Yıllardır adeta “Demokles’in Kılıcı” misali ülkemizin
üzerinde sallandırılan sözde Ermeni soykırımı iddiası en
sonunda milletimizin boynuna indirildi. Her yıl “söyledi”,
“söyleyecek” tartışmalarına merdiven dahi çıkamayan yaşlı
ABD Başkanı Joe Biden son verdi ve en sonunda ağızlarında
yıllardır ıslattıkları baklayı çıkardılar.
Bu yazıda elbette ki “soykırım” iddiasının doğru olup
olmadığını tartışacak, bu iddianın asılsız olduğuna dair argümanlar
ileri sürecek değilim. Değilim çünkü bu konu adeta bir “deli
saçması” niteliğinde. Böyle bir saçmalığın aptallığını dile
getirmek için ayıracağım enerjiye yazık. Ayrıca bu alanda uzmanda
değilim.
Benim burada asıl dile getirmek istediğim konu başka. Ki bu
konuyu üstat Sezai Karakoç geçtiğimiz günlerde kaleme
aldığı mektubunda dile getirdi.
Benim dile getirmek istediğim soru şu: “Nasıl oluyor da
bu saçmalığı dile getirecek cesareti bulabiliyorlar?”
Öyle ya, karşılarına alacakları kesim aslında sadece Türkiye
değil.
Başta Türk dünyası olmak üzere Müslüman ümmeti karşılarına almak
demektir bu iddia. Değil mi?
İki milyar insanı, yani dünyada yaşayan her üç kişiden birini,
nasıl olup da karşılarına alma cesaretini alabiliyorlar?
Cevap üstat Sezai Karakoç’tan: “Soykırımını ta
atalarından itibaren icat edip uygulayan, Kızılderilileri yok edip
topraklarına yerleşen, tarihte milyonlarca insanı öldüren,
öldürten, Roma zulümlerini icra edenler, Birinci Dünya Savaşı’nda
her türlü soykırıma uğramış biz Müslümanları yüz yıl sonra halâ
soykırımı yapmakla suçluyorlar. Bu cesareti Müslümanların
dağınıklığından alıyorlar.”
“Bu cesareti Müslümanların dağınıklığından
alıyorlar.” Evet, anahtar cümle bu…
Onlara bu cesareti veren Müslümanların
dağınıklığı.
Bir araya gelip iri ve diri olamamaları.
Birbirine sahip çıkmamaları.
Seslerini birleştirip gür bir şekilde haykıramamaları.
Birbirine destek olmamaları. Bırakın destek olmayı tam tersine
köstek olmaları…
Nitekim ABD’nin sözde soykırım açıklamasından sonra
Müslüman dünyasından maalesef dişe dokunur bir çıkış, sesini
yükseltme, ülkemiz ve milletimizin yanında yer alma olmadı
maalesef. Belki tam tersi içten içe sevinenler bile olmuştur.
Ümmet olarak biz böyle olduğumuz sürece bize semer
vuracaklar çok daha fazla olacaktır.
Sanmayın ki bu yapılanlar sadece Türkiye’ye karşı.
İsrail’in devlet olarak kuruluş aşamasında da bu
durumla karşı karşıya kalmadık mı? İsrail devlet başkanı
Filistin’e yönelik ilk saldırı sonrası sabaha kadar
uyumadığını, Türkiye’den ve İslam coğrafyasından gelecek
tepki seslerini tedirgin ve merak içerisinde uyumadan beklediğini,
sabah olunca kimseden ses çıkmadığını görünce işgal girişimlerine
gönül rahatlığıyla devam ettiğini söylemedi mi?
Bugün ülkemize böyle davrananlar, ümmetin sessizliğinden
cesaretle yarın çok daha farklı davranışlara yöneleceklerdir.
Ve emin olun ki bu çıkışlar sırasıyla bütün İslam coğrafyasını
yakmaya, yok etmeye devam edecektir. Bugün bize
yapılanların yarın kat be kat fazlası diğer Müslüman coğrafya
hakkında da yapılacaktır.
Biz böyle dağınık olduğumuz sürece ne Kudüs ne
Filistin ne Doğu Türkistan ne Arakan ne
Sudan’da yaşanan kan ve gözyaşı dinmeyecektir.
Biz böyle dağınık olduğumuz sürece ümmet zillet içinde zillet
yaşamaya mahkûm olacaktır.
Rabbimden niyazım odur ki; içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan
günleri ve önümüzdeki günlerde idrak edeceğimiz Kadir
Gecesi hürmetine ümmetin dağınıklığına son versin.
Ayrılık ve gayrılık deryasında yüzen iki milyarlık Müslüman
ümmetine akıl fikir versin de Müslümanlar bir olsun, iri olsun,
diri olsun…