İZMİR’DEKİ TERÖR SALDIRISINI
LANETLİYOR, İKİ ŞEHİDİMİZE ALLAH’TAN RAHMET, YAKINLARINA
SABIR, YARALILARA ACİL ŞİFA DİLİYORUZ….
HAFTANIN
AÇIKLAMASI: “Türkiye’de kimsenin hayat biçimi sistematik
bir tehdit altında değildir. Buna asla müsaade etmeyiz. 79 milyon
vatandaşımızın tamamının Cumhurbaşkanı olarak herkesin hakkını,
hukukunu, özgürlük alanını korumak benim görevimdir. Biliyorum ki,
dünyadaki ve ülkemizdeki herkesin aynı hayat biçimine sahip olma
mecburiyeti yoktur. Bununla birlikte, hayat biçimlerine saygı
anlayışı tek yönlü değildir, karşılıklıdır. Ezan okunmasına
tahammül edemeyenlerin, müezzinin üzerine yürümesi ne kadar
yanlışsa, namaz kılmayana karşı zor kullanılması da aynı derecede
yanlıştır. Türkiye bir hukuk devletidir. Ülkemizde, hesap sormayı
yaptırıma dönüştürebilecek tek merci de hukuktur, devletin ilgili
kurumlarıdır. Kimsenin sokağa çıkıp da, bu işi kendi başına yapma
hakkı ve selahiyeti yoktur.” (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan/04.01.2017)
GÜNCEL/GÜVENLİK:
Başbakan Yardımcısı Sn. Numan Kurtulmuş, Reina saldırısı ve
siyasilere suikast iddialarıyla ilgili konuştu. ''Reina saldırısı
gizli serviş işi gibi duruyor' diyen Kurtulmuş, 'Çok ciddi
istihbaratlar geliyor. Suikastlar olabilir' dedi. Büyük Birlik
Partisi (BBP) Genel Başkanı Sn. Mustafa Destici, "Kandil'deki
üst düzey PKK elebaşlarının her birinin bir kantona gönderilerek,
50 bin kişilik bir militan grubu yetiştirme hazırlığı içinde
oldukları söyleniyor. Doğrudan gelen bir bilgi olarak söylüyorum,
yoruma dayalı bir şey değil. Suriye'de her kantonda 10 bin militan
yetiştiriliyor. Bugüne kadar sahip olmadıkları ağır silahlarla
donatılmışlar." dedi. İş mi yani bu, sorumluluk sahibi
olan kişilerin yapacağı açıklamalar mı?
2011’de, Dışişleri Bakanı
olan Sn. A.Davutoğlu, "Artık bölünür müyüm korkusu, Sevr
paranoyası ile defansif alanlara çekilmiş bir Türkiye yok. Dünyanın
her yerinde diplomasi yapan, gücünü her yerde gösteren bir Türkiye
var, Türk başbakanı gittiğinde bütün Libya'nın, Mısır'ın, Tunus'un
ayağa kalktığı bir Türkiye var. Kalplere konuşan bir Türkiye
var." diyordu. Ama, tatlı rüyalara dalıp gerçekleri
göremeyince/görmek istemeyince 5 yıl sonra duvara çarptık… O
nedenle, biz, bu tür açıklamaların TV kanallarından alenen
yapılmasını doğru bulmuyoruz. Bunlar; gizli tutulmalı, önlemler
alınmalı, teröristler takip edilmeli, yolları tıkanmalı,
yakalandığı yerde gereken yapılmalıdır. Bu açıklamalar,
insanlardaki; huzursuzluğu, korkuyu, paniği, güvensizliği
artırıyor; birliği engelliyor…İnsanların yapacağı bir şey
yok!...İşi yapacak olan; istihbaratımız ve güvenlik güçlerimiz…
Siyasilerimize; açıklamalara ve ifadelere lütfen biraz daha dikkat
diyoruz..
Gelelim
konumuza….
Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu
(AK Partili üyeler), 11. Cumhurbaşkanı Sn.Abdullah Gül'e 27 soru
göndermişti. Sn.Gül'den Darbe Komisyonu'na yanıt geldi ve basında
yer aldı... Biz, özetleyerek, önemli gördüklerimizi
veriyoruz:
“……Gerek siyaset
öncesi gerek siyaset-devlet hayatımda bu yapıyla veya lideri olan
şahısla bir ilişkim olmadığı cihetle haklarında ne şahsi
tecrübeye ne de kayda değer bir bilgiye sahip değilim……”
“….Öte yandan, devletin
sivil-asker güvenlik ve istihbarat birimleri tarafından
"Fetullah Gülen Yapılanması" başlıklı bir rapor şahsıma
sunulmadığı gibi o dönem Gülen Cemaati olarak anılan veya
bugünkü adıyla FETÖ/PDY hakkında kapsamlı bir rapor
iletilmesi veya sunum yapılması talebi de söz konusu
olmamıştır. Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı görevlerim
sırasında veya Cumhurbaşkanı olarak Milli Güvenlik Kurulu
Başkanlığı'nı üstlendiğim dönemde de Komisyonunuzca sorulduğu
şekilde "sivil veya asker üyeler tarafından 'Fethullah' ön
adıyla başlayan illegal bir yapıya dair herhangi bir husus
(takibat, soruşturma veya bu yönde bir izin talebi vs.)" gündeme
getirilmemiştir…..”
“…..Finansal konularda bu yapının
çirkin yüzünü göremeyen ama özellikle görünen eğitim
faaliyetlerini takdir eden iş dünyasından bazı vatandaşların açık
yardımları hariç diğer mali kaynakları hakkında herhangi
bir malumatım bulunmamaktadır…..”
“..Yaverlerin
tespitinde her zaman Genelkurmayın teklif ettiği
üç aday arasından birinci sıradakini onayladığımı da bu
vesileyle bilmenizi isterim….”
“….Ben devlet kademesinde maiyetimde
çalışan devlet memurlarının ve özellikle yakın çevremdeki
görevlilerin tayin ve atamalarında liyakati daima esas
aldım. Ayrıca devlet memurlarının Anayasa, kanunlar ve
hukuk düzenine sadakatlerinde herhangi bir gevşeklik gördüğümde
veya devlet kurumlarında farklı dayanışma içerisinde
olduklarını hissettiğimde, bu karakterdeki
kişileri etrafımdan hep
uzaklaştırmışımdır….”
“ Devletlerin
bekalarını korumaları ve ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamaları
için kuvvetli istihbarat teşkilatlarına ihtiyaç duyduğu
açıktır. İstihbarat teşkilatlarının
başarısı, etkinliği ve ülkeye hizmet edebilmesi,
ancak doğasına uygun demokratik denetim süreçlerine tabi
tutulması ve kontrolü ile mümkündür….”
“…. Demokrasi, hukukun
üstünlüğü ve temel insan haklarını garanti altına alacak, kuvvetler
ayrılığına dayalı yüksek standartlarda demokratik bir sistemi inşa
etmek gerekmektedir. Böyle bir ülkede insanlar
inançlarından, düşüncelerinden, etnik farklılıklarından dolayı
hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan eşit vatandaşlık ilkesi
çerçevesinde muamele görecektir….”
“…Bütün bu olaylar şunu bir kez daha
göstermiştir ki insanlar gerek dini gerek ideolojik gerekse
siyasi mülahazalarla akıl ve fikirlerini bir kişiye veya gruba
emanet etmemeli, özgür ve hür iradeleriyle
muhakeme kabiliyetlerini hiç bir zaman
kaybetmemelidir. Nesilleri bu anlayış içerisinde
yetiştirerek fikri hür ve vicdanı hür bir toplum oluşturmamız
gerekmektedir.”
Sonuç: Sn.Gül;
“Duymadım, görmedim, hissetmedim, bilmiyorum” diyor... Yıllarca
siyasetin içinde olan; 28 Şubatı yaşamış, rahmetli Erbakan İle
çalışmış, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı
yapmış, sorumlu ve çok önemli mevkilerde bulunmuş, halkın
içinde olan ve sevilen bir siyasetçi ile herhangi bir
kişinin söyleyeceği/dile getireceği açıklamalar aynı
olmamalıydı!... Açıklamalar, bu hafta gündemi yoğun şekilde
meşgul edecek görünüyor...
