Geçtiğimiz günlerde İngiliz Financial Times’a konuşan STRATEJİK
DERİNLİK kitabının yazarı sayın Davutoğlu, FETÖ’cü Enes Kanter gibi
ülkesini dışarıya şikayet etti.
Enes Kanter demişken;
Kahraman Türk halkının engellediği aşağılık ve çirkin darbe
girişiminden üç yıl sonra anılar hala taze. Bu alçakça girişim
gelecek yıllarda da herkesin aklında olmaya devam edecek.
O gece ve sabah erken saatlerde yüzlerce masum insan
teröristlerin kurbanı oldu ve üç bine yakın kişi yaralandı.
Türkiye'nin terörle mücadele gündeminin en karmaşık unsuru
kuşkusuz Gülen Terör Örgütü’dür.
Gizli bir kült olarak kurulan FETÖ'nün devleti baştan sona ele
geçirmeye yönelik bir yapı olduğunu biliyoruz.
Askere ve polise sızmayı önceleyen örgüt, üyeleri üzerinde
totaliter kontrol ve seferberlik hegemonyasını kurdu.
Eğitim ve sivil topluma uzun süre hizmet etmiş gibi davranma
kabiliyeti, birçok insana ulaşmasını sağlamıştır.
FETÖ’nün iç halkaları bir istihbarat ve terörist grup gibi
çalışırken dış halkaları olumlu bir kamu imajı yaratmaya
çalıştı.
FETÖ, hedeflerine ulaşmak için kurulup yönetilen yeni nesil bir
terörist gruptur.
FETÖ, devletin silahlarını millete karşı yöneltmesi ve ordunun
içerisine sızarak kendi örgüt elemanlarını büyütmesi, yerli ve
yabancı akademik literatürünü değiştirdi.
Dünyada kurduğu eğitim ağını ekonomik çıkarlar, lobicilik ve
istihbarat faaliyetleri için kullandı.
Her ne kadar FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından
Türkiye'nin mücadelesi nedeniyle ülkedeki kapasitesini önemli
ölçüde kaybetse de, Türkiye karşıtı lobi organizasyonu yaklaşık 160
ülkede, özellikle Batı başkentlerinde aktif durumda.
FETÖ ayrıca, Washington’daki ABD Kongresi’nde Türkiye’ye karşı
propaganda yapan ve Körfez ülkelerinin gizli operasyonları için
personel sağlayabilecek ve diğer terör örgütleriyle işbirliği
yapabilen unsurlara ve iyi eğitimli elemanlara sahiptir.
Küresel yönü nedeniyle, FETÖ ile mücadelenin uzun vadeli ve çok
boyutlu olması gerekmektedir.
Önümüzdeki on yıl boyunca sürecek olan bu mücadelenin merkezi
bir yapı içinde yürütülmesi esastır.
Dahası, FETÖ'ye karşı mücadeleyi sadece güvenlik kurumlarının
görevi olarak görmek yetersiz bir yaklaşımdır.
En büyük eksikliklerden biri akademik çalışmalar alanındadır. 15
Temmuz'da yapılan panel tartışmaları ile bu sorun çözülemez.
FETÖ’yle mücadelede bilgi tek bir havuzda toplanmalı, mücadeleyi
koordine edecek bir merkez ve uzman kolluk kuvvetleri kurulmalı ve
bir kontrol mekanizması geliştirilmelidir.
Son Osmanlı.
Davutoğlu ülkenin önemli siyasi karakterlerinden biriydi. O
dönem sergilediği kişiliği ve akademik yönü ile bir çok siyasi
arasından sıyrılmış, Türkiye gibi siyasetin zor olduğu bir ülkede
dış işlerine daha sonra başbakanlığa kadar yükseldi.
Yine kendi başbakanlığı döneminde yaşanan bir takım ağır
olumsuzluklardan sonra istifa etmek zorunda kalan Davutoğlu, bir
süre sessizliğe gömüldü...
Başbakanlık yaptığı günleri unutamamış...
Lakin son bir kaç zamandır akademik çalışmalarını bir kenara
bırakmış olmalı ki, siyasi bir figür olarak tekrar Türkiye’nin
gündeminde.
Zaman zaman verdiği demeçlerle ya da yazılı metinlerle adeta bir
siyasi kurtarıcı rolüne soyunmuş vaziyette. Siyasi bir parti kurup
kurmayacağı belli olmayan sayın Davutoğlu’da diğerleri gibi eski
çalışma arkadaşlarının partisini bölmeye hazır pusuya yatmış bir
vaziyette...
Zira, uzun zamandır hırsına yenik düştüğünü gözler önüne seren
Davutoğlu’nun son davranışı tam bir hayal kırıklığı.
İngiliz Financial Times’a konuşan Davutoğlu, son tahlilde adeta
bir bedende iki ruh taşıyan bir kişilik sergiliyor.
Biri geçmişte milli olduğunu iddia eden bir başbakan ve
“Stratejik Derinlik” kitabının yazarı büyük Osmanlıcı, diğeri ise
sayın Kılıçdaroğlu ve Enes Kanter gibi ülkesini dış ülkelere
şikayet eden bir karakter. Acaba hangisi gerçek Davutoğlu?
Sonuçta, Allah hiç birimizi Abdülhamid’in torunuyum deyipte
ülkesini ve devletini ingilizlere şikayet edenlerden
eylemesin....