle söyleyince “Normal” diye mırıldandılar çoğu…
“Yahu Atatürk simit mi ki simitçilik gibi Atatürkçülük olsun… Soylu da Atatürkçü değil çünkü sözde aydınlar gibi Atatürk alıp Atatürk satmıyor… Atatürk’e saygı ve sevgi duyuyor… Ve bunu ben söylüyorsam inanacaksınız arkadaşlar”…
Ve hemen yine Soylu hakkında onu gerçekten tanıyabilmeleri için başka bir konuya geçtim…

“BENİM İÇİN UMRE’YE GİDİP DUA EDER MİSİN SÜLEYMAN?”

Rahmetli Şakir Süter siyaset yazardı…
Dilinin kemiği de yoktu…
Övgüden daha çok eleştirirdi siyasetçileri…
Süleyman Soylu’yu da çok eleştirmiştir…
Ama biliyor musunuz?..
Şakir kanser teşhisiyle hastaneye yattığında…
Kozyatağındaki bir özel hastanede sabah erkenden ve akşam iş dönüşü her gün aksatmayan tek bir ziyaretçisi vardı: Süleyman Soylu…
Şakir merhum bir gün:
“Benim için Umre’ye gidip dua eder misin Süleyman?” dedi…
Ve…
Soylu Umre’de Şakir ağabeyi için dua ederken, Süter sonsuz yolculuğuna çıkıyordu…

HASAN SOYLU’DAN ÖYLE ÖĞRENMİŞTİ…

Hâsılı arkadaşlar…
Sizin hiç tanımadığınız…
Ya da müzmin ve acımasız muhaliflerinin yalan dolan ve kötü niyetli yazılarından tanıdığınız Süleyman Soylu, insanları makam ve mevkileriyle değil; kişilikleriyle değerlendirir…

*
Evet…
DP içinde (Daha önceleri DYP) Mehmet Ağar’a muhalefet ettiği doğruydu…
Ama…
Bu bir düşmanlık değil demokratik bir yarışma nedeniyleydi…
Babası Hasan Soylu’dan öyle öğrenmişti çünkü…

BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ?..

Demek istemem o ki…
Süleyman Soylu; rahat bırakılırsa göreceksiniz ki terörün üstesinden gelecektir…
Bu arada…
Deneyim sahibi, devlet adabı görmüş büyüklerine tabii ki danışacaktır…
Danışmalıdır da…
Ama…
Bilenlere danışmak, kararı ve yönetimi onlara bırakmak demek değildir…
Soylu; bilgisine, deneyimine inandığı herkese danışır…
Ancak…
Son kararı kendisi verir…
Dünyada isim yapmış, iz bırakmış bütün başarılı insanlarda olduğu gibi o da mükemmel bir sezgi gücüne sahiptir…
Ve…
O yüksek sezgi gücü sayesinde, alternatifler içinde en doğrunun hangisi olduğuna karar verirken özgüveni en yüksek seviyededir…

*

Bilmem anlatabildim mi?..

Günün Önemli Haberleri