Reyting uğruna yaşanan rezaletler!
Abone olBaşarı ölçütünün reyting olduğu televizyonlarda seviye iyice düştü. Televizyonlar, reyting uğruna yapmadık bir şey bırakmadı. Durum böyle olunca ipin ucu iyice kaçtı.
Tek amaç reyting kapmak olunca televizyonlar ipin ucunu kaçırdı
Son yıllarda özel hayatı merkeze alan ve magazin dünyası ile
beslenen televizyon programlarının sayısında hızlı bir artış
gözleniyor. Tek ölçünün reyting olduğu bu yayıncılık anlayışının
ekrandaki seviyeyi düşürdüğü artık yüksek sesle ifade edilmeye
başlandı. Hakaret ve kişilik haklarına saygısızlığın fazlaca
yapıldığı bu programların birçoğunun düzmece senaryolarla
seyircinin karşısına çıkması ise televizyon kanallarının
güvenilirliğine gölge düşürüyor. Gelin Kaynana, Biz Evleniyoruz,
Ünlüler Çiftliği, Kadının Sesi gibi programlar, insan ilişkileri ve
izleyicinin ruh sağlığı açısından hiç de sağlıklı olmayan görüntü
ve diyaloglar içeriyor. “Televole” türü programlar ise toplumun
sınırlı bir kesimini temsil eden az sayıdaki insanın özel yaşamını
‘renkli’ bir dünyanın görüntüleri olarak ekrana yansıtıyor.
Nitelikli ve toplumun bütününü kucaklayan yapımların bir elin
parmağını geçmediği ülkemizde, izleyici çok fazla farklı seçenek
bulma şansına da sahip değil. Özellikle gündüzleri, ekran bütünüyle
kadın ve eğlence programlarına ayrılıyor. Bu durumdan sadece
televizyon izleyicileri değil, yıllarını televizyonculuğa ve
gazeteciliğe vermiş ve halen CNN Türk’te “Manşet” ile “32. Gün”
programlarını hazırlayıp sunan Mehmet Ali Birand da rahatsız.
Televizyonculukta eğlence ve dedikodu programlarının varlığının
inkar edilemeyeceğini söyleyen Birand, Türkiye’de bu durumun biraz
abartıldığını düşünüyor ve ekliyor: “Sabahın erken saatlerinden
gecenin geç vakitlerine kadar televizyon açanlar sadece göbek
atanları ve şarkıcıları izliyor. Bir de herkesin gözü reytingde,
bunun adına televizyonculuk denmez.” Mehmet Ali Birand’ın
“Türkiye’de televizyonculuk bitti mi?” sorumuza verdiği cevap ise
oldukça iyimser: “Türkiye’de televizyonculuk bitmedi, el yordamıyla
bir yerlere oturtulmaya çalışılıyor. Aslında özel televizyonun
geçmişine bakarsanız daha çok genç. Yavaş yavaş bir yerlere
oturacak. Magazin ağırlıklı programların yanı sıra ciddi programlar
da gündeme gelecek. 1991’den bu yana nereden nereye geldiğimize
bakarsak çok da karamsarlığa düşmememiz gerekir.” Televizyonlardaki
seviyesiz yayınların ileride sıkıntı doğuracağının altını özellikle
çizen Mehmet Ali Birand, sadece haberlerle boğulmuş bir ekranın da
izleyiciyi kaçıracağını düşünüyor. Bir ‘ara yol’ bulunarak
magazinin ve haberin dengeli bir şekilde ekrana yansıtılmasının
önemine değinen Birand, “Televizyonlar ticari kuruluşlardır, demek
yöneticileri sorumluluktan kurtarır mı?” sorumuzu ise
“Televizyonlar ticari kuruluşlardır demek, yönetici ve yapımcıları
kesinlikle haklı çıkarmaz. Bir gün bakarsınız izleyici bulamamaya
başlamışız. Bundan dolayı izleyici kendi kendine bir yol
arayacaktır. Ancak yapımcıların da bu tehlikeyi zamanında görüp ona
göre kendilerini ayarlamalarında yarar var.” şeklinde cevaplıyor.
