Selahattin Demirtaş evini açtı, sırlarını anlattı
Abone olHDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ve eşi Başak Demirtaş evinin kapılarını ilk kez açtı.
HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ve eşi
Başak Demirtaş evlerinin kapısını ilk kez açtı. Demirtaş nasıl bir
baba, eş olduğunu, siyasetle nasıl tanıştığını, ev hayatını
anlattı.
Demirtaş Ailesi'nin evine konuk olan Habertürk Kübra Par,
izlenimlerini şöyle aktarıyor:
SAMİMİ VE İÇTENLER
Samimi ve içtenler... Objektifi görünce poz yapmıyorlar. Sahte bir
tarafları yok. Belli ki mutlular... Pırıl pırıl iki çocuğun neşesi
var evde. Büyük kızları Delal 11 yaşında. Sabah erkenden kalkıp
beyaz dantelli elbisesini giymiş, saçlarını taramış, biraz gergin.
Küçüğü Dılda 7 yaşında. O daha afacan, gözlerinin içi parlıyor. Bu
ailece verdikleri ilk röportaj.
DEMİRTAŞ GAF YAPILMASINDAN
KORKUYOR
Selahattin Bey çok dikkatli, bir gaf yapılmasından korkuyor. Başak
Hanım ise rahat ve samimi... Yine de arada bir Selahattin Bey’in
gözlerine bakıp destek alıyor. Daha çocukken sevmişler
birbirlerini, birlikte büyümüşler. Selahattin Bey’in şöhreti
doğallıklarını gölgelememiş... Selahattin Demirtaş hep çok hırslı
görünmüştür bana. Daha 41 yaşında ama siyaset kariyerinde en tepeye
tırmandı. Biraz konuşunca anladım ki o kararlı görüntüsünün altında
sıfırdan yükselen bir adamın zorlu hikâyesi var. “Hiç ağır geldiği
oldu mu?” diye sordum, “Her zaman...” dedi ve içini açtı:
MİLLETVEKİLİ OLDUĞUM İÇİN MUTLU OLDUĞUMU
HATIRLAMIYORUM
“Gençlik yıllarımdan beri omuzlarımdaki yük sürekli arttı. Bazen
taşıyabileceğimden çok daha fazla misyon yüklediler. “Ben o kişi
değilim” deme fırsatı bulamadan gereğini yapmak zorunda kaldım.
Milletvekili seçildiğim günden bugüne vekil olduğum için mutlu
olduğum tek bir saati hatırlamıyorum...” Karşınızda tüm açıklığı ve
masumiyetiyle Demirtaş Ailesi.
YILLARCA MUSLUKÇULUK YAPTIM, ÇOK İYİ
USTAYDIM
■■ Anneniz nasıl bir kadın?
Dindar bir kadın, beş vakit namazını kılar ve beş vakit barış için
dua eder.
■■ Babanız?
İşçi emeklisi. Küçük bir su tesisat dükkânı var.
■■ Siz de anlar mısınız tesisat işlerinden?
Evet, yıllarca hem okudum hem de mahallede musluk tamir ettim. Çok
iyi ustaydım!
■■ Evde bozulan muslukları tamir ediyor musunuz
hâlâ?
Ne arızalansa tamir ederim. Hatta eşimle evlenmeden onların evinde
musluk tamir etmişliğim de vardır! (Gülüyor...)
■■ Öyle mi tanıştınız yoksa?
Hayır, komşuyduk zaten.
■■ Hep böyle özgüvenli miydiniz?
Evet. Bazıları “Bu özgüven nereden geliyor?” diye şaşırıyor.
Kaybedecek çok şeyim yok. Siyasete mevki makam sahibi olma hırsıyla
girmedim.
■■ Aksine çok hırslı görünüyorsunuz!
