Simit ve su satar, kitap alırdım
Abone ol''The Istanbul Review'' adlı edebiyat dergisine konuşan Başbakan Erdoğan, çocukluğunu ve edebiyata olan bakışını anlattı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, The Istanbul Review
dergisine verdiği röportajda, ''Çocukluğumda simit ve su satar,
kazandığım parayla hemen gider kitap alırdım"diye
konuştu.
Genel Yayın Yönetmenliği'ni Hande Zapsu Watt'ın yaptığı, ''The
Istanbul Review'' adlı edebiyat dergisinin yayın hayatına başladığı
ilk sayısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yapılmış bir
söyleşi yayımlandı. İngilizce olan dergide, Erdoğan'la yapılan
söyleşiye İngilizce'nin yanı sıra Türkçe olarak da yer verildi.
Dergide, Erdoğan'ın yanı sıra Eski Almanya Başbakanı Gerhard
Schröder ile edebiyat eksenli bir mülakat da yer alıyor. Kuşe
kağıda 214 sayfa olarak basılan ''The Istanbul Review''in ilk
sayısı, Brezilyalı ünlü romancısı Paolo Coelho ve Elif Şafak gibi
tanınmış edebiyatçılarla yapılan söyleşilere ilaveten, yabancı
edebiyatçıların öykü, şiir ve deneme yazılarını da okurlarla
buluşturuyor.
Başbakan Erdoğan, verdiği röportajda, ''Çocukluk ve gençlik
döneminizde en sevdiğiniz roman veya şiir neydi? Bu şiir veya
romanı ilk ne zaman okudunuz ve sizi nasıl etkiledi?'' sorusuna
verdiği yanıtta, dünya genelinde hemen her çocuğun edebiyatla ilk
tanışmasının hiç şüphesiz ninniler ve masallar yoluyla olduğunu
ifade etti. Bu noktada, annesi merhume Tenzile Erdoğan'ı rahmetle
anan Erdoğan, annesinin kendisini ve kardeşlerini Anadolu'nun,
özellikle de Karadeniz Bölgesi'nin en güzel ninnileriyle
büyüttüğünü dile getirdi.
Aynı şekilde merhum babası Ahmet Erdoğan'dan Anadolu'nun oldukça
zengin hikaye ve masal hazinesini hafızalarına miras
devraldıklarını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Çocukluğumda simit ve su satar, kazandığım parayla hemen
gider kitap alırdım. Benim neslimin gençlik yılları ne yazık ki
Türkiye'de ve dünyada oldukça çetrefilli meselelerin tartışıldığı,
tatsız hadiselerin yaşandığı bir döneme rastladı. Sembollerin,
sloganların ve eylemin, fikirlerin önüne geçtiği, zihinlerin ipotek
altına alındığı, gençlerin başkalarının fikirlerine tahammülde
zorluk yaşadığı bir dönemdi o dönem. Kitaplara, dergilere,
gazetelere, yazarlara, şiire, romana, öyküye farklı anlamlar,
farklı misyonlar yüklenmişti. Gençler, öğrenmek için okumak yerine,
ideolojilerini desteklemek için okumayı tercih ediyorlardı.
Böyle zor bir süreçte, ben de, arkadaşlarım da gençlerin maruz
kaldığı, ya da maruz bırakıldığı bu puslu ortamdan kendimizi
muhafaza etmek için yoğun gayret gösterdik. Dar ideolojik kalıplara
sıkışıp kalmak, başkalarına kulaklarını tamamen kapatmak,
yeniliklere, farklı ve aykırı düşüncelere tehdit gözüyle bakmak
gibi dönemin arızi durumlarına kendimizi kaptırmadık. Fikri temeli
olmayan, düşünceyle zenginleştirilmeyen hiçbir hareketin başarılı
olamayacağını biliyorduk. Fikir alışverişinin ve münazaraların
ancak okumakla, çok okumakla verimli hale getirilebileceğinin
bilincindeydik. İşte onun için, hem çok okumaya, hem de geniş bir
yelpazede okumaya özen gösterdik. Dönemin yazarları, muharrirleri
kadar, Türk ve dünya edebiyatına yön vermiş, kalıcı eserler
bırakmış yazarları ulaşabildiğimiz ölçüde takip ettik.
