Toplumsal duyarsızlıklar karşısında sıkça telaffuz ettiğimiz
“balık hafızalıyız” hayıflanmasını haksız bir
eleştiri olarak kabul ediyorum.
Neden mi?
Çünkü sorun hafıza sorunu değildir.
Sorun, yaşanmışlıkların daha yaşanırken yanlış, yanlı sunulması
ve dolayısıyla yanlış okunmasıdır. Sorun, bilinçli yönlendirmelerin
yarattığı algı sorunudur!
Sistematik olarak her şey öylesine iç içe, girift halde gündeme
getiriliyor ki, çık çıkabilirsen içinden!
Böylece doğru ile yanlış, ak ile kara sarmalında algı iğfali
yaşanıyor ve bu sağlıksız temelde ortaya çıkan tartışmalar sonu
belli olmayan kavgalara dönüşüyor.
Toplum mühendisliği yöntemlerinden biri olan bu teknik
toplumumuz üzerinde elbette ilk defa uygulanmıyor fakat bu
yoğunlukta algı bombardımanı ve yönlendirmelerle ilk defa
karşılaşıyoruz.
Algı yaratmada görsel medya (TV) en sık kullanılan araçların
başında geliyor fakat etkisini perçinlemek ve son rötuş daima
yazılı basına düşüyor.
Buna en açık, en anlaşılır örnekler Gezi Protestolarıyla
başlayan süreçte yaşanmıştır.
Toplumu belli bir plan çerçevesinde yönlendirmeye
çalışan odaklar Gezi Protestoları ile hazırlıksız yakalanmış ve
gerçek yüzlerini yıllardır olduğu gibi saklamaya fırsat
bulamamışlardır!
Anımsayınız;
Doğal refleks ile meydanların dolup taştığı günlerde
algı yaratmakla görevlendirilmiş televizyonlar ne yapacaklarını
nasıl bir politika izleyeceklerini kestiremediler ve sap gibi
ortada kaldılar.
Aslında bu kararsızlıkları güç aldıkları iktidarın
şaşkınlığı ve kararsızlığının bir sonucuydu!
Bir ülkenin dört bir yanında milletin ayağa kalkmış olması
dünyanın neresinde olursa olsun haber değeri en yüksek haberdir.
Tam da işte öyle günlerde söz konusu televizyonların
penguen belgeseli yayınlamış olmalarının sebebini
değerli yorumlarınıza bırakıyorum.
Gezi Direnişi sırasında sosyal medyada paylaşılan bir karikatür
durumu tam olarak özetlemiştir. Bakmanızı öneririm!
Farkında mısınız bilmiyorum, Gezi ile işte bu çirkin oyun
bozuldu!
Oysa daha önce televizyonları muhafazakâr kanallar ve diğerleri
diye ne de güzel tasnif etmişlerdi değil mi?
Aynı amaca hizmet eden ve aynı odaklarca kontrol edilen fakat
birbirinin karşıtı gibi lanse edilen televizyonların foyası halkın
meydanları doldurması ile ortaya çıkmış, oyun bozulmuştur.
Ne ABD güdümlü Siyasal / Militan İslam’ın algı aracı olan
televizyonlar ne de yozlaşmış yaşam tarzını çağdaşlık diye empoze
etmeye çalışan televizyonlar bundan sonra itibar görmeyecektir.
Arada bir sistemin beslediği muhafazakâr kalemlerin,
kendilerince ötekileri temsil ettiğini düşündükleri TV’lerde
yayınlanan dizilere veryansın etmeleri de anlamını yitirmiştir.
Bunun yanında İslamiyet’i hurafe dinine dönüştürme çabasında
olan sözde muhafazakâr yayınlar da eskisi kadar etkili
olamayacaktır.
Geldiğimiz noktada, HALK TV ve ULUSAL TV hariç hemen hemen diğer
tüm televizyon kanalları devlet ihaleleri için kullanılan pazarlık
aracı ve toplum mühendisliğinin birer tetikçisi olduklarını artık
gizleyemeyeceklerdir.
Gezi Protestoları ile Türk Milleti ne Siyasal İslam’ın
İslamiyet’i hurafe dinine dönüştürme aracı olarak kullandığı
kanalların ne de ahlaki çürümeyi temsil eden kanalların kendisini
temsil etmediğini en üst perdeden ilan etmiştir.
Sonuç olarak da sistemin kalemşörlerine seslenmek istiyorum;
Rüzgâra güvenip yola koyulmak menzile ulaşmanın garantisi
olamaz. Çünkü hangi yönde eseceğinin bir garantisi yoktur.
İktidarın kılıcını sallayanlar unutmasınlar ki bu rüzgâr hep
aynı yönde esmez.
Ters bir rüzgârda sonbahar yaprakları gibi dağılıverirsiniz de
dönüp yüzünüze bakan olmaz.
En onurlu yol, ayrım yapmaksızın tüm halkı kucaklayacak,
varacağı hedef insan olan yoldur.
En onurlu yol, devlet gücünü arkasına alıp ezenlerin,
zulmedenlerin yanında değil ezilenlerin yanında ve birlikte alınan
yoldur.
En onurlu yol, sıkıştığında yalanların her türlüsüne
sarılanlarla değil, dosdoğru konuşanlarla birlikte alınan
yoldur.
En onurlu yol, insan ve vatan
sevgisini her şeyin üstünde tutanlarla birlikte alınan
yoldur.
Çünkü vatan, en kutsal bildiğimiz değerlerin
yaşayabilmesi için hava kadar, su kadar gereklidir.