Temsil ettiğim mücadelenin başarısı için hırslıyım ama kişisel
kariyer hırsım yok. Temsil kabiliyeti yükselince özgüven de
yükseliyor haliyle. Özgüvenimin kaynağı savunduğum ilkelerin çok
meşru olması... Asıl bu değerlere karşı saygısızca davranan
siyasetçilerdeki özgüven şaşırtıyor beni. “Onlar bu kadar
özgüvenliyse benim onlardan çok daha özgüvenli olmam lazım”
diyorum!
■■ Siyasette çok genç yaşta hızla yükselmenizi neye
bağlıyorsunuz?
Sosyolojik yaşımın büyük olmasına... Normal bir çocuğun yaşadığının
3 kat hızlısını ve fazlasını yaşadım. Özellikle yurtdışı
seyahatlerinde fark ettim ki 30 yaşına geldiğimde arkadaşlarımın
dedelerinin yaşamı boyunca gördüğü şeylerin fazlasını yaşamışım.
Politika bir yükselme aracından çok görevdi. Şevkle ve inanarak
yaptığım için öne çıkmış olabilirim.
■■ Tabandan başlayıp en yukarı kadar çıkmak nasıl bir
duygu?
“Gurur duyuyorum, onur duyuyorum” gibi klişe laflar söylemek
istemiyorum. Benim için ağır bir seyahat oldu bu. 25 yıldır
siyasetin içindeyim. Gençlik yıllarımdan beri omuzlarımdaki yük
sürekli arttı. Konumumun hızla öne çıkması bazen taşıyabileceğimden
çok daha fazla sorumluluk ve misyon yükledi. “Ben o kişi değilim”
deme fırsatı bulamadan gereğini yapmak zorunda kaldım.
■■ Hiç ağır geldiği oldu mu?
Her zaman ağır geldi! Milletvekili seçildiğim günden bugüne vekil
olduğum için mutlu olduğum tek bir saati hatırlamıyorum.
■■ Neden?
Bu işi hep huzursuzca yaptım, TBMM’de işim bitince hemen çıkıp
giderim. Milletvekilliği hazzettiğim bir misyon değil, savunduğum
ilkelere çok ters işliyor. Parlamentoya saygı duymadığımdan değil,
fakat burada bir milli irade kandırmacası yaşanıyor. 550
milletvekili olarak halkı temsil ettiğimizi iddia ediyoruz ama
parlamentoda halkın düşüncelerine uygun işler yapılmıyor. Karar
alma ve yasa yapma süreçleri halktan tamamen kopuk. Bazen
Başbakan’ın tek bir sözüyle Meclis günlerce çalışıyor.
■■ “Siyasetçi olarak yaşlanmak istemiyorum”
demişsiniz...
Milletvekili ya da belediye başkanı gibi seçilmiş bir siyasetçi
olmak asla istemiyorum ama sivil platformlarda halkın içinde olmaya
devam edeceğim.
■■ Ciddi ve otoriter bir görüntünüz var. Ekibinize karşı
sert misiniz?
Dışarıdan öyle mi görünüyorum? Tam tersine, esprili biri olarak
tanınırım! (Gülüyor...) Çalışanların hepsiyle arkadaş gibiyiz.
Zaten ağırlıklı olarak gençlerle çalışıyorum, en yaşlıları
benim.
■■ Bu soruyu çok cevapladınız ama bir de ben sorayım...
Seçilirseniz nasıl bir cumhurbaşkanı olacaksınız?
Her şeyden önce adil olacağım. Aktif olacağım ama Başbakan’ın
kastettiği gibi hükümete müdahale eden bir aktiflikten söz
etmiyorum. Ezilenlerin cumhurbaşkanı olacağım. Katledilen kadının,
tecavüze uğrayan çocuğun, grev yapan işçinin yanında duracağım,
seslerini hükümete duyuracağım.
■■ Seçilirseniz Türkiye’nin Obama’sı olacağınızı
söyleyebilir miyiz?
Dünya görüşlerimiz benzemiyor elbette ama evet, seçilirsem
Türkiye’nin inkâr edilmiş bir kimliği ülkenin başına geçmiş
olacak.
