Güzel ülkemde nerdeyse son 24 saat içerisinde yaşanan
hadiselerden bazıları şöyle:
YÖRSAN iflasını istedi!
TEMSA üretimi durdurdu!
Cumhurbaşkanı Erdoğan Nobel verilirse almam dedi.
15 Temmuz şehitleri için toplanan 309 milyon liranın
faize yatırıldığı açıklandı!
DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu asgari ücretin 3200 lira
olması gerektiğini söyledi.
Şehir Üniversitesi tartışmaları ile ilgili açıklamaları
sonrasında Ahmet Davutoğlu hakkında suç duyurusunda
bulunuldu!
Doğa Koleji öğretmenleri maaşlarını alamadıkları
gerekçesi ile gösteri yaptı.
TBMM’de AK Partili ile CHP’li
vekiller arasında kavga yaşandı.
KONDA araştırma şirketi Ak Partinin dindar
nesil yetiştirme projesinin çöktüğünü, dindarsızlaşmanın arttığını
söyledi.
...
Yukarıdaki haber başlıklarının her biri ayrı bir yazı
konusu.
Her biri ayrı bir değerlendirmeye tabii tutulup hakkında ciddi
analizler yapılmasını gerektirecek kadar önemli konular.
Belki her bir başlık bir yetkiliyi yerinden edecek kadar öneme
haiz.
Başka bir ülkede olmuş olsa şimdiye kadar onlarca kişi istifa
etmişti.
Ekonomiden sorumlu bakan başta olmak üzere diğer yetkililer acil
tedbirler almış olurdu.
Mahkemeler, savcılar şahıslar ve kurumlar hakkında dava açmış,
soruşturmalara başlamıştı.
Sosyologlar, psikologlar toplumda yaşanan sorunlar üzerinde
çözümler üretmeye başlamıştı.
Başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere bütün eğitim
kurumları yaşanan sorunlar üzerine harekete geçmişti.
Gençlerin dinsizleşmesi haberleri üzerine Diyanet İşleri
Başkanlığı başta olmak üzere vakıf ve cemaatler çalışmalar
başlatmıştı.
İstanbul Sözleşmesi üzerine yıllardır tek kelam etmeyen
ve reaksiyon göstermeyen yöneticiler bittabi dinsizleşmenin
neticesinde de duyarsız kalacaklardır.
Açlık sınırının altındaki asgari ücret talebinin yetersiz olduğu
kabul edilip gerekli tedbirler ivedilikle alınmış olurdu.
Ama heyhaaaat...
Yukarıdaki her biri birbirinden vahim haberler hakkında
maalesef hiçbir gelişme yaşanmadı.
Ne bir istifa eden oldu.
Ne bir eğitim hakkında açıklama yapan oldu.
Ne ekonomik gelişmeler üzerine değerlendirmeler yapıldı.
Ne de gençliğin vahim durumu hakkında tedbirler alan birileri
çıktı.
Adeta ölüm uykusuna yatmışız gibi sessiz ve
tepkisiziz.
Adeta ülkenin geleceği elden gidiyor ama görmezlikten
geliyoruz.
Yer yerinden oynaması gerekirken, biz de “tıss” yok.
En tepedekinden en alttakine kadar duyarsızız.
Herkes topu birbirine atmakla meşgul.
Anne babalar öğretmenlerden, öğretmenler anne babalardan medet
umuyor.
Toplum devletten, devlet toplumdan bekliyor.
Sanki bir karadeliğin çekim alanına kapılmışçasına
gelecek olan kaçınılmaz sonu bekliyoruz.
Tokat üstüne tokat yiyoruz ama hala kendimize gelemiyoruz.
Bütün bunlar Azrail’in gelmeden önce verdiği haberlere
benziyor.
Hani vardır ya bir hikâye...
Rivayet odur ki bir fani, ölüm meleği Azrail’den canını
almaya gelmeden önce haber vermesini ister. “Tamam” der
Azrail.
Aradan yıllar geçer.
Bir gün Azrail çat-kapı çıkagelip “Ruhunu
teslim almaya geldim” der.
Afallayan fani geçmişteki anlaşmasını hatırlatıp
“Hani bana önceden haber verecektin, vermeden
geldin…” der.
Azrail'in cevabı manidardır: “Simsiyah olan
saçların-sakalların ağardı, bembeyaz oldu, bu benim habercimdi.
Ağrımayan-dimdik belin ağırdı, büküldü, bu benim habercimdi.
Ellerin-parmakların büzüştü, bu benim habercimdi. Dün koşa koşa
giderken nefesin kesilmezdi, bugün yürürken tık nefes oluyorsun, bu
benim habercimdi. Bu kadar haber saldım, lakin sen fark edemedin,
ne yapsın Azrail!”
Son yıllarda yaşanan bütün emareler toplum olarak büyük bir
çöküşe doğru gittiğimizi haber veriyor.
Ama biz anlamamakta ısrarcıyız.
Sanırım anladığımızda iş işten geçmiş olacak...
Rabbim bizlere akıl, fikir, izan, feraset nasip etsin...
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser