Sansürden kurtulmanın yolu
Abone olUğur Dündar'ın sansüre maruz kalması, tüm medya dünyasının tepkisine yol açtı. Peki basın, sansürden kurtulmak için ne yapmalı? Bu soruyu Umur Talu şöyle cevaplıyor...
Geçtiğimiz gün Uğur Dündar'ın sansüre maruz kalması çoğu
medyacının (gazetecinin) tepkisine neden oldu. Peki gazeteciler
yıllardan bu yana süre gelen sansürden nasıl kurtulacak? Soruyu
daha da açmak gerekirse; sansürden kurtulmada gazetecinin yapması
gerekenler neler? İşte bu sorulara Umur Talu, yazısıyla cevap
verdi...
Uğur Dündar'ın televizyon haberinin, haberin içeriğinden ve
malzemesinden doğal olarak habersiz bulunması gereken mahkeme
tarafından durdurulması açık sansür.
Bundan ne anlamamız gerekir:
1. Onca demokratikleşme görüntüsüne rağmen, bir haberi,
yayınlanmadan "yayınlatmamak" pek mümkündür.
2. Yargı, bazı mensupları eliyle, pekala gerçeklerin karartılması
maksadıyla kullanılabilir.
3. Yerel-genel çıkar gruplarının, yargı, polis, ordu, idare, parti
mensuplarıyla geliştirdiği "özel" ilişkiler, organize suçun
aydınlatılması, önlenmesi ve cezalandırılmasına karşı kaleler
dikmiştir.
4. Hükümetin ve Meclis'in yaptığı düzenlemelerle, "sürmekte olan
davalar" gibi muğlak bir ifadeyle, haber-yorum yasağının
genişlemesi sansürün yerleşmesidir.
5. Bu ülkede medya güçlü gibi görünse de, gazetecilik; açık ve
dolaylı sansür hukukunu göğüsleyemeyecek, buna halkın gerçekleri
öğrenme-bilgi edinme hakkı adına karşı çıkamayacak denli
güçsüzdür.
6. Gazeteciliğin bu güçsüzlüğünün bir sebebi de, bizzat kendi
bünyesi içinde otosansür mekanizmalarının, girilmeyecek konuların,
aleyhinde haber yasaklı kişi ve kurumların, gündelik
politik-ekonomik-finansal manevraların getirdiği kısıtlamaların,
mesleğin ruhunu karartmasıdır.
7. Sansüre karşı tavırda samimi olabilmek için, gazetecilerin ve
gazeteciliğin önce kendi duvarlarını yıkması gerekmektedir.
8. Sansüre karşı tavırda samimi olabilmek için, büyük medyanın
dışında kalan yayın organlarının uğradığı mağduriyetler karşısında
da ses çıkarabilmek şarttır.
9. Adalet Bakanı Çiçek, "ülkede olağan yargı süreci dışında
kalabilen imtiyazlılar"dan yakınmakta haklı, bu imtiyazları yok
etmek için hiçbir şey yapmayan, yapamayan bir hükümetin üyesi
olarak haksızdır.
10. Demokratikleşme ancak bu imtiyazların, koruma kalkanlarının un
ufak edilmesiyle, bir "adalet duygusu" olarak yerleşebilir. Ancak,
siyaset-ticaret-devlet yörüngesindeki tehdit ve şantaj dengesi,
böyle bir süreci boğmaktadır.
11. "Susurluk" sadece aktörlerinden ibaret bir kaza muamelesi
gördüğü, mesela Veli Küçük gibi çok ilgili bir askeri şahsiyet
dönemin Genelkurmayı tarafından korunduğu, özel sektör tarafından
ödüllendirildiği için, "imtiyazlı cüret"in kırılması yolunda hiç
mesafe alınmamıştır.
***
Son "sansür" olayının aktörlerinin statülerine baktığınızda, "işgal
altında ve ancak İstiklal Harbi gibi kurtarılabilecek ülkeniz"in
simgesel manzarası çıkar:
Belediye başkanı, emekli-emeksiz yargı mensupları, yüksek yargı
mensupları, bir zamanlar Çankaya'ya yakın olmuşlar, siyasiler,
işadamları, emekli-emeksiz subaylar, bürokratlar vesaire.
Arazi yağması, rant, karşılıklı koruma-kollama vesaire.
Ve bu ülkede "Avrupa ve demokratikleşme bayramı" kutlanıyor...
Ve bu ülkede "sansürün kaldırılışının yıldönümleri" kutlanıyor.
"İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle"nin "sansürsüz kitle
iletişim araçları"!
YAZI:Umur TALU