KÜRT OLDUĞUNU NASIL
ÖĞRENDİ?
■■ Kürt olduğunuzu ilk kez lisedeyken
öğrenmişsiniz...
Türkiye’de kendi kendini asimile etme çok yaygın. Kürtler Kürt
olduğunu sakladı, çocukları öğrenmesin diye ellerinden geleni
yaptı. Benim çocukluğum 80 darbesi sonrasına denk geldi. Annem ve
babam kendi aralarında Zazaca konuşurdu ama korkudan bizimle hep
Türkçe konuşurlardı. Etnik olarak Kürt olduğumun farkındaydım ama
siyasal ve sosyolojik olarak bunun ne anlama geldiğini lise
yıllarında anladım.
■■ Kimliğinizi fark ettiğiniz ilk anı hatırlıyor
musunuz?
Evet, Vedat Aydın’ın cenazesinde kafama dank etti. Büyük bir
şaşkınlıktı... Kürt kimliğinin Türkiye’de bu kadar
horlanabileceğini, insanlık dışı muamele görebileceğini o gün
gördüm.
■■ Ne olmuştu o cenazede?
HEP İl Başkanı Vedat Aydın kaçırılmıştı, herkes çok gergin ve
üzgündü. Üç gün sonra işkence yapılmış halde cenazesi bulundu. O
güne kadar hiçbir siyasi gösteriye ya da cenazeye katılmamıştım ama
o gün katılmam gerektiğini hissettim. Yüzbinlerce insanla birlikte
yürüdük. Cenaze töreni esnasında kitleye her yönden ateş açıldı.
Polisler, özel timler, helikopterler... Onlarca insan öldü.
Milletvekillerine, parti il başkanlarına işkence yapıldı. Yaralılar
bir iki gün sonra bile tedaviye gidemedi, çünkü hastanede gözaltına
alıyorlardı. Ölü ve yaralı sayısı dahi gizlendi. Tüm bunlara rağmen
gazetelerde suçlu Diyarbakır halkıymış gibi yansıtıldı. Gözlerimize
inanamadık! O gün devletin halkı suçlayan iki yüzlü yaklaşımını
görünce pek çok insan gibi ben de bir kırılma yaşadım. Oradan
çıktıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım, başka bir
insan olduğumu hissettim. Olayların nedenini tam olarak
anlamıyordum ama artık biliyordum, biz Kürtüz ve atacağım bir
kimlik olmadığına göre bu artık benim de meselemdi...
■■ Sonra?
Üniversite yılları başladı. 9 Eylül Üniversitesi’nde 2 yıl deniz
işletmeciliği okudum ama politik nedenlerle bıraktım. Abim
tutuklandı, ben bir süre gözaltına alındım. Sonra tekrar sınava
girdim ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım.
■■ Abinize avukat bulamadığınız için hukuk okuduğunuz
doğru mu?
Evet, İzmir’de abim ve arkadaşlarımız tutuklandığında avukat
bulmakta zorlanınca hukuk okuma isteğim arttı. Ankara Hukuk’ta da
öğrenci hareketleri içindeki varlığımı sürdürdüm.
■■ Gözaltına alındığınız, hapis yattığınız oldu
mu?
İki üç defa gözaltına alındım.
BAŞAK DEMİRTAŞ: İNANILMAZ SABIRLI BİR
ADAMDIR
■■ Nerelisiniz?
1977’de Diyarbakır’da yoksul bir mahallede doğdum. İşçi emeklisi
bir babam, ev hanımı bir annem var. Babam siyasetle uğraşırdı, 80
darbesinden nasibini aldı, 2 yıl cezaevinde kaldı. O süreçleri
yaşayarak büyüdük.
■■ Selahattin Bey’le hayatlarınız
paralelmiş!
Evet, çok ortak noktamız var. Hayata, mücadeleye, kadına, çocuğa
bakış açımız, müzik zevkimiz, keyif aldığımız şeyler...
