Kur’ani bir ifadeyle yazıya başlamış olursak; Allah
tektir, O’ndan başka ilah yoktur. Ve devamında ise aynı
tarz ifade ile devam edecek olursak; seçilmiş bir millet,
ırk veya sınıf yoktur. Allah’ın tekliğini, birliğini nasıl
idrak edip ihata edebiliyorsak insanların bütününün de eşit
olduğuna dair idrak kanallarımız açık olmalıdır.
Sınıfsal konumlandırma ve ayrıştırmanın ne dinimizde ne de Allah
indinde olmadığını sadece cümlelere ve sözcüklere hapsetmek yerine
davranışlarımıza da yansıtmalıyız.
Varsa bir sınıflandırma ahlaki açıdan değerlendirerek insanların
değerlerini biçebiliriz. Şayet sınıflandıracaksak ahlaki özüne,
etik ve mana boyutundan nazara alarak değerlendirmeliyiz.
Maişet derdinde olup da hangi meslekten ya da gelir
farklılığından olursa olsun bütün insanlar bir gruptur ve bu gruba
dair ahlaki, etik, manevi değerlendirmelere tabi tutulurlar.
Dürüst, inançlı, etik sınırlarına riayet edenin ahlak
perspektifinden değerlendirileceği gibi alçak, edepsiz, çıkarcı
insanların da değerlendirileceği yöntem bellidir. Yani
insanları ayıracaksak ahlaki ve gayri ahlaki değerlere göre
ayırmaktan öte bir ayrım yapılamaz.
Akla hemen makam, mansıp ya da ideolojiler gelecektir biliyorum.
Lakin siyasi görüşleri veya meslekleri ne olursa
olsun sadece ayrılacakları çizgi ahlak olacaktır.
İnsanların sınıflandırılması siyasi görüşüne, ideolojisine göre
ya da siyasi etiketine, makam derecesine ve ekonomik yüksekliğine
göre değerlendirilip sınıflandırılacaksa işte bu gayr-i
ahlaki bir yöntem olacaktır.
Siyasi ve ideolojik rengin yelpazesinde insanlara yaklaşmak ya
da değer biçmeye dayalı davranış şekli ayrıştırma ile
neticelenebilir. Yani siyasi rengin yelpazesinde kapital
ilişkiler oluşacaktır.
Bu tür bir sınıflandırmanın yapıldığı sistem feodal
sistem, çağı da orta çağdır. Toplumsal ve toprak
farklılıklardan oluşan bu sistemin yansımaları günümüz çağında
zuhur ediyorsa bu kabul edilemez.
İNSAN FITRATINA AYKIRI DÜZENLER
İslamiyet’in en büyük özelliklerinden birisi ırk, renk, etiket
ayırmaksızın insanların kardeşliği üzerine kurulu bir sistem
olmasıdır. Derebeyi ile ırgat arasındaki bağ
kardeşlik bağı olamayacağı gibi siyasi güç sahibi ile
sıradan vatandaşın bağı da kardeşlik olamayacaktır. Bu
kardeşlik oluşamayınca da birlik ve beraberlik
sağlanamayacaktır.
Toplum yapısında insanları birbirinden ayıran ne varsa; cemaat,
mezhep, siyasi görüş, ideoloji gibi fikir ve düşünce farklılıkları
ve madde odaklı bütün farklılıklar; ekonomi, makam, etiket, vb.
bunların hepsi insan fıtratına aykırıdır.
İnsan düzeni sosyo-politik olan bir nizamın şartı değildir. Bu
düzen kapital-para, güç-etiket
merkezli ilişkilendiriliyorsa buna insani düzen
denemez.
“İnsan ve Siyaset” isimli okuduğum bir kitaptan şöyle
bir alıntı yapmak istiyorum: “Siyaset, bir yandan toplumun ne
adına yönetileceği sorusuna cevap verirken, diğer yandan nasıl ve
kim tarafından bu yönetimin gerçekleştirileceğini belirler. Siyasal
alan; iktidarın kaynaklığı konusundaki çatışmaları, bu çatışmalar
ile doğan güç kullanımını, bu gücün hangi temel yasalar ile meşru
kabul edileceğini ve toplumsal düzenin nasıl kurulacağını ve
yönetileceğini belirleme alanıdır.”
Yani bu alanda var olanlara yönelik gayr-i
ahlaki yaklaşımlar ile dünyevi kazanç sağlamaya çalışmak
insani bir değer olmadığı gibi özgüvene dayalı belagat
sanatını icra edebilenlerin bu alana yaklaştırılması da
ahlaki değildir.
Siyasal alanda kendi toplumuna ve ülkesine hizmet etmesi
açısından görevlendirilen kişilerin var oldukları düzenin ve
zeminin geçici olduğunun idrakine varamadıklarından dolayı böyle
bir konuyu yazmak zorunda kaldım.
Diğer taraftan görevli olan bu insanlara menfi tavırlar ve
özgüvene dayalı cakalı sözlerle yanaşmakta olan ya da yanaşmaya
çalışanların da gayr-i ahlaki bir davranış ile
çıkar sağlamak maksadıyla bu alana yaklaşmaları tehlikeli
ve geçicidir.
Sonucunda bu dünyanın da öte dünyanın da kaybedilme
ihtimali yüksektir.
SOSYAL MEDYA TAKİBİ
İÇİN