tv8’de yayınlanan “Derin Haber” programın, sunan usta televizyoncu
Haluk Şahin, ekranlardaki seviyenin düşmesiyle ilgili olarak
şunları söylüyor: “Eğer mantık daha fazla izleyiciyi ekrana çekmek
ise kaynana programlarının çoğalması normal. Çünkü
televizyonculuğun ana mantığı daha fazla izleyici. Bu sadece bizim
ülkemize has bir durum değil, bizde üç kaynana programı varsa
ABD’de 15 tane var. Bir de bizde televizyoncularımız halkın en
küçük ortak paydasına da inmek, onlara uygun yayınlar yapmak
zorunda. RTÜK ekrandaki seviyenin düşmesiyle ilgili bir dizi
çalışma başlattı. Bu programlar incelensin. Hukuka uygun olmak
suretiyle kanallar yönlendirilsin. Faydalı olacağı kanısındayım.”
Doç. Dr. Kemal Sayar: TV’ler toplumsal çözülmeyi hızlandırıyor
Televizyonlarda ipin ucunun tamamen kaçtığını söyleyen Ruh ve Sinir
Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kemal Sayar şöyle diyor: “Özel hayatı
deşifre eden programlar, seyirciyi bir röntgencinin ruh
sapkınlığına itmekle kalmıyor, topluma ve gençliğe olumsuz rol
modelleri ve gayri ahlaki hayat tarzları dayatarak toplumsal
çözülmeyi hızlandırıyorlar. Bizim toplumumuzun olmazsa olmaz bir
parçası olan dayanışma ahlakı pespaye yarışma programları ve
‘fettan olan kazanır’ tarzı havailiklerle usul usul
kaybettiriliyor. Kavga her zaman ilgi çeker, bayağı olan insanın
ilgisini celbeder. Ama televizyon kamusal alandır ve orada belirli
ahlaki ilkelere riayet etmek zorundasınız. Kavgayı izlenme oranını
artırmak için kullanmak, toplumun ruh sağlığını dinamitlemek
demektir. Türkiye televizyon kanallarında ne yazık ki tamahkarlık
ve hırs, ahlakı ve toplumsal yararı önceliyor.” Ekranda bir günün
öyküsü Sabah: Sabah Şekerleri, Tuluhan’la Her Gün, Sabah Yıldızları
ve Sabah Sabah Seda Sayan türü eğlenceye dayalı ve “Gelinim Olur
musun” evinden beslenen programlar yer alıyor. Öğle: Serap Ezgü
Sizin Sesiniz (TGRT), Kadının Sesi (Kanal D), Dertler Derya (Star
TV), Yalnız Değilsin (atv) vs.. gibi yapımlar izleyicinin
beğenisine sunuluyor. Bu programlarda, aile kavgaları, boşanmalar,
ayrılmalar, buluşmalar ve insanların özel hayatları deşifre
ediliyor. Öğleden sonra: Yemek programlarının yanı sıra Gülbence ve
Esra Ceyhan’la A’dan Z’ye türü yapımlar ekrana geliyor. Akşam
(Haber Önü): Gelinim Olur musun ya da Size Anne Diyebilir miyim
türü programların tekrarının yanı sıra dizi tekrarları yer alıyor.
Haber Sonrası (Prime Time): Genellikle diziler, Size Anne Diyebilir
miyim, Beyaz Atlı Prens, Bizim Evde Ne Oluyor ve Bir Prens Aranıyor
gibi evlendirme yarışmaları ekrana geliyor. Gece: Televole, Pazar
Keyfi, Özel Hat, Genç Magazin gibi yerli dizilerden ve evlendirme
yarışmalarından beslenen programlar yayınlanıyor. zaman