Spor yazarına kına gönderdiler
Abone olZarfta, bir torba kına, kınaya iliştirilmiş bir de ilginç not vardı: "Takımı küme düşürdün.. Al bu kınayı, bir yerine yak"
Toroğlu, başından geçen olayı gazeteci arkadaşı Savaş Ay'a
anlattı, Ay'da aynen köşesine taşıdı: Erman Hoca'ya bombalı mektup!
ERMAN Hoca'yla buluştuk geçen gece. Beyoğlu'nun ünlü Nevizade
Sokağı'na gidip epey bir hoş vakitler geçirdik takım halinde.
Malum; vakit ilerledikçe dillerin bağı çözülüyor Biraz şarkı, biraz
kahkaha, biraz geyikleme-çeşitleme derken muhabbet de firar ediyor.
Kehanet mi gerek?.. İşte tam bu dediğim hallere bürünmüşken ortak
arkadaşımız Dilaver sordu Toroğlu'na; "Hocam aşağı yukarı ne
dediysen çıktı sezon sonunda. Mutlu musun kehanetlerin tuttuğu
için?" Erman Abi soruyu duyunca hince ve cince güldü. Dedi ki;
"Kehanet değil Dilo can. Ona görünen köy derler. Eh köy görününce
de ne Erman gerekir ne kılavuz ne Nostradamus!.." İç bakalım hoca
iç!.. Bu lafına gülüşümüz yarıda kaldı, çünkü tam o sırada boylu
boslu bir delikanlı bitiverdi Erman Hoca'nın sırt üstünde. Biraz da
küstah tavırlarla hocayı hafiften itikleyip bir de kart bıraktı
masaya. Baktık ki düşen takımlardan birinin taraftar kartı. Sonra
da kinayeli biçimde lafını koydu o genç; "İç bakalım hocam iç.
Takımımızı düşürdün, muradına erdin. Şimdi iç, keyf et!.." Nereden
geliyor? Eh birader eni sonu Erman Hoca bu. Çevre Koruma Vakfı'ndan
değil, sokağın ta böğründen gelen, damarına basılınca acilen
arızaya geçen bir abi malum. Önce dalgayı yandan sıyırtıp ses
etmedi ama delikanlı ipin ucunu kaçırınca şöyle olduğu yerde bir
dönüverdi ağabeyimiz. Dedi ki; "Sevgili kardeş lafı dolandırıp beni
de darlandırma. Tam da söylediğin gibi oldu farz et. Yani takımını
ben hakikaten de ben düşürdüm. Eeee?.." Eyvah ki eyvah!.. Oğlan bu
tepkiyi beklemiyordu sanki ve anında kılık değiştirdi. Şıp diye;
efendi, makmüeddep hallere vasıl oluverdi yanim ya. Sonra da tık
diyemeden çekti gitti. Biz; "Eyvah gece darbelendi. Tadımız
kaçacak, muhabbetimiz bozulacak" diye hayıflanırken, baktık ki
gülüyor Erman Hoca. Şaşırdık tabii. Sorduk: - Ne oldu hoca, niye
gülüyon? Çocuk keyfini kaçırdı sanmıştık. Çok matrak bi şey!.. Hoca
gülmesine acuk daha devam edip, az sonra normale avdet etti. Ve
anlattı: - Yahu arkadaşlar. Bu gelip posta atıp giden genç kardeşe
kızmış filan değilim. Ama onun sözleri aklıma başka bir şey getirdi
ona gülüyorum. Sorduk anlattı o gülünçlü meseleyi de: - Yahu çok
matrak haa! Geçen gün gazetede otururken muhaberat elemanları bir
zarf getirdi. Şöyle kallavi boyda birazcık da ağır okkalı bir sarı
zarf. İçinde bir şey var ama ne? Tam açmaya yeltendim atıldılar
elime. "Aman hocam açma maazallah nedir ne değildir bilinmez!"
Sonra biraz daha yokladım ki öyle sert, şekilli bir şey değil. Çok
da fazla sarsmadan filan üst tarafını kesip açtım. Baktım ki böyle
un gibi ama yeşile çalan bir toz var. "Allah Allah bu ne, biri bize
eroin mi postaladı" derken, çaycı görüp adını koydu; "Hocam kına bu
kına. Ne işin var ki senin kınayla?" Yan masadan dinlediler!..
Sonra fark ettim ki bir de pusula var zarfın içinde. Açtım okudum.
Yine bu giden kardeşin takımından bir taraftar yollamış. Pusulaya
şöyle yazmış; "İstediğin oldu Erman efendi. Artık bunu müsait bir
yerine yakarsın!" İşte o zaman çok güldük gazetede buna. Şimdi
aklıma gelince gülmem tuttu yeniden. Hocanın anlattığına biz de
güldük elbet. Yan masadan can kulağıyla bizi dinleyen bir grup genç
adam ve kadın da hikâyeyi çok sevmiş olacaklar ki onlar da patlattı
kahkahayı...