Hangi alanda dünya hayatının nefesini soluyorsanız soluyun
kaliteli yaşamın belli başlı kaideleri vardır.
Bayan, erkek, tüccar, siyasetçi, yönetici, baba, anne, evlat,
personel, vs… kimliğiniz ne olursa olsun yaşadığım tecrübeler bana
kaliteli bir yaşam sürülmesi gerektiğini anlatıyor.
Dünyadaki en büyük zenginlik, özüyle sözüyle doğru
olmaktadır.
Doğruluk ve dürüstlük kadar paha biçilemeyen bir erdem
olmadığı aşikâr.
Katıldığım bir panelde konuşmacılardan bir tanesi sözüne;
“En akıllı strateji dürüstlüktür!” diye
başlamıştı.
Merkeze kendimi oturtarak müşahede ettiğim hayat tarzından
bahsediyorum.
Onu kazanmak isteyenin yapacağı şey özünü, sözünü ve gönlünü
temiz tutmaktır.
Doğru hareket edenlerin hayatları huzurlu geçer.
Arkadaşı güzel olanların hareketleri de güzel olur.
Dünyada ve ahirette huzur arayanlar, kendilerine biri doğruluk,
diğeri de iman olan iki arkadaş edinmelidirler.
Doğruluk; dürüstlük, istikâmet, samimiyet gibi sahtekârlığın ve
hilekârlığın zıddı olan bir mana taşır.
Doğruluk, hayatın manasını anlamaya yardımcı olan ahlâkî bir
fazilettir; olgun, vakarlı ve güvenilir bir şahsiyetin vazgeçilmez
vasıflarından biridir.
Doğruluk, kişiyi toplum içinde itibarlı, kendi içinde tutarlı ve
mutlu kılar.
Allah Kur’an da "Emrolunduğun gibi dosdoğru
ol!"(Hûd, 11/ 12) buyuruyor.
Efendimiz s.a.v. gerekli olan reçeteyi bize sunmuştur:
"Müslüman, elinden ve dilinden diğer müslümanların emin
olduğu, zarar görmediği kimsedir." (Tecrîd-i Sarih. I. 29)
"Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol!" (Müslim, İmân, 62)
"Şüphesiz Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza değil,
kalplerinize ve amellerinize (davranışlarınıza) bakar."
(Müslim, Birr, 34)
İtibar en büyük sermayedir.
Doğruluk ve güven, mânevî bir zenginliktir.
Çünkü dürüst insanlara herkes yardım etmek ister.
Ona güvenir, borçlu ise anlayış gösterir sıkıntılarına ortak
olan dostları çok olur.
Özellikle ticari hayatın vazgeçilmez şartlarından biri
karşılıklı güvendir. Hem işi kolay olur, hem sermaye sıkıntısı
çekilmez.
Doğru hayatın yolcusu olan kişi, kendi mutluluğunu başkalarının
mutsuzluğunda aramaz.
Necip Fazıl’ın tespitiyle, ’başkalarının omzuna
basarak yükselmek, yükselmek değil bilakis alçakça bir
zulümdür’ der.
Zulüm ve haksızlık ile yükselme yerine paylaşarak beraber yürüme
erdemliliğini yaşar doğruluk sıfatının sahibi.
Aksine, kendi mutluluğunu başkalarının mutluluğunda bulur.
Başkalarına yardım etmekten, onları memnun etmekten huzur duyar.
Onun için herkesin mutluluğunu paylaşmaya, dertlerine de derman
olmaya çalışır.
Doğruluk, rüşvet, iltimas, adam kayırma gibi haksız kazanç ve
davranışları gerçek dostluktan uzak tutar.
Hak, adalet ve işi ehline verme ölçülerine göre hareket
eder.
Kendisi işinin ehli olmaya çalıştığı gibi, işi de ehline
verir.
Böyle dürüst fertlerden meydana gelen toplumda maddî bakımdan
kalkınma, manevî bakımdan da huzur ve güven olur.
Efendimiz (s.a.v.) Müslümanların kimseyi aldatmaması
gerektiğini ifade ederek şöyle buyurmuştur: "Bizi aldatan,
bizden değildir." (İbn Mâce, Ticârât,
45)
Biliyorum ki bu yazı benimde dostlarımın ve etrafımdaki
arkadaşlarımın az biraz da olsa canını yakacak
mahiyettedir.
Zira bu yazı kaleme alınırken benim canımı yaktı!
Kaliteli yaşamın sermayesini tüketmeyelim!