Siyasetçi gazeteci ilişkisi
Abone olBarlas, demokrasi tarihimizde medyadan destek alarak iktidarda kalabilmiş bir yönetimin olmadığına da dikkat çekiyor.
Gazeteci gazeteciliğini, politikacı politikacılığını
yapacaktır!
Milletvekilliği yapmış, siyasetin içinde yaşayan ve 3 Kasım 2002
genel seçimlerinde parlamento dışında bırakılan bir dostum, beni
uyardı.
Dedi ki... - Siz gazete yazarları, iktidarı över ya da yererken,
etkinizi fazla abartmayın. Siyasetçilerin çizgisini gazetelerin
köşeleri değil, tabanlarının beklentileri ve örgütlerinin istekleri
belirler...
Sonra örnekler verdi geçmişten...
Mesela, bundan önceki TBMM'de AB'ye uyum için idam cezası
kaldırıldığında, büyük tirajlı gazeteler "Bu Meclis tarihe geçti"
benzeri manşetler atmışlardı.
Sonuçta ne oldu?
Meclis tarihe geçti mi bilmiyoruz. Ama o meclisteki çoğunluğu
oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın milletvekilleri, seçimlerde barajın
altında kalarak, tarihe intikal ettiler.
Siyaseten cezalandırıldılar. Demokrasi tarihimizde, medyadan destek
alarak iktidarda kalabilmiş iktidar pek yoktur.
Buna karşı, muhalefete muhalefet eden medyanın tuttuğu iktidarlar,
genellikle seçimlerde muhalefete yenilmişlerdir.
Bu siyaset ehlinden olan dostumla sohbet ederken düşündüm.
Acaba hem gazete köşe yazarları ile, hem de taban ve örgütle uyum
içinde olmak, iktidarlar için mümkün değil mi?
Biz gazete yazarları, siyasi tabanla çok mu ters düşüyoruz?
Örneğin "Laikçi Saplantılar"ı veya "Klişeleşmiş Önyargılar"ı olan
bir belirli azınlık dışında, biz gazete yazarları büyük ölçüde AK
Parti'nin AB'ye ilişkin reformlarını, Kıbrıs'ta çözüme dönük
politikalarını destekledik.
Bu nedenle "Hain" ya da "Yalaka" gibi damgalar da kullanıldı, bu
desteği karalamak için.
Ve iktidar, bir anda "YÖK Reformu yapıyorum" diyerek, aceleye
getirilmiş imam hatip içerikli bir yasa tasarısı ile, kendisine
destek verenlerle arayı açmayı göze aldı.
Acaba neden?
Sohbet ettiğim siyasetçi dostuma göre, bunun nedeni çok açık
ortada.
AK Parti ne kadar iç ve dış politikada reform nitelikli atılımlar
yapsa da, siyasi tabanına yansıyan bir ekonomik başarı sağlayamadı
henüz.
Yine zengin daha zengin oluyor ve yoksullar yine yoksul.
İşsizlik azalmıyor ve hatta artıyor bile.
IMF ile bağlantılar, bütçede verkurtulcu politikalar izlenmesine
engel...
Bu arada, tabana vaat edilen "İmam hatiplere çözüm" ve "Başörtüsü
sorununa çare" gibi konular da, askıya alınmış durumda... Hatta
unutturulmak istenirmiş gibi bir durum var.
Ne yapsın Başbakan Erdoğan ve AK Parti'nin tepesi?
Olayı, YÖK'e dayalı gerginliğe ve çeşitli kurumlarla restleşmeye
çekerek, "Gerçek Gündem"i, yani işsizliği ve vaatlerini bir başka
zemine kaydırmayı denediler.
Bu davranış doğru mu, yanlış mı başka mesele.
Ama bir gerçek var. Bunu dün de yazmıştım.
Politikacı ile gazete yazarı, çok farklı dürtülerle mesleklerini
sürdürür.
Bizim tuzumuz kuru. Seçime girmeyeceğiz ki. Derdimiz iktidarımızı
korumak değil ki.
Biz AB'ye uyumu desteklerken, gelecek kuşakları düşünebiliriz.
Ama iktidarlar, gelecek seçimi ve gelecek haftayı da düşünmek
zorundalar.
Biz gündemimizi kendimiz belirleriz.
İktidarlara ise gündem, zaman zaman fırtına şiddetinde yansır.
Siyasetçi dostumun gözlemleri bana akılcı geldi.