Sebahat Tuncel'den Arınç'a aynalı yanıt!
Abone olHDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel, yaşanan son glişmeleri İnternethaber'e değerlendirdi.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
Çözüm sürecinin geldiği noktada Kobani'de ve Kobani
eylemlerinde Türkiye'de yaşananlar, sonrasında meydana gelen
olaylar ve en son Yüksekova'da 3 askerin şehit edilmesinin ardından
yükselen tansiyon çözüm sürecini nasıl etkileyecek?
Yüksekova'da 3 askerin şehit edilmesinin ardından HDP
yaptığı açıklamada, “23 Ekim’de Kağızman’da 3 HPG gerillasının
infazından sonra Yüksekova’da 3 asker öldürüldü” dedi. Bu
açıklama ne anlama geliyor?
HDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel
yaşanan son gelişmelerin ne anlama geldiğini İnternethaber'den
Nesrin Yılmaz'a anlattı...
HÜKÜMETİN İRADE
SORUNU
"Barış süreçleri her zaman zor olmuştur. Önemli olan bu barış
sürecinin gelişmesinde tarafların iradesidir. Taraflar, çözüm için,
barış için yeni bir hukuk oluşturma konusunda irade gösterirler ve
bunun zorluklarıyla da başederler. Çözüm süreçlerinin dünyada
yaşanan örneklerinde de durum böyledir.
Ama bizim de uzun zamandır gözlemlediğimiz ve dikkat çektiğimiz
konu, hükümetin çözüm süreci konusunda irade sorunu olması. Hükümet
çözüm sürecinde, söylemde bir irade beyan etti ama pratikte bir şey
yapmadı. Çözüm süreci konusunda asıl isteksiz olanın hükümet olduğu
çok net ortada.
Dolayısıyla son dönem yaşananların bu kadar vahim sonuçlara neden
olmasında çözüm sürecinde pratik adımların bir türlü atılmaması ve
ortamın kaosa açık hale getirilmesi nedeniyle olmuştur.
BİZİM MÜCADELE
GEREKÇELERİMİZ
Sayın Davutoğlu'nun "böyle devam etmez" açıklaması
bunun ilanıdır. HDP ve HDK açısından barış ve çözüm olmazsa olmaz
bir süreç Sonuçta halklarımız yeni bir hukuk oluşturacak,
demokratik bir gelecek için, savaşın, çatışmanın son bulması için
mücadele ediyor. Bu, hükümetin durumundan bağımsız bizim mücadele
gerekçelerimizden birisidir.
Kürt halkının özgürlüğü, eşitliği, Türkiye halklarıyla demokratik
eşit ve özgürlükçü bir gelecek kurması, Kürtlerin kendi kendini
yönetmesi, kendi kültür, dil, kimlik haklarını özgürce kullanarak
Türkiye halklarıyla yeni bir gelecek kurma isteği bizim mücadele
gerekçelerimizdir.
VAZGEÇECEK DEĞİLİZ
Hükümet böyle açıklamalar yapıyor diye, biz barış ve çözüm
talebimizden vazgeçecek değiliz. Sonuç itibariyle 30 yıldır bu
ülkede Kürt halkı ve Kürt halkının dostları barış ve özgürlükler
için direniyor. Eğer bugün, çözümü ve barışı konuşur hale geldiysek
bu mücadelenin çok etkisi olduğunu düşünüyorum.
Burada devletten ziyade halklara büyük bir görev düşüyor. Savaşın,
çatışmanın başlamaması, artık ölümlerin yaşanmaması demokratik bir
Türkiye'nin inşaası için halkların barış talebini çok daha güçlü
ifade etmesi gerekir. Çünkü, bu tip kaos ortamlarında savaş
yanlıları devreye giriyor, çatışmanın derinleşmesi, nefret
söylemlerinin derinleşmesi, milliyetçilik üzerinden politikaların
yapılmasının kimseye faydası yok. Türkiye 30 yıllık geçmişine
baktığında bunu net olarak görecektir. Bu konuda AKP hükümetinin
tavrını netleştirmesi gerekir. Gerçekten çözümden yanaysa o zaman
gereğini yerine getirmek zorundadır. Artık pratik olarak adım
atmanın zamanı geldi. Türkiye halklarının da bu pratiğin başlaması
için de hükümete bir baskı gücü oluşturması gerekir diye
düşünüyorum.
HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in "Abdullah
Öcalan çözüm sürecinde başmüzakerecidir" sözlerini sert şekilde
eleştiren Arınç, “Sürecin aksamasını isteyenler dışarıda açıklama
yapıyor. Birisi ‘Öcalan başmüzakerecidir’ diyor. Nereden aldın bu
istihbaratı sen. Kim kiminle neyi müzakerede ediyor. Sanki Avrupa
Birliği’nde başmüzakerecimiz var onun yanına bir tane daha eklendi.
Sen haddini bil kardeşim, sen oraya gidip geliyorsun, oradaki
insanla konuşma yapıyorsun orada konuşulanlar alınıyor
değerlendiriliyor. Belli işler yapılıyor. Sen Öcalan’ın karşısında
hangi konumdasın. Kim başmüzakereci? Hükümeti zor durumda bırakmak
için bundan daha iyi bir provokasyon alabilir mi?” sözlerini de
değerlendiren Tuncel şunları söyledi:
SÜRECİ BAŞLATAN VE DEVAM ETTİREN
ÖCALAN'DIR
Hükümetin son dönemde Başbakan'ından bakanlarına hatta
Cumhurbaşkanı'na kadar yaptığı bütün açıklamaları doğrusu hayretle
izliyoruz. Bir yandan çözüm sürecinden bahsedeceksiniz, çözüm
istediğinizi söyleyeceksiniz, bir yandan da çözümün muhataplarını
yok sayacaksınız ve onları itibarsızlaştırmaya çalışacaksınız. Bu
kabul edilebilir bir durum değil. Herkes de biliyor ki; Kürt
sorununun çözümü için bu süreci başlatan, devam ettiren Sayın
Öcalan'ın kendisidir. Sayın Öcalan'ın bu süreçteki rolü sadece
Kürtler açısından değil bütün Türkiye açısından böyledir.
BÜLENT ARINÇ AYNAYA
BAKSIN
Barış sürecini yönlendiren, bu konuda her türlü riski alıp adım
atan ve bu konuda kendi tabanını harekete geçiren kişi Sayın
Öcalan'dır. Siz bunu yok sayarsanız, "Kürtlerle barışıyoruz"
söyleminiz çok gerçekçi olmaz. AKP hükümeti, ya ne yaptığını
bilmiyor, ya da "biz güçlüyüz, biz devletiz" yaklaşımı içerisine
giriyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. O zaman Bülent Arınç
aynaya baksın, kendisiyle barışsın.
BU SÖYLEMLER SÜRECE ZARAR
VERİYOR
Bir kendi kendilerini dinlesinler, sözleri nereye gidiyor, bu
söylemler Türkiye'deki süreci nasıl etkiliyor bunu bir düşünsünler.
İlginç ve kabul edilebilir bir durum değil. Bu söylemlerle
seçim öncesi, kendi milliyetçi tabanlarını mobilize etmek,
harelete geçirmek ve ellerinde tutmak istediklerini anlıyoruz. Ama
tüm bu söylemlerin sürece zarar verdiğinin de akılda tutulması
gerekiyor. Son dönemde hükümetten yapılan bütün açıklamalara
söyleyecek söz bulamıyoruz. Bu sözleri çözümden yana sözler değil
asıl çatışmayı derinleştiren sözler haline geliyor.
Yüksekova'da 3 askerin şehit edilmesinin ardından HDP
yaptığı açıklamada, “23 Ekim’de Kağızman’da 3 HPG gerillasının
infazından sonra Yüksekova’da 3 asker öldürüldü” demişti. Bu
açıklamanın misilleme gibi algılanmasına tepki gösteren Sebahat
Tuncel şunları söyledi.
