Son bir haftadır eğitimde yapılan ve yapılacak olan yeniliklerle
yatıp kalkıyoruz. Cumhurbaşkanımızın dertlenmiş olmasından
ötürü “TEOG kalkmalı” açıklaması ile
birlikte halk, eğitimciler ve siyasiler nezdinde değerlendirmeler
ve tartışmalar yapılmaya başlandı.
Vücut bulamayan sistemlerin ardından TEOG
sorunları bitirecek diye hayata geçirildi lakin muvaffak olunamadı.
Hal böyle olunca yeni bir düzen yeni bir sisteme geçiş için ihtiyaç
zemini oluştu.
Bütün düzenlemeler beraberinde sınav telaşını ve yarışını
getiriyor. Ebeveynler sistem alaborasında gelgitler
yaşadıkları için diploma ve puan odaklı başarıya kanalize edip
disipline edebilmek adına evlatlarına kıymaya başladılar.
O kadar abartıldı ki dizilere dahi konu edilerek
“ebeveyn çocuğuna nasıl kıyar”
gösterilmeye çalışıldı.
Bu değerlendirmeler ve tartışmalar nasıl sonuçlanır bilemem ama
ben buradan çok önemli olduğuna inandığım bazı uyarılar yapmak
istiyorum.
İlk endişem eğer TEOG sonrası
inşa edilecek sistem konusu yetkin kişiler haricinde oluşturulmaya
çalışılırsa ve akılcı bir çözüme kavuşturulmazsa bu hamle
hükümetin sonunu getirebilir.
Halkın hoşnutsuzluğu ve memnuniyetsizliği hükümet için
“şah-mat” olayına sebebiyet verebilir. Yaz
döneminde velilerin çocuklarını okula yazdırmak için yaşayacakları
bir kaos ortamı seçimlere mutlaka yansıyacaktır. Eğer hükümet
muhtemel bir erken seçimde veya zamanında yapılacak bir genel
seçimde mat olmak istemiyorsa sınavlar konusunu ve
sistem değişikliğini herkesi memnun edecek şekilde çözmek
zorunda. Yoksa hükumet “şah-mat” olayında
olduğu gibi “şah-TEOG” sonucu bir yenilgiye
uğrayabilir.
Pek tabi bu söylemiş olduğum tablo ilk bakışta siyasi
neden-sonuç ilişkisi olarak değerlendirilebilir. Lakin bu fotoğrafı
yansıtmaya çalışırken daha önceleri defaten yazılarımda zikretmiş
olduğum üzere ülke bütününü ve istikbalini düşünerek dile
getiriyorum.
İkinci endişem ise eğer eğitim sistemimizi
revize edip düzeltmez isek bu sefer mat olan hükümet değil
Türkiye olur.
İşte asıl söylemeye çalıştığım fotoğraf; Osmanlının
sonunu getiren müfredat bozukluğu ve sistem boşlukları hem
siyasi hem de içtimai açıdan sonumuzu getirecek.
Daha önceki bir yazımda okutulan müfredatın yetiştirdiği
gençlerin Osmanlı’nın sonunu getirdiğinden bahsetmiştim;
Abdülhamid Han çok büyük ıslahat ve yeniliklere imza
attı. Sanayiden eğitime, ticaretten ulaşıma varıncaya kadar
yüzlerce proje hayata geçirildi.
Eğitim için de bir dizi yenilikler yapılmaya çalışıldı. Günümüz
sisteminden çok farkı olmayan Rüştiye, idadi ve Darülfünun
sistemleri ile birlikte yeni ve lüks okul binaları inşa
edildi.
Almanya’dan getirtilen bir
eğitim Profesörü bu okullardaki görev süresinin
sonunda sunduğu raporda acı bir gerçeği ortaya
çıkardı: "Bu okullarda mevcut müfredatla yetişen
öğrenciler, gün gelir devleti yıkar"
Eğer acilen eğitim sistemimiz düzelmez ise korkarım
Türkiye’nin sonunu getirecek. Son 15 yılda 16 tane
eğitim sistemi ve sınav sistemi denemişiz. Böyle bir şey olabilir
mi? Böyle bir eğitim sisteminden verimlilik beklenebilir mi?
Yine son 15 yılda 6 Milli Eğitim Bakanı görev yapmış.
İstikrarın olmadığı yerde biz nasıl olup da dünya ile
mücadele edeceğiz…
Ülkemiz şu anda güzel hamleler ve yatırımlar yapıyor. Dev
projeler hayata geçiyor. Ama kaliteli insan yetiştiremediğimiz,
dünya ile mücadele edecek beyinler yetiştiremediğimiz
sürece geleceğimizi garanti altına almış sayılmayız.
Eğer hükümet “Şah-TEOG” olmak istemiyorsa bir
an önce sürekli ve kalıcı bir okula yerleştirme sistemini bulmak
zorunda. Eğer Türkiye olarak
“şah-mat” olmak istemiyorsak eğitim sistemimizi
bir an önce revize ederek dünyadaki eğitim sistemleri ile yarışır
hale getirmek zorundayız.
SOSYAL MEDYA TAKİBİ
İÇİN