Gazetecilik zor ve meşakkatli bir meslek... Bu
meslekte köşe sahibi olmak o kadar kolay değildir. Hele hele köşe
sahibi olarak yıllarca yazı yazmak ve bu yazılarda da seviyeyi hiç
düşürmemek ayrı bir maharet işi... Gelen baskılara, ret edilmesi
zor tekliflere direnmek de o kadar kolay değil... İşte basın meslek
ilkelerini ve "kalemini kır ama asla satma" prensibini yaşatan çok
az gazeteci kaldı şu basın dünyamızda...
Şakir Süter işte öyle kalemlerden biriydi. Zevkle okunan köşesi,
şahsiyetli duruşuyla basın camiasında hep önemli bir yeri
olmuştu... O gerçek bir köşe yazarıydı. Şimdi diyeceksiniz ki sahte
köşe yazarları mı var? Eskiden köşe yazarı olabilmek engin birikime
sahip olmayı, kıvrak kalemi olmayı gerektirirdi. Öyle herkes köşe
yazarı olamazdı. Ama şimdi, patron yalakası olmak, iktidar yalakası
olmak veya yaşadığı seks maceralarını yazmak yetiyor köşe yazarı
olmak için... Tetikçi bir kalemseniz sizi her patron anında işe
alabiliyor. Çünkü hangi patronla çalışıyorsanız onun tetikçiliğini
yapmakta üzerinize yok demektir. Hele hele iş takipçisi bir
yazarsanız bütün gazetelerin aradığı adamsınızdır. Basın
Ahlakıymış, Basın Meslek İlkeleriymiş, kimin umurunda... Yeter ki,
iş takipçisi, patron yalakası kiralık bir kalem olun her yerde size
iş var. Yok, ben namuslu bir yazarım, asla kalemini satmam, iş
takibi yapmam, patronun tetikçisi hiç mi hiç olmam diyorsanız, size
basında yer yok demektir. Eskiden doğru söyleyeni dokuz köyden
kovarlar diye bir söz vardı. Ama yine bu doğru söyleyenlere bir
onuncu köy bulunurdu. Ama şimdi maalesef o da yok... Basınımızdaki
bu güçlü kalemler birer birer köşelerini terk ediyorlar. Bir kısmı
patronlar tarafından işten atılıyor, bir kısmı da Hakka yürüdükleri
için köşeleri boş kalıyor. İşte Şakır Süter de öyle bir
kalemdi.
Şimdi gazete köşelerini işgal edenlerin içinde keyifle
okuyabileceğiniz kaç yazar kaldı Allah aşkına?.. Yazdıklarını bir
çıkar karşılığı yazmadığına güvenebileceğiniz kaç yazar
var?..
Basınımız ağlanacak bir duruma geldi artık. Köşelere taşınan
konular da değişti artık. Toplumsal ve sosyal konuların yerini
artık, yazarların veya okurların giydikleri iç çamaşırlarını
köşelerine taşıyan yazarlar türedi. Bu hangi kesimden olursa
olsun.
Hele hele bu konuları muhafazakâr dediğimiz köşe yazarları ve
tesettürlü bayan köşe yazarlarının köşelerine taşımalarını ayrıca
yadırgamadım desem yalan olur. Sırf reyting kaygısıyla ve çok
okunabilme uğruna seviyeyi bu kadar düşürmeyi bir türlü
hazmedemiyorum.
Seviyesizliğin prim yaptığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef... Her
alanda bu böyle... Sadece gazetelerde, televizyonlarda değil...
İnanın televizyonları ve gazeteleri açınca güzel Türkçemizin nasıl
katledildiğini görmek öylesine üzüyor ki beni
anlatamam...
Hele hele saatlerce insanlarımızı oyalayan magazin programları
insanı kahrediyor. İşte böyle bir ortamda gazeteci olmak, hele hele
Şakir Süter olmak öyle kolay değildi. Şakir ağabeyi kaybettiğimi
duyduğumda gerçek bir meslektaşımızı daha yitirmenin derin acısı
çöktü içime...
Mesleğimizin ustaları birer birer gidiyor diye düşündüm... Mekânı
cennet olsun... Şakir ağabeyi uğurlarken bir manada da yok olan
mesleğimize üzüldüm...
Köşeleri dolduran, Cengiz Özakıncı"nın tabiriyle “Dolmakalemleri”
düşündüm. Ama hâlâ kurşun kalem olmaya devam eden ve başkalarının
doldurmalarına gelmeyen meslektaşlarımı düşündüm.
Şakir Süter"e Allah"tan rahmet dilerken, kurşun kalem olmaya devam
eden bütün meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum...