Sami Türk'ün 'Tufan'dan haberi yokmuş
Abone olAdalet Eski Bakanı Hikmet Sami Türk ve Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun'un 'Tufan' planından haberi yokmuş.
F tipi cezaevlerine geçiş amacıyla yapılan ve 30'u
mahkum, 2'si asker, 32 kişinin hayatını kaybettiği operasyona
ilişkin jandarmanın "Tufan" adını verdiği planın ortaya çıkması
büyük bir tartışma başlattı. Vatan gazetesinden Kemal Göktaş'ın
haberine göre, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve Ceza ve
Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, plandan haberdar
olmadıklarını öne sürdü.
Hikmet Sami Türk, operasyondan 10 gün önce, F tipi cezaevlerine
geçişi engellemek için yapılan ölüm oruçlarının sona erdilmesi
kaydıyla F tipi cezaavlerinin açılışının erteleneceğini
açıkladığını hatırlatarak şunları söyledi:
BİZ ARAMA YAPIN DEDİK
"Bizim böyle bir plandan haberimiz yoktu. Adalet Bakanlığı, cezaevinin sadece iç güvenliğinden, infaz koruma memurları vasıtasıyla sorumludur. Onlar da silahsızdır. Dış güvenlik jandarma tarafından sağlanır. 19-20 aralık gecesi yapılan aslında genel bir arama niteliğindeydi. 20 ilde savcılar genel arama yapılmasını istedi. Bu aramayı cezaevlerinin dış güvenliğinden sorumlu jandarma yürüttü. Uygulamada amacı aşan güç kullanımı olduğu iddia ediliyor. Bunun daha önceki planlaması ile bizim ilişkimiz yok. Onlardan istenen bir genel aramaydı. Biliyorsunuz jandarma ve polisin teşkilat kanunlarında ne zaman silah kullanacağı gösterilmiştir. Öyle anlaşılışyor ki öyle bir olasılığa karşı plan yapılmış. Zaten planda da cezaevinde 70 silah olduğu istihbaratı var. Ön tedbir olması anlaşılır bir şey. Ama amacı aşan bir güç kullanımı varsa bunu yargı ortaya çıkaracak."
MGK KARARIYLA YAPILDI
"Cezaevlerinde genel arama yapılması MGK kararına dayanıyordu. MGK
'bu eylemler sonlandırılsın' diye bir tavsiye kararı almıştı. O
tarihte Adalet Bakanı'nın MGK'ya katılması söz konusu olmadığı için
ben o toplantıda yoktum. Cezaevlerinde 1997 yılında yapılan ölüm
orucunda da ölümler 60. günden sonra başlamış ve 12 kişi ölmüştü.
Zaten buradaki müdahale de ölüm orucunun 60. günü yapılmıştı.
Bu operasyona jandarma tarafından 'Hayata Dönüş' adı
verilmişti. Ama bunun başka bir isim (Tufan) taşıdığını gazetede
okudum.Cezaevinde direnişle karşılaşıldığı için operasyon yapıldı.
Şimdi böyle bir plan olduğunu görüyorum. Aslında uygulanan planın
bu olduğundan da şüpheliyim. Bizim istediğimiz bu değildi. Biz
sadece genel arama yapılmasını istedik."
Türk, "Genel arama istedik diyorsunuz ama bir yandan da
MGK'nın ölüm orucuna müdahele kararı olduğunu söylüyorsunuz. Bu
çelişmiyor mu?" sorusuna ise, "Jandarmaya karşı
silahlı direniş olursa jandarmanın karşılık verme hakkı var. O
çerçeve içerisinde... Şimdi bu konu yargının önünde. Jandarma görev
sınırları içinde mi hareket etti, yoksa görev gereklerini aştı mı,
buna yargı karar verecek" karşılığını verdi. "Ben o zaman
da insan kaybından üzüntü duyduğumu söyledim. Hem tutuklu ve
hükümlülerin hem de askerlerin ölmesinden duyduğum üzüntüyü o
tarihte de açıklamıştım" diyen Türk, şöyle devam etti: "Amaç böyle
bir şey değildi. Genel aramaydı amaç. Orada ölüm orucundaki gençler
bu eylemde zorlanıyordu. Örgütün ele başlarının hiçbirinin ölüm
orucunda olmadığı ortaya çıktı. Amaç ölüm orucundakileri
kurtarmaktı. Amaçla çelişen sonuçlar çıkması uygulamadır. O
uygulamada da görev sınırlarının aşılıp aşılmadığına yargı karar
verecek."
DİRENİŞ OLDUĞU İÇİN BU NOKTAYA GELDİ
Dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olan HSYK üyesi Ali
Suat Ertosun: "Cezaevlerinin devreye gireceği ortaya çıkınca 2000
yılının başlarından itibaren eylemler başladı. Afiş, pankart
asmalar başladı. Adalet Bakanlığı da F tiplerinin tanıtımına
başladı. Bunlar yapılırken cezaevleri eylemleri oldu. Bunlar önce
açlık grevi sonra da ölüm orucuna dönüştü. Devletin, kendisine
karşı direniş olacağını öngörüyorsa plan yapması kadar doğal bir
şey var mı? Hangileri hangi cezaevine gidecek diye plan
yapılmayacak mı? Plandan haberdar değildim. Ama bu operasyon sıfır
zayiat amacıyla başlatılmıştır. Direniş olduğu için bu noktaya
gelmiştir."
UZLAŞMA MÜMKÜNDÜ
Tutuklu ve hükümlü temsilcileri ile Adalet Bakanlığı arasında arabuluculuk yapan ekipte yer alan dönemin İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman: "Orada bir uzlaşma olsaydı operasyon yapılmayacaktı. Aslında ölüm orucunda olanların kabul edebileceği bir metin üzerinde anlaşma zemini de vardı. Adalet Bakanı da onay vermişti. İçerideki hükümlüler Ankara'dan meslek kuruluşları Türk Tabipleri Birliği ile Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği temsilcilerinin de gelmesini istedi. Ben de o arkadaşlara 'gelin' diye telefon ettim. Ama arkadaşlar 'işleri olduğunu, ertesi gün sabah gelebileceklerini' söylediler. Durumu Bakan'a aktardığımda, 'Bitiyorsa bitsin, sabaha kalmaz bu iş' dedi. Belki sabah beklense idi, görüşmelerde daha olumlu bir noktaya gelinebilirdi."