Bin bir girizgâhın anahtarı olması hasebiyle bismillah diyerek
söze başlayalım;
Ezber bozmaya yönelik taraflara odaklanmış olduğum tespit ve
tahliller neticesinde yazılarımı kaleme almaya çalışıyorum. Sorun
ya da tahlil odaklı yazılarla felaket tellallığı yapmadan,
hayatiyet arz eden cümlelerle buradayım.
Ne siyasetçiyim ne de sosyoloğum. Gençlik dönemindeki sancılar
ile geleceğe idealist adımlar atmaya çalışıyorum sadece.
***
İnsanların algısını arzulamış olduğunuz bir yöne
toplamak için insan denen varlığı iyi tanımanız gerekir.
Hepimizin zihninde günlerin, haftaların, ayların ve dahi
mevsimlerin renkleri vardır.
Öyle zannediyorum ki Aralık ayının renk hayali ya siyah ya da
koyudur. Kışın başlangıcı, yakıt hazırlıkları, sonbahardan çıkış ve
soğuğa, sertliğe geçiş ayı olarak koyu renklidir.
Ve insan fıtratı mevsimlerle ilintilidir. Her ruh dört mevsimi
yaşar ve bilir… Yani demem o ki insan ve mevsimler birbirlerine
değen unsurlardır. Birbirlerinden etkilenirler…
İnsanların algısını arzulamış olduğunuz bir yöne toplamak için
insan denen varlığı iyi tanımanız gerekir. Zihinlerdeki renkleri ve
düşünceleri iyi çözümleyerek sunmuş olduğunuz bilgiyle toplumda bir
hal ve davranış biçimi oluşturursunuz. Sonuçta, toplum üzerinde
istediğiniz nizamı kurmuş olur; neticede bütün ülke hayatını
planladığınız nizama sokarsınız.
Bu tür çalışmalar özellikle gençler üzerinde yapıldı. Çünkü asıl
potansiyel onlarda var. Mevsimin renk değişimlerine en çabuk
kanalize olanlar gençlerdir. (Onları sokağa çıkartmak ve en aktif
rolleri üstlenmelerini sağlamak daha kolaydır.) Algılarıyla
oynadığınız zaman toplumun en aktif damarını ele geçirmiş
olursunuz. Öyle yaptılar ve hali hazırda yapmaya da devam
ediyorlar…
Şimdi; iki sene önceki Aralık darbe girişimi aslında algı
çalışmasının Türkiye halkı üzerinde kurulması planlanan bir nizam
şekliydi. Sadece yeniden düzenleme ile “sanki varmışçasına
inandırılarak var olan marazlardan temizlenmenin” algısı şeklinde
kabul ettirilmeye çalışıldı. Ve bir kısım halk tarafından da bu
şekilde algılandı. Ama benim kanaatimce günümüzde vuku bulan
gelişmelerden yola çıkınca sözüm ona nizam değil, bir tık hatta
birkaç tık ötesinde bir planlama olarak çalışıldı.
Eğer koyu renk algısının darbe ayı olan Aralık’ta girişimler
karşılık bulsaydı, bugün Güneydoğu sınırlarında ve dahi bölge
damarlarında şekillendirilmeye çalışılan yenidünya düzeninde
Türkiye pasif olarak rol almış olacaktı ya da zaten rol bile
alamayacaktı.
Artık Aralık ayı benim zihnimde daha da karanlık.
Maksat mevcut iktidarın sözüm ona yaptığı yanlışları, İslamcı
oluşu hatta ümmetçi oluşu değil bilesiniz. Dik ve omurgalı duruşla
beraber haklı olarak cesur tavır ve davranışlardı.
Koyu rengin büründüğü soğuk havada, darbe istenilen düzende
gerçekleşseydi; hem İslami bir cemaat yok edilmiş olacaktı hem de
mevcut iktidar yok edilecekti. Bu kadar mı sizce?
Aslında tek taşla üç hedef vurulacaktı. Nasıl mı?
İktidar, cemaat ve sınırlarımızda şekillenecek yeni düzende söz
sahibi olamayan pasif bir Türkiye.
Küresel güçlerin zihin algısına yönelik oyunlarının bozulduğunu
günümüzde yaşanan gelişmelerden çok rahat anlayabiliyoruz. Bu
algıya yenik düşenlerde oldu elbette. Cemaat yenik düştü, mevcut
iktidarın nefesi ile vücut bulanlar arasında da ufak tefek
çözülmeler olduysa da Tayyip Bey sayesinde geleceğimiz kurtarılmaya
çalışıldı.
Şu günlerde Amerika ve Batı sömürüsü ekâbirliği ile
sınırlarımızda ve Doğumuzda oynanan trajedik oyun
bozuldu.
Sınırımızda gerçekleşecek olayların planları daha önceden
yapılmıştı ve plan devreye sokulacaktı elbette.
Ama Türkiye’nin siyasi iktidarı keşmekeşlik içinde olmalıydı
plana göre.
Zira sınırımızda hareketlenmeleri kolaylaşacak, hava
sahalarımızda istedikleri uçuşları yapabilecek ve dahi içimize
kadar çok rahat girebileceklerdi.
Küresel güçler dünyayı yeniden şekillendirmeye çalışıyor lakin
unuttukları bir şey var; biz bu coğrafyada söz sahibiyiz!
Unutmamaları gerektiğini de görmüş oldular çok şükür. Siyah soğuğun
ardından beyaz örtü ile ak ve sevimli bir ay geliyor.
Bu ülkenin geçmişinde yaşadığı sıkıntılar sermaye olarak
gelecekte yaşanacak huzurlu günlerin ödenmiş
bedelleridir.
Bunu asla unutmasınlar ve bizde asla unutturmayalım…
Şimdi düşünelim (sopa kimin elinde?)…