■■ Siz de politik miydiniz?
Babam cezaevine girdiğinde 5 yaşındaydım. Küçüktüm ama bazı
detayları sonradan anlamlandırınca muhalif duruşum gelişti.
■■ Kürt hareketinin içinde aktif olarak yer aldınız
mı?
Resmi görevlerim olmadı.
■■ Aranızda büyük bir sevgi varmış gibi yansıyor
dışarıya...
Kesinlikle haklısınız! (Bakışıp gülüyorlar...)
■■ Severek mi evlendiniz?
Evet, 25 yıldır tanışıyoruz, 20 yıldır birlikteyiz. Tanıştığımızda
ben 13 yaşındaydım, Selahattin 16-17 yaşındaydı. Komşuyduk, sevgili
olduk, yoldaş olduk, nişanlandık, sonra evlendik...
■■ Sınıf öğretmeniymişsiniz...
Evet 14 yıllık öğretmenim. Diyarbakır’ın bir köyünde çalışıyorum.
Çocukları çok seviyorum.
■■ Köşk’e çıkarsanız çalışmayı bırakacak
mısınız?
Hayır, bırakmayı düşünmüyorum.
■■ Selahattin Bey gibi müziğe meraklı
mısınız?
Müziği elbette çok severim, sesim çok iyi olmasa da ara ara eşlik
de ederim.
■■ Başka ilgiler?
Fotoğrafa meraklıyım. Teknik eğitimini de aldım. Dağ yürüyüşleri
yapıyorum. Birkaç sefer eşimle birlikte de gittik. Yorucu ama çok
keyifli geçiyor. Çocuklarla birlikte ailece bisiklete
biniyoruz.
■■ Çocuklar kaç yaşında?
Biri 7, diğer 11 yaşında. Büyük kızım çocuklar için açılan
konservatuvara gidiyor. Keman ve piyano çalmayı öğrendi.
■■ Kendisini kocasına adayıp eve çekilen kadınlardan
olmamışsınız. Selahattin Bey’in politik hayatıyla birlikte iki kız
büyütmek zor oldu mu?
Çocuklar küçükken zordu ama şimdi daha rahatım. Eşimin yürüttüğü
mücadeleye destek olmamam mümkün değildi. Bir sürü insan bedel
ödedi, düşüncelerinden ötürü cezaevlerinde yattı, bu uğurda canını
yitirdi. Bunları düşününce benim çektiğim zorluğun bir önemi
yok.
■■ Çocuklar kime çekmiş?
Fiziksel olarak babalarına, duygusal olarak bana çekmişler. Büyük
kızımız biraz anaç ama küçük cin gibi!
‘JEST YAPMAYI BİLİR!’
■■ Selahattin Bey evde nasıl bir adamdır?
O sinirli olduğunu söyledi ama ben öyle düşünmüyorum. Ben daha
sinirliyim! (Gülüyor...) Aksine inanılmaz sabırlı bir adamdır.
■■ Titiz midir?
Titiz değildir ama düzenli, tertiplidir. Aldığım kararlara fazla
müdahale etmez.
■■ Duygusal mıdır?
Çok duygusaldır. Yaratıcıdır, jest yapmayı bilir. Romantik ve
esprilidir. Zaten ben onun esprilerine vuruldum!
■■ Nasıl tanışmıştınız?
Komşuyduk zaten. 12-13 yaşlarındayken Selahattin’in kız kardeşi
okuldan arkadaşımdı, evlerine gidip gelirdim. O sırada Selahattin’i
de görürdüm. Onun annesi ve kız kardeşleriyle olan muhabbeti hoşuma
giderdi. Çok iyi saz çalıp türkü söylerdi. Bu kadar özellikten
sonra âşık olmamak mümkün mü! (Gülüyor...) Biz birlikte büyüdük
aslında...
■■ Evlilik maceralı oldu mu? Aileler ne tepki
verdi?
