İnsanlığın bu dünyadaki serüveni iki temel çelişkiyi
içinde barındırır. Birisi kişisel biyolojik çelişkidir diğeri de
toplumsaldır.
Biyolojik ihtiyaçlarımızı kusursuz bir şekilde tatmin
etmek için çabalar dururuz. Öyle bir su içelim ki bir daha susuzluk
hissetmeyelim. Öyle bir yemek yiyelim ki bir daha açlık aklımıza
gelmesin…
Kusursuz bir toplumsal sistem arayışımız da en kadim
özlemlerimizden bir tanesidir. Dikensiz bir gül bahçesi olsun
isteriz. Arılar ve karıncalar gibi bir düzen kurmak en büyük
hayalimizdir.
Herhangi bir yaptırıma, cezaya ve özel mükafata
ihtiyaç duymadan herkesin kendi işini eksiksiz yerine getirmesini
bekleriz. Bunu gerçekleştirecek bir sistem arayışımız bizim
sosyolojik arayışımızın bir yansımasıdır.
Bu iki ezeli çelişki ve iki büyük arayış da bize ilk
atamız olan Hz. Adem>’den miras kalmıştır. Hz. Adem,
Cennetten ayrı düşmenin hasreti ile yanıp tutuşuyordu.
İnsanlığı yükselten ve, geliştiren esas konu da
budur. Bu paradokstur.
Bu paradoksu anlamaya çalışan her din, ideoloji ve
siyasi hareket dünya siyasi tarihinde kendine bir yer edinmiş,
edinir.
Ancak her şeyin belli ve bilinir bir cevabının
olduğunu iddia eden ideolojiler hiçbir varlık gösteremezler ve
göstermemişlerdir şimdiye kadar.
Her bir ideoloji için burada ayrı ayrı bir analiz
yapacak değilim, son zamanlarda ülkemizde kimi çevrelerin mevcut
iktidara karşı sol bir blok üzerinden bir direnme mevzisi
oluşabileceğini umutla dile getirdiklerine şahit olmaktayız.
Oysaki ben hiç umutlu değilim. Özellikle de Kürt
faşizmi ile gayri meşru bir ilişki içinde olan bir solun bu
coğrafyadaki insanların sorunlarına çözüm üretebileceğine ihtimal
vermem. Bunu söz konusu ideolojinin aktörleri üzerinden
söylediğimde düşünülmesin. Aksine ben solun epistemolojisinin bu
işe elverişli olmadığını düşünüyorum.
Sol ideoloji esasında yukarda bahsettiğim her iki
çelişkiye işaret ederek arz-ı endam etti dünyada. Kökü çok
derinlerde olmakla beraber esas görünürlüğü ondokuzuncu
yüzyıldır.
Sol ideolojinin vaat ettiği eşit ve özgürlükçü düzen
içeren bir sistemin tesis edilmesi bir ideal olarak var olmanın
ötesinde çeşitli biçimlerde denendi ve uygulanmaya çalışıldı.
Sonuç ne oldu?
İnsanlığın hangi sorunu için yüreklere su serpen bir
çözüm üretildi?
Hem dünyada hem de ülkemizde sol ideolojinin
özgürlüklerden anladığı nedir?
Sol ideoloji insanlık tarihine nasıl bir katma değer
sundu bugüne kadar?
Sosyoloji ve siyaset ile az buçuk ilgilenen herkes
bilir ki bu ideolojinin neşv-ü nema bulduğu her yerde baskı, zulüm
ve gözyaşı asla dinmemiştir. Bizim ülkede de öyle olmuştur. Sol
ideolojiye dayandığını iddia eden ulusalcı Kemalizm tüm ülkeye, PKK
da Kürtlere zulmetmekten öteye geçen bir katkıda bulunmamıştır ve
bulunmayacak da.