Şehir ve Doğa katliamı...

Bu kurumlar sadece adında “şehir” ve “doğa” kelimeleri geçen eğitim kurumları....

Mustafa Sabri Beşer msbeser@internethaber.com

Toplum olarak son yıllarda büyük katliamlar ve çöküntüler yaşadığımız bir dönemden geçiyoruz. Aile kurumu adeta orakla biçilip bir çöküntüye mahkûm edilirken, eğitim alanında ise her 2-3 yılda bir sistem değiştirmek suretiyle adeta eğitim katliamları yapıyoruz.

Sadece aile ve eğitimde değil yaşadığımız çöküntüler.

Şehircilik alanında büyük bir katliama imza atıyoruz. Dikine şehirleşme adeta şehirlerimizin bağrına bir hançer gibi saplanıyor. Yeşil alanların ruhuna Fatiha okuyoruz.

İstanbul’un uydu fotoğraflarında yeşile rastlamak mümkün değil neredeyse.

Her yer bina, her yer yol...

Hem de ne bina ne yol... Aracınızı park etmek için yer bulabilirseniz şanslısınız...

Şehri katlettiğimiz yetmiyormuş gibi doğanın da yakasını bırakmadık.

Çok değil daha birkaç ay önce ormanlarımız cayır cayır yandı ve biz seyretmekten başka bir şey yapamadık. Asıl ilginç olan ise yanan alanların yeniden ağaçlandırılması yerine hemen oteller, tatil köyleri, villalar inşa ediyoruz.

Şehir ve doğaya karşı yaptığımız katliam bugünlerde başka bir boyutta devam ediyor sanki.

Sanki “Şehir” ve “Doğa” kelimelerine alerjimiz varmışçasına bu ismi taşıyan her şeye karşı; eğitim, kültür ve sanatın değerini bilmeden değersizleştirmek için yarış derecesinde bir yok etme arzusu içindeyiz.

Şehirle isim benzerliği olan Şehir Üniversitesi bugünlerde şehre karşı yaptığımıza benzer bir durumla karşı karşıya. Şehir Üniversitesi sonuçta bir işletme. Kar de edebilir zarar da. Zarar ettiğinde okulun yönetim kurulu bu zararı değişik yerlerden karşılama yoluna gider. Bu ekonomik işleyiş çerçevesinde son derece normal ve hukuki bir durumdur.

Ancak Şehir Üniversitesi bugünlerde hiç de normal olmayan bir şekilde adeta katledilmeye çalışılıyor. Sanki isteniyor ki üniversite zor durumda kalsın ve birileri bu müesseseye sahip olsun.

Her iki tarafında basına yansıyan açıklamalarında kendilerini savunmak için yazılı beyanatları var. Hukuki olarak meselenin boyutunu bilmemekle birlikte esneklik payı gösterilmemek için adeta seviniyormuş gibi hukuki yaptırım boyutunu açıklayan banka, bir eğitim kurumuna yönelik ohh der gibi beyanat vermiş sanki.

Biraz araştırınca öğreniyorsunuz ki; bu okulun hem hocaları hem de öğrencileri son aylarda büyük fedakârlıklarla eğitime devam ediyorlar. Maaşlarını alamayan öğretim üyeleri bunu sorun etmeden özveriyle derslerine devam ediyorlar. Öğrenciler de hakeza bazı sorunları dert etmiyorlar.

Ancak birileri, bazı insanlara karşı olan husumetlerini koskoca bir eğitim kurumuna ödettirmeye kalkıyorlarsa bu hiç de iç açıcı bir durum değil. İnsani, hukuki, ahlaki ve önemlisi de İslami bir davranış değil yapılanlar.

Değil bir Müslümana bir gayrimüslime bile yapılmayacak tarafgirlik maalesef sırf şahsi husumetten dolayı eğitim üzerinden bir hesaplaşmaya döndürülmüş durumda gibi duruyor demekten alıkoyamıyor insan kendini.

Benim için eğitim, kültür ve sanat siyasetten çok daha önem arz ediyor. Meseleye de bu perspektiften okuma yapıyorum. Zira eğitim, kültür ve sanat bizi biz yapan en kıymetli değerler. 

Meselenin nedenini, niçinini tafsilatı ile bilmiyorum lakin bu durum eğer gerçekten nefsi bir mücadele ise durum vahim demektir. Umarım sadece sebep bu şekilde değildir.

Bu bağlamda da diyorum ki; ben siyasi ya da varsa farklı boyutlarına nazar etmiyorum. Vuku bulan bu durumun mağduriyeti hocalara ve öğrencilere yansıtılmadan çözüme kavuşturulmalıdır. 

Ülkemizin en iyi üniversitelerinden birine yardımcı olmak ve dahi yardımdan öte destek olmak icap eder.

Zira uluslararası muvazenede eğitim dinamiklerimizin durumu malum. Farklı sektörlerde çeşitli kurumlara yapılan çözüm ya da desteklerin katbekat fazlasını bir eğitim kurumu hak etmeyecek de kim edecek?

Bu durum kanaatimce bir yanlıştır ve bu yanlıştan geri adım atmak gerekir. Ne olursa olsun eğitim birincil olarak tercih edilmeli ve bu üniversitenin öğrencileri de hocaları da cezalandırılmamalıdır.

Şehir Üniversitesi’nin yaşadığı sıkıntıyı yaşayan bir başka eğitim kurumu ise Doğa Okulları.

Özel bir şirket olan bu kurumun sahibi olduğu işletmeyi ekonomik nedenlerden dolayı elinden çıkarmak istiyor. Gelin görün ki yerli ve milli olan bu büyük eğitim kuruluşunu satın almak isteyen Türk bir yatırımcıya akıl almaz zorluklar çıkarılıyor. Niçin?

Sırf başkaları ticaret yapabilsin diye mi? Maksat eğitimi daha iyi bir seviyeye çıkarmak değil, maksat ticaret yapmaksa eğer eğitimin ehemmiyeti nerede?

Oysa böylesine bir durumda kimin eğitim adına daha iyi projeleri var ona bakmak gerekmez mi? Eğitime gönül vermiş, eğitimcilik adına projeleri olan birisine değil de illaki eğitimin canına okuyacak birilerine mi satılacak?

Serde şehirlerin ve doğanın çöküşleri olmasın lütfen.

Bu kurumlar sadece adında “şehir” ve “doğa” kelimeleri geçen eğitim kurumları.

Merkezinde dikine yapılan binalar ile insicamın bozulduğu “şehir” ya da yakasını bir türlü bırakmadığımız cayır cayır yanan ormanların ve yeşil alanların olduğu “doğa” ile karıştırılmasın lütfen.

Allah sonumuzu hayr eylesin...

facebook.com/msbeser

twitter.com/msbeser

instagram.com/msbeser