'NECİP FAZIL'IN MÜMTAZ BİR YERİ VAR'
Bu noktada şunu da hatırlatmak zorundayım; kitaba ulaşmanın ve
kitap okumanın zor olduğu dönemlerdi o dönemler. Bugünkü kadar
kitap ve kütüphane yoktu. Ailelerin bütçelerinde kitap bugünkü
kadar yer tutmuyordu. Kitapları koltuğunuzun altına alıp, otobüste,
dolmuşta, parklarda, üniversite kampüslerinde serbestçe
okuyabilmeniz de kimi zamanlar mümkün olamayabiliyordu. Yine de
kitaba ulaşıyorduk ve bir kitap onlarca kişi tarafından
okunabiliyordu. İnternetin olmadığı, fotokopinin yaygınlaşmadığı
bir dönemde bile, güzel bir makale, güzel bir şiir elden ele
dolaşıyor, Anadolu'nun her köşesine ulaşabiliyordu. Bugün,
ders kitaplarını eğitim öğretim dönemi başlangıcında sıralarının
üzerinde hazır halde bulan bir nesil için bu söylediklerim ilginç
gelebilir. Ama biz, kitabın kıt, erişilemez, ama bir o kadar da
değerli olduğu dönemleri yaşayan bir nesil olarak, bugün
çocuklarımızın hiçbir güçlük çekmeden kitaplara ulaşabilmesini
temin için mücadele veriyoruz. Çocukluk ve gençlik yıllarıma ait
onca şiir ve roman arasında birini öne çıkarmak zor. Ama yine de,
burada, Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve Sakarya şiirini anmadan
geçemem. Tarihi ve o günü anlayabilmek, anlamlandırabilmek adına,
Üstad ve Çile'si bizim için gerçekten mümtaz bir yerde
olmuştu.''
'SAFAHAT'I HERKES OKUMALI'
Başbakan Erdoğan, ''Sizden Türk eğitim müfredatına bir kitap
eklemeniz istense, hangi kitabı seçerdiniz ve hangi yaş grubunun bu
kitabı okuması gerektiğini belirtirdiniz?'' sorusu üzerine, bu
soruya hiç tereddüt etmeden ''Safahat'' ve ''Mehmet Akif Ersoy''
cevabını vereceğini ifade etti. Her yaş grubunun bu kitabı mutlaka
tanımasını ve okumasını istediğini kaydeden Erdoğan, Safahat'ın,
sadece bir edebi eser ve bir şiir kitabı değil; ''yakın
tarihimize ışık tutan bir tarih kitabı, bir milletin ve medeniyetin
temellerini çerçeveleyen bir felsefe kitabı, geçmişin ruhuyla
geleceği şekillendiren bir fikir kitabı'' olduğunu
anlattı.
Başbakan Erdoğan, ''Nasıl ki İstiklal Marşı bu millet ve bu
topraklar için bir manifesto niteliğinde ise, aynı şekilde Safahat
da İstiklal Marşı'yla aynı ruhu taşıyan bir başvuru eseridir.
Safahat'taki kelimeler, dizeler okuyanlar için belki ağır
gelebilir; ama küçük yaştan itibaren böyle bir eserle tanışmak,
böyle bir eserle haşir neşir olmak, inanıyorum ki gençlerimizin
kelime hazinesini zenginleştirecektir. Kelime hazinesi
zengin bir toplum, muhayyilesi zengin bir toplumdur. Ayrıca
Safahat'taki kelimeler, dizeler, bizim tarihle olan bağımızı daha
da güçlü hale getirecek, geleceği daha özverili şekilde inşa
etmemizi sağlayacaktır'' ifadelerini kullandı.