HDP BİR TEHLİKEYE DİKKAT
ÇEKİYOR
"Bu açıklamayı misilleme gibi değerlendiren açıklamalar çok art
niyetli bir açıklama olur. HDP, burada bir tehlikeye dikkat
çekiyor. Bingöl'de yaşananlar, Kağızman'da yaşananlara dikkat
çekiyoruz. Biz, Bingöl'de yaşanan olayın araştırılmasını istedik
fakat AKP ve MHP bunu reddetti.
Ortada bir karmaşa var, ne kadar, "90'lı yıllara
dönülmeyecek" denilse de, böyle bir ortamda neredeyse
90'lı yılların uygulamaları harekete geçmiş gibi görünüyor. HDP, bu
tehlikeye dikkat çekiyor. HDP'nin açıklaması, ikisini birbiriyle
karşılaştırma değil aksine yaşanan durumun vehametine dikkat çeken
bir açıklama. Sonuçta ölenlerin hepsi bu ülkenin yurttaşları. Savaş
olduğunda, ölümler yaşandığında acılar daha da derinleşecek.
Bunların olmaması için tedbir alınmasına dikkat
çekiliyor.
HDP'YE UYGULANAN BASKININ
YANSIMASI
Medyada da bunu bir mislleme açıklaması gbi verdiler, bu doğru
değil, bu bir niyet okuma, birileri bunun böyle olmasını istiyor.
Oradaki olayların daha ne olduğu bile netleşmemişken, böyle
yorumlar yapılması bir niyet meselesidir. Son dönemlerde HDP'ye
uygulanan baskı politikasının bir yansıması olarak görüyorum bunu.
HDP, çözümden barıştan yana tavrını her zaman ortaya koydu ve
koymaya da devam edecektir.
KOBANİ POLİTİKASININ DEĞİŞMESİ
GEREKİYOR
Kobani'de yaşanan direnişle birlikte, bütün dünyanın gözünün
Kobani'ye döndüğü bir sırada, Türkiye'nin kendi iç meselesini de bu
kadar yakından ilgilendiren bir konuda sorunları çözmek, Kürtlerle
daha iyi ilişkiler geliştirmek ve Kürt halkınının direnişini
sahiplenmek yerine bunun karşısında bir tutum alması ve de
pratikleriyle bunu besleyen davranışlar ortamın daha da gerilmesine
neden oluyor. Bütün yaşananların özünde Türkiye'nin Suriye ve
Rojava politikası yatıyor. Bu politikalrın değişmesi Türkiye'nin
geleceği açısından da çok önemli. Gerçekten Türkiye'de demokratik
bir gelecek kurulmak isteniyorsa Türkiye'nin özellikle Kürt
sorununa ve Kürtlere yaklaşımını netleştirmesi gerekir. Rojava'daki
Kürtlere savaş ve çatışma, Türkiye'dekilere barış doğru bir
politika değil, mümkün de değil.
O açıdan yapılması gereken şey, İran, Irak, Suriye ve Türkiye'deki
Kürtler için ortak bir gelecek. Kürtler hem kendi kendilerini
yönetmek istiyorlar, hem de birlikte yaşadıkları halklarla
demokratik bir ilişki kurmak istiyorlar. Bunun doğru anlaşılması
gerekiyor. Rojava yönetimi defalarca açıkladı, "Türkler bizim
dostumuz, Türkiye hükümetiyle iyi ilişkiler geliştirmek istiyoruz"
dediler. Türkiye'nin bence bu çağrılara kulak vermesi gerekiyor. 42
gündür Rojava'da büyük bir direniş var, Rojava'nın IŞİD'den
temizlenmesi Türkiye'nin de bir tehlikeden temizlenmesi anlamına
gelir. Dolayısıyla Türkiye'nin bu konudaki politika değişikliği
Türkiye'nin çözüm sürecini de mutlaka etkileyecektir. O açıdan, bir
an önce bu koridorun açılması, peşmergelerin oraya gitmesinin
sağlanması belki de Türkiye'deki bu gergin ortamı
yumuşatacaktır.