Başbakan Erdoğan, bundan tam 2 yıl önce 2011 yazında
“Suriye bizim iç meselemizdir.” demişti.
Geçen onca sürenin ardından öyle bir noktaya geldik ki;
gerçekten de Sayın Başbakan’ın dediği gibi Suriye bir iç
meselemiz haline dönüştü.
“Sığınmacılar sorunu, ortalıkta gezinen ne olduğu
belirsiz silahlı insanlar, Cilvegöz sınır kapısında yaşananlar ve
Reyhanlı’da meydana gelen cumhuriyet tarihimizin en büyük terör
saldırısıyla” birlikte Suriye meselesi, Kürt sorunundan
sonra neredeyse ikinci en ciddi meselemiz haline geldi.
Yadsınmaz bir iç problem olarak iyice elimize gözümüze
bulaştığını fark ettiğimiz safha ise, partilerin bu haftaki
TBMM’deki grup konuşmaları oldu.
Başbakan, ana muhalefet partisi için “CHP, Hatay ve
Suriye’de dış güçlerle ilişkili olarak Türkiye’nin aleyhine
olabilecek çalışmaların içerisinde…” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet etti.
CHP lideri ise, mütekabiliyet esasıymış gibi Başbakan’ı
“BOP’un eş başkanı olarak Reyhanlı saldırısını önlememe ve
onu Suriye’de yaşanan katliamlardan sorumlu olmakla” itham
etti.
Her iki tarafın da iddiaları yenilir yutulur şeyler değildi.
Her iki tarafın iddiaları da “yurt dışı
işbirliklerine” dayalı idi.
***
Tüm bu söylemlerle birlikte belirgin biçimde ortaya çıkan bir
sonuç olarak;
O hep dillendirilen meşhur “Ortadoğu
bataklığı”, evimizin hemen girişindeki portmantoya
ceketini astı diyebiliriz.
Bundan sonra ise asıl dikkat edilmesi gereken,
Suriye meselesini başta Hatay merkezli olmak üzere,
bir iç polemik ve bel altından vurma malzemesi olmaktan
çıkarmaktır.
Kürtlerle barış sürecini yaşadığımız bir dönemeçte,
Kendi elimizle başkalarının ekmeğine yağ sürüp, bir başka baş
belası sorunu doğurmanın anlamı yok.
Bu durumu çözmenin önündeki iki büyük engel ise biri
“şeffaflık”, diğeri ise
“iletişimsizlik”tir.
Her iki taraf da istihbarati bilgi kaynaklarım var diyor, ama
tam anlamıyla açıklamıyor.
Her iki tarafta elimizde belgeler var diyor, sadece tehdit
etmekle kalıyor.
Başta iktidar partisi olmak üzere, her iki tarafta kapılar
ardında konuşulan konuları kamuoyu ile paylaşmıyor ve gizlemeyi
seçiyor.
Ve dahası, paylaştıkları bilgileri de birbirlerini yüz yüze
uyarmak suretiyle değil, medya aracılığı ile dillendiriyor.
Hal böyle olunca,
Bir bilgi kirliliği ve bilinmezlik (kaos) halinden
kurtulamıyoruz bir türlü.
Birbiriyle iletişime geçmeyen ama medya üzerinden tehditler ve
hakaretler savuran lider profilleri oluşuyor.
Böylesi bir sahnenin ortaya çıkmasının şimdi gerçekten zamanı
değil.
Tıpkı Ankara Kurtuluş Metrosu’nda yaşanan “öpüşme
eylemindeki” gibi, parti liderlerinin Suriye meselesinde
birbirleriyle sarılıp öpüşmekten başka alternatifleri yok.
Çünkü Suriye ateşiyle oynamak,
sandıklar dolusu oya değmez.