“Gece yarısı sokakta dolaşırım, gezerim sana
ne”
“İstediğim zaman kahkaha atarım sana ne”
Mart ayının 8. günü malumdur dünyanın gündem konusuydu. Yukarı
da tırnak içerisinde alıntı yaptığım sloganlar da bizim ülkemizden
kareler.
Bunlar ülke kadınlarımızın arzu ve istekleriymiş.
Peki, asıl soru ne olmalıydı?
Bu afişler kime “sana ne” diyor?
Devletin Reisi de: “İşte bu zihniyetin yansımalarına bazı
belediyelerin, birtakım siyasi partilerin güya Kadınlar Günü için
hazırladıkları afişlerde, etkinliklerde şahit oluyoruz. Bu
topraklara yabancı ne varsa getirip ‘işte kadın’ diye sunan,
inancını ve kılık-kıyafetini aşağılayarak kadına hakaret eden bu
karanlık zihniyet esasen, en büyük kadın düşmanıdır” deyince de
tepkiler oluşuyor.
Gelelim asıl konuya;
Bizlerin asıl meselesi “Allah bizden ne istiyor?” olmalıydı.
Ki kadınlar hakkındaki hüküm Efendimizin Veda Hutbesi’nde
belirttiği kadar hiçbir kanunsal maddede açık ve de net
değildir!
Allah bizden aslında arzularımızı bertaraf etmemiz
yerine; dairenin dışına çıkmadan nefsi ve arzuları kontrol altında
tutmamızı istiyor.
İslam kullara sadece uhrevi bir yaşam tarzını emretmiyor. Bunun
yanında dünyevi hayatın lezzetlerini de bizim önümüze seriyor.
Toplumlar kadın üzerinden birçok imtihana tabi
tutulmuşlardır. Zira toplumun en hassas temel taşı
kadınlardır!
Bir belediyenin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için hazırlatmış ve
şehrin her tarafına astırmış olduğu “sana ne” afişleri kışkırtıcı
olmakla beraber arzuların ve nefsin zirvesinde bir haz hayatı
yaşamanın subliminal mesajını da veriyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız vermiş olduğu tepki hem kadına
vermiş olduğu değeri hem de ülke insanının arzularına yenik
düşmesini istemediğinden kaynaklanıyor.
İdarecisinin bu şekilde afişe etmiş olduğu ahlaki hassasiyeti
ayaklar altına alan mesajları gençlerimizin hem arzularını
kabartıyor hem de fanatizmi doğuruyor.
Yani her iki açıdan da bakıldığında üzücü sonuçlarla karşılaşmak
mümkün.
Erdoğan’ın sözleri tartışma çıkarmak yerine o afişleri
asanlara da afişten etkilenen gençlerimize de ihtar
olmalı.
Asıl hedef her zaman için kadındı şimdi de bir takım zihniyetler
kadın üzerinden stratejilerini geliştiriyorlar.
Genç nesil özellikle örtülü kadınlar dünyayı bir oyun olarak
saymaya başladılar-başladık.
Evet, dünya bir oyun yeriydi fakat oyunun asıl maksadı
neydi?
Kadın, ayakları altına Cennet'in serildiği en büyük
makam sahibiyken şimdi o makamdan kaçış var.
Fatih'i, Ertuğrul'u doğuran kadınlarla şimdiki genç
neslin doğuracağı yeni nesil, bir olmayacak.
Toplumu inşa eden kadının-annenin en çok saldırıya uğrayacağını,
dolayısıyla en çok savunmanında bu alanlarda olması gerektiğini
düşünüyorum.
Tarihi kayıtlara düşmüş şu vakıa önümüzde büyük bir
örnektir:
“İttihatçı Abdullah Cevdet İçtihat dergisi için yaptığı bir
anket çalışmasında bir Fransız düşünüre Müslümanların nasıl
uygarlaşacağını sorar:
Fransız düşünür: Kur-an'ı hayatın her alanından sök at.
Kur-an'ı kapat, kaldır, yasakla.
Kadınları ise aç! Sinelerindeki hayâyı tesettürle beraber çıkar
at.
İffetsizliğin tohumlarını ek.
Tesettür hayâ elbisesi olup takva elbisesini muhafaza eden bir
kalkandır buna dikkat et. / İçtihat, Sayı: 4, Ekim 1904”
Bu afişlerin içeriğindeki sloganlar Batı özentisinin ya
da Avrupai bir yaşam tarzının empoze ediliş şeklidir.
Batıdan bir takım şeyleri almalıyız lakin kesinlikle bunlar
ahlaksızlık, sistematik arzu düşkünlüğü asla olmamalıdır!
Bu belediyemizin afişlerindeki sloganik mesajların
karşılığındaki yaşam tarzı ve kadına bakışı ancak bize nasıl
yapılmaması gerektiğinin örneği olabilir.