Bu arada konu ile ilgili
olarak; Sn. A.Taşgetiren’in () ve Sn. A. Saydam’ın son yazılarının
da okunmasında yarar görüyoruz…
Gelecek yazı: “ Yüksek Lisans
ve Dr. yabancı dil programlarında” kimler ders
verirmiş?!
AH,ŞU FAKİRLİK!...
Eşini yıllar önce kaybetmiş,
İstanbul’da bir okulda temizlik yaparak iki çocuğuyla yaşamını
idame ettiren, bir anne anlatıyor:
“Biz çok fakirdik. Oğlum çok
başarılıydı okulda, ama TEOG sınavı için kursa yazdıracak paramız
yoktu. Ücret 2-3 milyardı. Bir dostum, FEM dersanelerini önerdi ve
“git müdürle görüş, size gereken indirimi yaparlar” dedi. Gittim,
durumumu anlattım, bana puanını sordu 95 dedim, “tamam, alırız
dersaneye dedi”, “ne kadar ödeme yapacağım” dedim, “oğlun başarılı,
biz ücret almayacağız” dedi. Çok sevindim, dersler başladı,
bir süre sonra oğluma bir cep telefonu hediye ettiler, eve iki
büyük yardım paketi gönderdiler oğlunun haberi olmasın
dediler. Çok makbule geçti tabii. Namaz saatinde çocukları namaza
çağırıyorlarmış, benim oğlumda bu konularda çok zayıftı.
Öğretmenlere; “su soğuk, abdest alırken üşüyorum” demiş. Onlar da,
“abdest almadan kıl” demişler, oğlumda başlamış kılmaya. Bir
süre sonra oğlum; “öğretmenim, ben abdestsiz kılıyorum, sevap
kazanıyor muyum?” demiş. Öğretmeni; “kazanıyorsun ama%50,%50
demiş.” Onun üzerine oğlum, “sevabım tam olsun” deyip, abdest
almaya ve namaz kılmaya başlamış... Sınavlara yakın bir zamanda,
çocukları kampa aldılar, Göztepe’de bir evde bir hafta kaldılar,
“orada çok iyi baktılar, pirzola bile yedirmişler.” Orada, oğlumla
birlikte çocuklara sınav sorularını çözdürmüşler, ancak bunların
TEOG sınav soruları olduğunu söylememişler. Cep telefonlarını
toplamışlar, “resimleri çekip bir yere gönderirler, sorun
çıkar” diye. Sonra sınav vakti geldi, oğlum sevinerek
sınavdan çıktı; “anneciğim, çözdüğümüz sorular çıktı, sadece bir
tanesini yapamadım” dedi. Allah aşkına söyleyin, bu hırsızlık değil
mi? diye soruyorum. Hemen oğlumu aldım ve bir daha o dersaneye
uğramadık.” Şimdi oğlu, bir özel kolejde
tahsiline ve anne çalışmaya devam ediyor...
“Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki
duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ile sanıkların
yakınları katıldı. Söz verilen tutuklu
sanık Mehmet Battal, kaldığı pansiyonda
tanıştığını örgütün, hiyerarşi içinde görev alması karşılığında
yurt ücretinde indirim yaptığını söyledi. "Bu evde FETÖ'cu
avukatlar zaman zaman bir araya geliyor, himmet toplanıyordu. FETÖ
elebaşısının videoları izletilerek analizler yapılıyordu. Örgüt
maddi durumu iyi olmayan, içe kapanık, itaatkar gençleri hedef
belirliyordu. Baroya girmemi sağlayan kişi eve geldiğinde
seçimlerde, 'AK Parti'ye oy vermeyeceksiniz' dedi. Bu tip
telkinlerde bulunuyorlardı. Babamı kaybettikten sonra annemle
yaşamaya karar verdim. Bunu ev imamına bildirdim. Evden
ayrılamayacağımı söyleyince kavga ettik. Bu evden ayrıldım.
Telefonuma haberleşmek için yüklenen ByLock'u da sildim.
İletişimimi tamamen kestim. Bu şekilde kullanıldığım için
pişmanım.”