Beklenen bir durumdu... (Gülüyor...)
■■ Akşamları sık dışarı çıkar mısınız?
Selahattin evde olduğu zaman dakikalar bile çok önemli. Pazar
gününü birlikte geçireceksek birbirimizi sabah 7’de uyandırırız.
Birlikte yaptığımız her şey güzel geliyor bize...
"KASIMPAŞA'DA OYNAYACAK KADAR DEĞİL"
■■ Siyasetçi olmasaydınız nasıl bir Selahattin Demirtaş
görürdük?
Bağlama çalıyorum. İlerletmek isterdim.
■■ Besteleriniz var mı?
Evet var.
■■ Albüm çıkaracak mısınız?
Belki bir gün duyarsınız!
■■ Başka bilmediğimiz yetenekleriniz var
mı?
Eşimle birlikte kır yürüyüşleri yaparız, bisiklete bineriz. Çok
kitap okurum. Bazen yazarım...
■■ Sinemayla aranız nasıl?
Bilgisayarımda yüklü filmleri uçakta seyredebiliyorum.
■■ Futbol...
Galatasaraylıyım. Eskiden amatör olarak oynuyordum ama Kasımpaşa’da
oynayacak kadar profesyonel değildim!
■■ Dünya Kupası’nı takip ettiniz mi?
Birkaç maç seyredebildim. Favorim Arjantin’di.
■■ Televizyon izler misiniz?
Evde tartışma programlarına tahammülüm yok. “Aramızda Kalsın”
dizisini seyrediyoruz ama kumanda çocukların elinde.
■■ Sevmediğiniz bir huyunuz var mı?
Sevdiklerime çok çabuk sinirleniyorum, en çok da eşimin kalbini
kırıyorum. Öfke patlaması değil tabii ama sesim yükseliyor.
Siyasetteki bütün hataları tolere ediyorum, o birikim kendimi en
rahat hissettiğim insanlara yansıyor. Huzurunuzda eşimden özür
diliyorum! (Gülüyor...)
■■ Sevgisini belli eden bir adam mısınız?
Kesinlikle çok belli ederim.
■■ Romantik misiniz yoksa?
Eşime sorsanız daha iyi olur ama elimden geleni yapıyorum!
■■ Manevi dünyanız nasıl?
Dindar bir ailede büyüdüm. İnancım var. Sol kültürün içinde
yetiştim ama “Solcular Allah’a inanmaz” diye bir kaide yok. İnsan
hem Allah’a inanıp hem de emek mücadelesine girebilir...
■■ Güne nasıl başlarsınız?
Agresif değilim ama uykusuzluktan biraz gergin oluyorum. Ertesi gün
yapacağım konuşmayı kafamda tekrar tekrar düşünüyorum. Küçük bir
aksilik varsa onu çözmeye çalışıyorum.
■■ Mükemmeliyetçisiniz anlaşılan!
Evet, kesinlikle... İşime odaklanınca ne eşimi ne çocukları gözüm
görüyor.
■■ Sabah ritüeliniz var mı?
Evdeysem kalkınca ailece kahvaltı etmek en büyük keyif.
■■ Mutfağa girer misiniz?
Erken kalkmışsam kahvaltıyı ben hazırlıyorum.
■■ Ev işleriyle aranız nasıl?
Siyasi mücadele beni bu konuda da değiştirdi. Çok iyi ütü yaparım!
(Gülüyor...) Temizlik ve yemek de yaparım.
■■ İddialı olduğunuz bir yemek var mı?
Güveç ve pilavda iddialıyım!
■■ Çocukların bakımıyla ilgilenir misiniz?
Yoğunluk yüzünden fazla ilgilenemiyorum ama ayırdığım zaman
kalitelidir. Onlarla birlikteyken başka hiçbir şeyle
ilgilenmiyorum, dolu dolu zaman geçiriyoruz. Babalarına
doyuyorlar!